Φ kemal_kaan Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Arkadaşlar neden görmediğimiz şeylere inanmayız yada inanmak istemeyiz. İnsan dünyayı kendi görebildiği kadarıyla yorumluyor, sonrada aklının almadığı bir olayla karşılaşırsa haretler içinde kalıyor mesela bundan 150-200 sene önce birisi bir alet çıkacak herkes istediğin zaman bulabileceksin ulaşabilecesin dediği zaman herkes ona güler vede alay eder çünkü zamana aykırı ama gün geldi cep telefonu diye bir alet çıktı hepimiz istediğimiz zaman birbirimize ulaşabiliyoruz Şimdi yıllar önce biri cıkmış ben peygamberim demiş ve mucizeler göstermiş aklın almayacağı olaylar olmuş günümüz insanı bu mucizelere inanmayabilir ama o zamanda koca bir tarih bilimini inkar etmek demektir zira tarih belgelere dayanır bu güne kadar peygamberimizi ve mucizelerini yalanlayan herhangi bir TARİHİ BELGE yoktur eğer dahada inkar edilecekse bu insanın kendi kendini tatmin etme içgüdüsüne gider çünkü insan hoşlanmadığı bir şeyi unutmaya çalışır kendi yorumuyla aklındakini kendine göre yorumlayıp kendini ferahlatmaya çalışır yada bunalıma girer eğer bir çıkış yolu yoksa Şimdi günümüz insanı neden bu din kavramına yaklaşmak istemiyor kabullenmek istemiyor ? Çünkü dinin kuralları onu kısıtlıyor her istediğini yapmasın mani oluyor onun için yapmak istediklerine ihtiraslarına mani olamadığı için toptan inkar edip kendi zevki aleminde dolaşmaya çalışıyor. Peygamberimiz yıllar önce bu günlere dair bazı haberler vermiş bu gün bize gayet doğal geliyor çünkü biz o haberleri şu an yaşıyoruz ama bir de o günün insanlarını düşünelim telefon meselesinde olduğu gibi. Tabii o gün insanlar inanmış oldukları için peygamberi yalanlamamış, şaşkına dönmüşlerdir. Günümüzde ise daha değişik inanışlar var mesela bütün kainat tesadüfen oluimuş. Adamlar hem kendileri bilim her şeyi çözer diyor hemde bilime inanmıyorlar zira bu gün yapılan bütün araştırmalar kainattın yaratılışında zerre kadar tesadüfün olmadığını gösteriyor tesadüfün olduğuna dair bir araştırma sonu var mı? yok Bu konuda tesadüfün mümkün olmadığını sadece ve sadece şu örnek bize açıklıyor "dünya öyle bir aralıkta ki biraz güneşten uzaklaşsa donacak biraz yaklaşsa yanacak" bu durum gerçek hepimizde biliyoruz bu durumu tesadüf diyenlere sormak lazım acaba bu dünya nasıl olurda milyonlarca yıl hem kedi etrafında hemde güneşin etrafına döndüğü halde bir cm olsun yer değiştirmiyor unutmayalım Hz MEVLANA derki din aklın alabileceği bir şey olsa mucizeye ne gerek var. Şunu da haddim olmayarak ben söyleyeyim Eğer ALLAH bizi kendini görebileceğimiz tarzda yaratsaydı peygambere ne gerek vardı Eğer sebepler varsa biz buna kayıtsız kalamayız duman varsa mutlaka ateş vardır bunca sebebi göz ardı edip kendi zevki sefamızı süremeyiz saygılarımla Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Çünkü görmeyi amacından daha üste taşırlar, kendilerini de bu yolla yüceltirler; halbuki o görüntüyü yorumlayacak zihnin dahi yetersiz kaldığı yerleri hesaba katmazlar... Aslında bu hataya hepimiz daha farklı meselelerde de düşebiliyoruz... Saygılar... Alıntı
Φ nobody Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 başlığı yeniden yazayım: NEDEN GÖRMEDİĞİMİZ ŞEYLERE İNANMAK İSTEMEYİZ görmediğimiz şeylere inanmak İSTEMEDİĞİMİZ doğru mu? halkımızın yaklaşık %90-95i görmediği bir tanrıya inanıyor hemen hepimiz görmediğimiz halde bilim tarafından ikna edildiğimiz için merkürün güneş sistemindeki en küçük gezegen olduğuna ya da DNA nın varlığına inanıyoruz doğru soru neden şu olmasın? "nasıl oluyor da halkın %90-95i hiç görmediği ve var olduğu hakkında gerçek anlamda bilimsel bir veri olmadığı halde en ufak bir şüphe duymadan inanabiliyor?" Ben sorulursa Müslüman olduğumu söylüyorum Allah'ın varlığına bir dogma olarak inanıyorum. Atatürk'ün en büyük türk olduğuna inanmam gibi. Ama nasıl ki 'muhtaç olduğum kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" sözünü "hadi ordan önce bilimsel yoldan bir inceleyelim bakalım" demeden kabulleniyorsam ve nasıl ki soyumun gerçek kökenini araştırmadan Türküm diyebiliyorsam, aynı şekilde Müslümanım diyorum. Özetle, başlığın tersine "görmediğim şeye" inanmak istiyorum; ve sanıyorum ki sizin bu başlıkla hedeflediğiniz "inanmak istemeyenler" kitlesinin çoğu da aslında inanmayı ister, yeterinca ikne edilememişlerdir benim gibi..... Alıntı
Φ kemal_kaan Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Cevabınız için teşekkürler.. Öncelikle şurdan başlayayım ortada insanlık tarihinin bilindiği noktasından bu yana din kavramı her zaman var olagelmiştir .Yazımdada bahsettiğim gibi mucizeler vardır ve Hz mevlana dan alıntı yaparak eğer dini akıl idrak edebilseydi mucizelere ne gerek vardır demiştim. zaten dinimizde taklidi imanı değil tahkiki imanı benimsemiştir. Bu gün bilim adamları üyzlerce araştırma yapmışlar ve sonuçlarını yayınlıyorlarsa siz buna ya inanmak yada bizzat kendiniz gidip bakmak durumundasınız ikinci şık her insanın yapabileceği bir şey olmadığından ve de bilim adamlarıda milleti şu veya bu şekilde kandıralım diye bir dertleri olmadığından ikinci şıkkı(bilim adamlarına inanmak) kabullenmek daha mantıklı görünüyor. Ve de nasıl ki dumanın sebebi ateştir ateş olmadan duman çıkmaz öylede bir galakside binlerce belki milyonlarca yıldızın olduğunu artık günümüz insanının hepsi biliyordur bu galaksilerdende 100.000 civarında olduğu tahmin ediliyor bu kadar yıldız ve gök cismi birbirine değmeden ve de sabit bile durmadan sürekli dönüyorlarsa yüreği bu işlere en katı insanın bile içine bir merak uyanır. İşte o merakın cevabı Araf.54 Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir. işte dumanı görüp de ateşin olduğuna kanaat getirdin ya bunca kainatı da gördükten sonra bu ayetinde bilim dahi olmadığı 1400 yıl önce indiğini (ki kur-an-ı kerim in de değiştirildine dair bir tarihi belge yoktur) öğrendikten sonra insana imandan başka ne kalır. İnsan araştırmakla mesuldür siz soranlara müslümanım diyorum ama şüphem var imasında bulundunuz ya İşte biz müslümanlara bu konuları araştırmak düşer ALLAH ın kendisini göremiyorsak bu onu inkar etmemiz gerektiği anlamına gelmez bu ayet sadece bir tane örnektir sana daha yüzlerce örnek sayabilirim ALLAH kendisini kıyamete kadar göstermeyecektir fakat kainatta bu kadar işaret varken ne diye kabullenmek yerine inkarı seçelim. Alıntı
Φ nobody Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 İnsan araştırmakla mesuldür siz soranlara müslümanım diyorum ama şüphem var imasında bulundunuz ya İşte biz müslümanlara bu konuları araştırmak düşer ALLAH ın kendisini göremiyorsak bu onu inkar etmemiz gerektiği anlamına gelmez "araştırmak düşer" diyorsunuz ama ben Kuran-ı Kerim'i okudum ve bilimsel olarak kesin bir kanıt göremedim daha neyi araştırabilirim ki? kainatta bu kadar işaret varken ne diye kabullenmek yerine inkarı seçelim. bu işaretler neden bana -size olduğu kadar- ikna edici olamıyor? ayrıca ben inkarı seçmiyorum bir seçme hakkım varsa inançlı olmayı seçerim ama "şüphesiz inanıyorum" dersem kendime yalan söylemiş olurum o nedenle "şüpheliyim ama inanıyorum" diyorum... Alıntı
Φ kemal_kaan Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 İşte size kur-an-ı kerim den bir kaç tane bilimsel örnek Rahman suresi 19-20. ayetler iki denizin birbirine karışmaması yerini tam olarak hatırlamamakla beraber bu olay yakın tarihte keşfedildi ve adam müslüman oldu hadid suresi25. ayet Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik." Burda demiri yarattık demiyor indirdik diyor elbette demiri ALLAH yaratmıştır fakat bir mucizeye dikkat çekiyor Zira bilim adamlarının son araştırmalarına göre demir dünyada varolmamıştır adını şu anda hatırlayamadığım bir yıldızın patlaması sonucu dağılan parçaların soğuması sonucu oluşmuştur İşte kur-an-ı böylr okumalıyız şu gün itibarıyle bu konular diğer kitaplarda olsaydı bunu dört kıtaya şu kitabın bu mucizesi var diye yayarlardı fakat bu kur-an da olduğu için sadece susmakla yetiniyorlar tıpkı peygamber efendimizin ayı bölme mucizesi gibi müşrikler peygamber efendimize ayı bölersen sana inanırız demiş peygamberimizde ALLAH ın inayetiyle ayı ikiye bölmüştür eğer bölemeseydi nasılda yaygara koparırlardı ama bölünce kimi iftira atıyor kimide susuyor işte bu mucizeler kur-an da var fakat günümüz insanının dünyaya tek penceresi tv ler onlarsa dine özellikle islama pek mesafeli durdukları için bunlar su altında kalıyor Eğer bu mucizeler incilde olsaydı da şaşalı anlatımları göreydin örnek olarak geçen sene bir yerde bir yangın olmuştu da ateş orman içinde bir kiliseye yaklaştığı sıralarda söndürülmüştü medya bu olayı mucize başlıklarıyla vermişti oysaki itfaiye tarafından yapılan açıklamada özellikle lkiliseya ateşin gitmemesine gayret gösrerildi demişti medya bu konuyu o kadar ileri götürdi ki diyanet işleri başkanı çıkıp bu olayları mucize olarak yanlıştırdemişti Fakat aynı medya çanakkalede ki bir ton gerçek mucizeyi ve (belgeleri genelkurmarbaşkanlığının arşivlerinde var) örneğin bir koca seyyidin 275 kiloluk bir mermiyi kaldırması gibi bir olayı hurafe olarak yansıtmaya çalışıyor. Bize düşen zorda olsa gerçeği bulmaya çalışmaktır tabii medyanın bu tutumunu göz önüne alarak kolay değil fakat doğrunun yolunda önyargısız gitmek bence en güzel mücadeledir çünkü önyargısız bir şekilde şüphelerimizin üzerine gidersek inşallah ALLAH bize doğruyu gösterecektir ve de bu gün insanımızın çoğunluğu bu şüpheler içinde ise bu medyamızın harafe tarzı yorumlarındandır Çünkü biz bir filim bile izlerken kendimizi kaptırıp tıpkı biz onu yaşıyormuşuz gibi algılıyorsak gerçrk diye yansıtılan bir haberi bir olayı nasıl algılarız siz karar verin Alıntı
Φ nobody Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2007 ben 8 aydır bu foruma giriyorum dini konulara da birkaç kez cevap yazdım ama kısa sürede bunun çaresiz olduğunu görüp vazgeçiyorum, aylar sonra tekrar yazmayı deniyorum ama sonuçta değişen birşey yok... Çünkü amacım Allah'ın varlığına olan inancımı kuvvetlendirici delil bulmak, oysa bu denli kesin deliller olsaydı zaten tüm dünya inanıyor olurdu şimdi. Bu anlamsız ve biçare problemlerimle sizleri de meşgul etmek istemiyorum. Kaldı ki paranoyak yorumlarımla inanan tek bir kişiyi bile şüpheye düşürmek istemem... Sağlıcakla kalın..... Saygılar.... Alıntı
Φ kemal_kaan Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2007 Size yardımcı olmak isterim fakat sabahtan bu yana pc nin başındayım son yazınıza cevap verecek durumda değilim buna cevabı yarın akşama yazıcam inşallah Şurdan başlayalım din de önce şunu kabullenmek zorundayız ki ALLAH ı kıyamete kadar göremeyeceğiz. Görmeden iman meselesine gelince peygamberler zamanında ve peygamber efendimize kadar olan devre kadar kısa aralıklarla peygamberler gelmiştir mesela Hz isa Hz Musa dan 400 yıl sonra peygamberimizde Hz isa dan 610 yıl sonra gelmiştir bu nedenle o dönemin insanlarında iman konusu şu veya bu şekilde vardı ama kimisi yahudi kimisi isevi kimisi putperest. Birisi peygamberlik idda ettiği zaman sadece isbat yeterli oluyordu mesela mucizeler. Şimdi burda saymayacağım ama peygamber efendimizin yüzlerce mucizesi vardır buda kitaplarda mevcuttur. Günümüz insanının hakkaten işi zordur zira hem bu mucizeleri görme imkanları yoktur hemde dini yalanlayan bir sürü düşünce akımı çıkmıştır. İşte tam bu sırada Kur-an-ı kerim devreye giriyor. Zira Kuran sadece ALLAH tan, ahiretten vs bahsetmiyor bir cok iddası da var mesela iki denizin karışmaması, mesela demirin inmesi, mesela ceninin anne karnında tutunması gibi. Bunlar bile bu olayın başlı başına bir mucize olduğunu ortaya koymuyor mu Ben daha çok mesnevi okurum fakat sana risale-i nur u tavsiye ederim eminim orda aradığın her şeyi bulacaksın. Bediüzzaman risalesinde derki lütfen okuyun Bir kısmı, Arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür'atli yüzbinlerce ecram-ı semâviyeyi(cansız gök cismi) direksiz düşürmeden durduran; ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen(habire) o hadsiz lâmbaları yandıran; ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden; ve Güneş ve Kamer'in vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran; ve iki kutbun dairesindeki hesap rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde, aynı zamanda aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i fıtrat(tabiat huy) ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden; ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri(saldırgan kuvvet) taşıyanları, tecavüz ettirmeden kanununa itaat ettiren; ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi, göğün yüzünü kirletecek süprüntülere meydan vermeden, pek parlak ve pek güzel temizlettiren; ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevra ile gezdiren; ve Arzı döndürmesiyle, o haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösteren bir tezâhür-ü Rubûbiyyet(yaratma belirtisi) ve o Rubûbiyyet faaliyeti içinde görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavziften mürekkep(sergilenme döndürmek düzenleme (mürekkep-boyalanma) bir hakikat bu azameti ve ihâtâtı ile o semâvat Hâlik'ının vücub-u vücuduna ve vahdetine; ve mevcudiyeti, semâvatın mevcudiyetinden daha zâhir bulunduğuna bilmüşahede şehadet eder mânasiyle Birinci makam'ın Birinci Basamağında: denilmiştir. Delil istiyorsun işte sana delil eğer biraz araştırırsan bunun gibi yüzlerce delil bulursun. Eğer bulamazsan ki bulabilirsin internet üzerinde bu kitaplrı yayınlaya bir ton site var bende risale nin e-kitapları var gönderebilirim. Şunu söylemek isterim ki eğer bir gerçek peşinde ön yargısız bir şekilde koşuyorsan bu kitaplarda aradığın her şeyi bulabileceksin. Yine karamsarlık içinde gezmektense bu kitapları okumanı tavsiye ederim. Şunu kabullenmeliyiz ki bu dünyada sadece delil vardır Anlayan insan için bu kadar delil haddinden fazla yeterlidir(Risalede gecen deliller) son olarak imansızlık sadece ahirette değil bu dünyada da insan yük ve ızdıraptır işte bunada örnek Gençlik Rehberi'nde izahı bulunan ibretli bir hâdisenin hülâsası şudur: Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde, bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden mânevi bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli- altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azab çekiyorlar. Ve on tanesi; yetmiş-seksen yaşında, çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden, sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Kat'i müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler, geldiler , sordular. Ben dedim: Şimdi beni kendi hâlime bırakınız, gidiniz. Evet gördüğüm hakikatdır; hayâl değil. Nasılki bu yaz ve güzün âhiri kıştır. Öyle de: Gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hâl-i hâzırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefâhetin elli-altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi, şimdiki güldüklerine ve gayr-i meşrû keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı. Ben o Eskişehir hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken sefâhet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevi, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi. Ve dedi: "Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma." Ben de cevaben dedim: "Mâdem lezzet ve zevk için ölümü hâtıra getirmeyip dalâlet ve sefâhete atılıyorsun, kat'iyyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mâzi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenâzeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyle ve dalâlet yoluyla senin başına ve varsa ve ölmemiş ise kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedi ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz'i lezzetini imha ettiği gibi gelecek istikbal zamanı dahi, îtikadsızlığın cihetiyle yine mâdum ve karanlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhdır. Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı (Sh:Asâ.17) hâzıra uğrayan biçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından mütemadiyen(habire) akıl alâkadarlığıyla senin îmansız başına hadsiz elim endişeler yağdırıyor. Senin sefihâne cüz'i lezzetini zir-ü zeber eder.Eğer dalâleti ve sefâheti bırakıp îman-ı tahkiki ve istikamet dâiresine girsen îman nuruyla göreceksin ki: O geçmiş zaman-ı mâzi mâdum ve her şey'i çürüten bir mezaristan değil; belki mevcud ve istikbâle inkılâb eden nuranî bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle, değil elem, belki îmanın kuvvetine göre, Cennetin bir nevi' mânevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi; gelecek istikbâl zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık,belki îman gözüyle görünür ki; saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve ni'metlerle dolduran bir Rahman-ı Rahîm-i Zülcelâl-i Vel'ikrâm'ın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var." diye îman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi' lezzetini hissedebilir. Demek hakiki ve elemsiz lezzet, yalnız îmanda ve îman ile olabilir. Îmanın bu dünyada dahi verdiği binler faide ve neticelerinden yalnız bir tek faide ve lezzetini, -bu mezkûr(az önce anılan) bahsimiz münasebetiyle, Gençlik Rehberi'nde bir hâşiye olarak yazılan- bir temsil ile beyan edeceğiz. Şöyle ki: Mesela: Senin gayet sevdiğin bir tek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve me'yûsane elim, ebedi firakını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak(panzehir) gibi bir mâcun içirdi; o sevimli ve güzel evlâdın gözünü açtı. Ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor anlarsın. İşte o çocuk gibi sevdiğin ve ciddi alâkadar olduğun milyonlar sence mahbub(sevgili) insanlar, o mazi mezaristanında -senin nazarında- çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-ı îman, Hakîm-i Lokman gibi o büyük idamhâne tevehhüm(zannetme, korkuya düşme) edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler. Ve biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz; yine sizinle görüşeceğiz. Lisan-ı hâl ile dediklerinden; aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları îman bu dünyada dahi vermesiyle isbat eder ki: Îman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm(cisimleşme) etse, bir Cennet-i hususiye ondan çıkar; o çekirdeğin şecere-i tûbâsı(cennetteki tuba ağacı) olur." Dedim. O muannid(inatçı) döndü dedi: -"Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyf ve lezzetle geçirmek için, sefâhet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız." Cevaben dedim: -"Hayvan gibi olamazsın. Çünki, hayvanın mazi ve müstakbeli(gelmesi beklenen zaman) yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler(üzüntüler) alır ve ne de gelecekten endişeler (Sh:Asâ.18) ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar. Hâlikına şükreder. Hatta kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister. Fakat, o his dahi gider. O elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiyye, gaybı bildirmemektedir. Ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan mâsum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat ey insan! Senin, mazi ve müstakbelin(geleceğin), akıl cihetiyle bir derece gaybilikten çıkmasıyla, setr-i gayptan(başa gelen şeyleri setredilmesinden), hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler(üzüntüler), elim firaklar(ayrılıklar) ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz'i lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Mâdem hakikat budur: Ya aklını çıkar at, hayvan ol kurtul! Veya aklını îmanla başına al, Kur'an'ı dinle.. yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan!..." diyerek onu ilzam ettim(delille muhatabı susturdum) Yine o mütemerrid(inatçı) şahıs döndü dedi: -"Hiç olmazsa ecnebi dinsizleri gibi yaşarız." Cevaben dedim: -"Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünki onlar bir peygamberi inkâr etse, diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de Allah'a inanabilir. Onu da bilmezse kemâlâta medar bâzı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve dâveti umumî olan âhir zaman Peygamberi Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr etse ve zincirinden çıksa, daha hiçbir peygamberi hattâ Allah'ı kabul etmez. Çünki bütün peygamberleri ve Allah'ı ve kemâlâtı O'nunla bilmiş. Onlar, O'nsuz kalbinde kalmaz. Bunun için dir ki, eskiden beri her dinden İslâmiyete giriyorlar. Ve hiç bir Müslüman, hakiki Yahudî veya Mecûsi veya Nasranî olmaz. Belki dinsiz olur. Seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir hâlete girer." İsbat ettim. O muannid(inat eden) ve mütemerrid(inatçı) şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu. Cehenneme gitti. İşte bu ey Medrese-i Yûsufiye'de benim ders arkadaşlarım! Mâdem hakikat budur. Ve bu hakikatı Risale-i Nur o derece kat'i ve güneş gibi isbat etmiş ki; yirmi senedir mütemerridlerin(inatçıların) inadlarını kırıp îmana getiriyor. Biz dahi hem dünyamıza, hem istikbalimize; hem âhiretimize, hem vatanımıza, hem milletimize tam menfaatli ve kolay ve selâmetli olan îman ve istikamet yolunu tâkip edip; boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde, Kur'an'dan bildiğimiz sûreleri okumak ve mânalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip, bu hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi âmâl-i sâliha ile, hapishane müdür ve alâkadarları, câni ve katillerin başlarında zebâni gibi azab memurları değil; belki Medrese-i Yûsufiye'de, Cennete adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret etmek vazifesiyle memur birer müstakim üstad ve birer şefkatli rehber olmalarına çalışmalıyız. * * * Hangi insan vicdanı bu durumu yok sayabilir ki Ölümü nasıl unutabiliriz bu kadar büyük işlere imza atan insanoğlu yok olup gitmek için mi var acaba... Yardımcı olabildi isem ne mutlu... Alıntı
Φ pcked Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2009 Arkadaşlar neden görmediğimiz şeylere inanmayız yada inanmak istemeyiz. İnsan dünyayı kendi görebildiği kadarıyla yorumluyor, sonrada aklının almadığı bir olayla karşılaşırsa haretler içinde kalıyor mesela bundan 150-200 sene önce birisi bir alet çıkacak herkes istediğin zaman bulabileceksin ulaşabilecesin dediği zaman herkes ona güler vede alay eder çünkü zamana aykırı ama gün geldi cep telefonu diye bir alet çıktı hepimiz istediğimiz zaman birbirimize ulaşabiliyoruz yanlış neden gülsün, neden dalga geçsin.şimdi ben sana diyormuki bundan 50-100 yıl sonra hava trafiğimiz olucak ,uçucak arabalar,diyorumki başka gezgende yaşam koşulları oluşturulacak ve insanlar belki birkaç yüzyıl sonra bu gezegende yaşayabilecek veya insan iletişim,tv aç kapat kanal değiştir v.s için,ışık aç kapat,ve benzeri her şey için bir kumanda veya tuş kullanmak zorunda kalmıycak üzerinde taşıdığı bir alet,veya beynine yerleştirilen küçük bir parça sayesinde zihniyle düşünerek komut vererek bunları yapabilecek, bunlara gülebilirmisin kahkahalarla yani sana okadar olması imkansız gelebilirmi.sadec olabilir dersin değilmi. ama suyun züeinde duran herhangi bir madde parçasına bakıp, onun yüzdüğünü gözlemleyip,üzerinde başka madde de taşıdığına şahit olup,kısacası anlatmaya çalıştığım bir parça suyun üstüne bir tahta parçası onun üstünede küçük bir oyuncak koyup gözlemleyebilmen için mucizeye veya asırlar geçmesine gerek varmı.bunun için gerekli olan sadece su ve madde öyle değilmi birazda hayel gücünü kat neler neler taşımaz .hatta hayal gücüne gerek yok mantığını kat.ki o devirlerde sulak bölgelerde nehir,deniz bölgelerinde insanların o 1400 sene evvelki tarihte bir sal yapıp yapamadıklarını nekadar biliyoruz _?. ama biz 21 ci yüzyılda bunada mucize diyebiliyoruz değilmi 1400 yıl evvel bilinmiş olmasına diye söyleyerek. bak benim yaratıcı inancım var,bunları bir ateist v.s gibi değil ,varsa bir din onun arayışında olan ve kabullendiğimde daha ayakları yere sağlam basmış birşekilde olmasını isteyen biriyim.bu nedenlede sorgularken olaylara bakarken mucize perdemizle değil insan mantığımızla bakmamız gerek.bunun başka yolu yok.ruhani boyuta girip gözyaşı dökmekse mesela kendini zincirle dövenlerde o boyuta giriyor işte, ama mantık bunu kabul edermi_? etmez tabi zekamız var kullanabildiğimiz kadarnı kullanmalıyız bu nedenle. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.