Türk Devleti;ni yöneten yeniden şekillendiren Kemalistlik bu amacına ulaşmak için öncelikle Kürtçe, Lazca veya Çerkezce gibi önemli dilleri konuşmayı yasakladı. Okullarda Kürtçe konuşmayı engelleme kolları kuruluyor, bölge yatılı okullarındaki genç beyinler geçmişlerine yabancılaşacak, ailelerinden utanç duyacak şekilde eğitiliyorlardı. Halk arasında ise, o zamanın parası ile, Kürtçe konuşulan her kelime için 25 kuruş ceza kesiliyordu, ki bu çaptaki bir parayı bazan bütün bir köy toplayamıyordu. Ama Kürtçe yasaklanmalıydı. Çünkü I. Türk Dil Kurultayı;nda söylendiği kadarıyla;Şüphesiz medeni olmayan kabileler tarafından konuşulan diller matlup değil;di.. O halde bu diller tarihten silinmeliydi. Yasaklanmalı, Osmanlı;nın düştüğü hataya düşülmemeliydi; ;Osmanlı Devleti zamanında da aslen Türk oldukları halde, lisan serbestisi bırakılmış olan Kürtler, Lazlar, Çerkezler bu serbesti tesiri altında zamanımızda da bırakılmış olsalardı, dilimizin bütünlüğü için bir gerilik kaydedilirdi...
Kürdistan sözcüğü bir tek emirle yasaklanmıştı. yerine, kendi içinde bölünmüş bir terim olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi terimi kondu. Ülke bir tek emirname ile yoklara karıştı. Bu adı kullananlar yerine göre idam sehpasına bile çıkarıldı. Kürt Ulusu da yoktu artık. Bir ülke, üstünde yaşayan halkı ile birlikte birdenbire yoklara karışmıştı! Hayletti sanki.. Ülke ilhak edilmiş, bazı vilayetlere ayrılarak Türkleştirilmişti. Yer adları da değiştiriliyordu...
Mustafa Kemal Türkiyesi, bir yandan Kürt Dilini yasaklarken, öte yandan da Kürt Halkını küçümseyici deyimler geliştirerek, Kürt okumuşlar takımının ve yeni yetişmekte olan neslin Kürtlük'lerinden utanmaları sağlanmaktaydı. Bölge yatılı okullarına doluşturulan genç dimağlara her gün Türk;ün yüceliği aşılanıyor, evdeki ana ve babasından utanması için her şey yapılıyordu. ;Kuyruklu Kürt; artık medeni Türk haline gelecekti.. Açılan köy okullarında Kürtçe konuşmayı yasaklama kolları kuruluyor, çekirdekten yetişme muhbirler yaratılarak, ta çocukluk çağlarından itibaren Kürtçe konuşmanın başa bela açacağı kafalara işleniyordu. Bu arada Şeyh Sait, Seyit Riza gibi önderlerin ;gericiliği;, ;eşkiyalığı; çivileniyordu adeta belleklere. Yeni bir Kürt tipi yaratılıyordu kısaca.. Ölü olarak kabul edilen, Ağrı Dağı;na gömdükleri Kürtlük mefkuresinin düşmanı, yeni ve köle bir Kürt tipi.. Kendi kendisine düşman bir uceba..
Mesele, yani Kürt Meselesi bütün bu tedbirlerle uzun bir vade için hal edilmiş gibi göründü. Ama Kürt duruyordu, Kürdistan duruyordu. İtiraz nasıl olsa yine doğacaktı. İşte asırlarca taşınan bu itiraz ve red potansiyeli, Kürt Sorunu olarak bugün de önümüzde duruyor...