Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

ksgunyg7.jpg

 

Sadece kimsesiz ge­milerle miskin ke­dileri barındıran ıssız bir sahil kasa­basında çakırkeyif bir yılbaşı ertesi...

kış güneşi, yanlış za­manda açmış bir bahar çiçeği gibi sıcak gülüm­seyip ısıtıyor tenimizi...

 

Kimsesiz gemiler, bu­runlarını açık denizlere dikmiş yalpalıyorlar sahil boyunca... Miskin kedi­ler toprakla güneş arasında mahmur...

 

Dostlarla paylaşılan salaş bir meyhanenin ah­şap masasında, 25 yılını denize vermiş Hasan Kaptan, kocaman kırmızı yanaklar ve ışıltılı göz­lerle hayatı özetliyor: "Deniz, balık, güzel kadın, sağlıklı çocuklar...Hepsi bu...!"

 

Zamanın sakin ve telaşsız aktığı bu dalga boyun­da saat sorulursa bozuluyor kaptan: "O yok işte bu­rada" diyor kızgın, "Burada gündoğumu var, günbatımı var, balık vakti var, ama saat yok..."

 

Metropol telaşlarından hayli uzakta bir başka hayat, midye kabuğunun arasından ışıldayan bir inci tanesi gibi gülümsüyor.

 

Neredeyse unutmaya yüz tuttuğumuz bir hu­zur, bizi yeni bir yılın ilk adımlarında güneşle top­rak arasında yakalayıp kollarına alıyor. Tabanları­mızda topraktan yayılan ısı, kulaklarımızda deni­zin tuzlu sesi ve göz kapaklarımızda kış güneşinin busesi...

 

Bir koca yılı henüz eskitmişken ve yeni bir yılı, içinde ne olduğunu kestiremediğimiz, el değme­miş bir yılbaşı hediyesi gibi paketinden çıkarmaya hazırlanırken bütün bir yaşamıyla hesaplaşmak istiyor insan...

 

Yüzyıllık bir savaşın, sadece yılbaşlarında mola veren yorgun askerleri gibi, akrep ve yelkovanın durduğu bir su başında bilançoya oturmak isti­yorsunuz.

 

Acaba ne kadar yara aldık savaşta? Ne kadarı­nı gösteriyor, ne kadarını gizliyoruz?

 

Ne kadarı açık yaralarımız, ne kadarı iç kana­malarımız?

 

Zaferler çıkarabildik mi mağlubiyetlerimiz­den..?

 

Süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız bu yolculuğun neresindeyiz acaba... ve daha kaç ge­mi var içinde olmak isterken ardından el sallaya­cağımız?

 

Merak etmiyor musunuz; ne kadarı gözyaşı ka­lan yaşamınızın, ne kadarı kahkaha..?

 

Geride kalan yılların ne kadarından gururlu, ne kadarından pişmansınız?

 

Ne kadarını kurumuş sonbahar yaprakları gibi süpürüp atmak isterdiniz belleğinizden, ne kada­rım saklardınız kutsal bir emanet gibi...?

 

Yaşam terazinizde "Keşke hiç yaşamasaydım" dedikleriniz mi, hep tekrarlansın istedikleriniz mi ağır basardı?

 

İnsana gecikmiş bir baharı çağrıştıran ılık kış gü­neşi altında kısa bir mola verince insan, sahile de­mirlemiş mahmur gemiler gibi kendini suların yalpalayışına bırakıp maziyi tartıya vurmak istiyor.

 

Ne kaldı geriye bunca telaştan..?

 

Avucunuzun içinden kayıveren sular gibi yitip giden yıllar geride ne tortu bırakıyor?

 

Kendinizi bütün kazılmış siperlerinizin dışına koyup, bütün kalkanlarınızı indirdiğinizde, çırıl­çıplak karşısına geçtiğiniz yaşam aynasında ne görüyorsunuz?

 

Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğiniz akreplere, yelkovanlara, içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz?

 

"Ne kadarı benim hayatım..." diye soruyor mu­sunuz; "...ne kadarını başkaları yaşamış benim yerim.ya da ben başkalarının...?"

 

"Aynadakinin ne kadarı ben'im, ne kadarı oy­nadıklarım...?"

 

Yamaçlarında gölgelerin oynaştığı kederli anı­lar ve ışıltılı yaş günlerinden kaçını "keşke yeni­den yaşanabilseler" diyerek anımsıyorsunuz?

 

Karlı bir dağ zirvesine ya da bir şömine alevine bakarken dalıp gittiğinizde "Neden zirvede deği­lim"! mi düşünüyorsunuz, "iyi ki uçuruma düş­medim"i mi...?

 

Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri ba­rındıran ıssız bir sahil kasabasında yakaladığınız bir geniş zamanda, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında gidip gelirken en çok ne gelirdi aklınıza...?

 

Sizi bilmem ama ben akıbeti meçhul bir yeni yılın eşiğinde sürpriz bir kış güneşi göz kapakları­mı yalarken sadece sevgiyi düşündüm.

 

Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp gi­den kumlarının her bir zerresine... kışın açık deniz­lere bakarak bekleşen kimsesiz gemilerin güvertesi­ne; geçmiş zamanın, şimdiki zamanın ve gelecek zamanın öznesine hep sevgiyi koydum...

 

Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen...

 

Ve metropol haragülesinden uzakta, kocaman kırmızı yanaklarla gülümseyerek bir başka hayattan haberler veren Hasan Kaptan'ın yalancısıyım ki;

 

...yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllardan da geriye...

 

Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan...

 

...öteki yalan...

 

Can Dündar

 

 

diloşcumm ablacım :hug: seni seviyorumm :wub:

  • Cevaplar 1,8b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
ksgunyg7.jpg

 

Sadece kimsesiz ge­milerle miskin ke­dileri barındıran ıssız bir sahil kasa­basında çakırkeyif bir yılbaşı ertesi...

kış güneşi, yanlış za­manda açmış bir bahar çiçeği gibi sıcak gülüm­seyip ısıtıyor tenimizi...

 

Kimsesiz gemiler, bu­runlarını açık denizlere dikmiş yalpalıyorlar sahil boyunca... Miskin kedi­ler toprakla güneş arasında mahmur...

 

Dostlarla paylaşılan salaş bir meyhanenin ah­şap masasında, 25 yılını denize vermiş Hasan Kaptan, kocaman kırmızı yanaklar ve ışıltılı göz­lerle hayatı özetliyor: "Deniz, balık, güzel kadın, sağlıklı çocuklar...Hepsi bu...!"

 

Zamanın sakin ve telaşsız aktığı bu dalga boyun­da saat sorulursa bozuluyor kaptan: "O yok işte bu­rada" diyor kızgın, "Burada gündoğumu var, günbatımı var, balık vakti var, ama saat yok..."

 

Metropol telaşlarından hayli uzakta bir başka hayat, midye kabuğunun arasından ışıldayan bir inci tanesi gibi gülümsüyor.

 

Neredeyse unutmaya yüz tuttuğumuz bir hu­zur, bizi yeni bir yılın ilk adımlarında güneşle top­rak arasında yakalayıp kollarına alıyor. Tabanları­mızda topraktan yayılan ısı, kulaklarımızda deni­zin tuzlu sesi ve göz kapaklarımızda kış güneşinin busesi...

 

Bir koca yılı henüz eskitmişken ve yeni bir yılı, içinde ne olduğunu kestiremediğimiz, el değme­miş bir yılbaşı hediyesi gibi paketinden çıkarmaya hazırlanırken bütün bir yaşamıyla hesaplaşmak istiyor insan...

 

Yüzyıllık bir savaşın, sadece yılbaşlarında mola veren yorgun askerleri gibi, akrep ve yelkovanın durduğu bir su başında bilançoya oturmak isti­yorsunuz.

 

Acaba ne kadar yara aldık savaşta? Ne kadarı­nı gösteriyor, ne kadarını gizliyoruz?

 

Ne kadarı açık yaralarımız, ne kadarı iç kana­malarımız?

 

Zaferler çıkarabildik mi mağlubiyetlerimiz­den..?

 

Süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız bu yolculuğun neresindeyiz acaba... ve daha kaç ge­mi var içinde olmak isterken ardından el sallaya­cağımız?

 

Merak etmiyor musunuz; ne kadarı gözyaşı ka­lan yaşamınızın, ne kadarı kahkaha..?

 

Geride kalan yılların ne kadarından gururlu, ne kadarından pişmansınız?

 

Ne kadarını kurumuş sonbahar yaprakları gibi süpürüp atmak isterdiniz belleğinizden, ne kada­rım saklardınız kutsal bir emanet gibi...?

 

Yaşam terazinizde "Keşke hiç yaşamasaydım" dedikleriniz mi, hep tekrarlansın istedikleriniz mi ağır basardı?

 

İnsana gecikmiş bir baharı çağrıştıran ılık kış gü­neşi altında kısa bir mola verince insan, sahile de­mirlemiş mahmur gemiler gibi kendini suların yalpalayışına bırakıp maziyi tartıya vurmak istiyor.

 

Ne kaldı geriye bunca telaştan..?

 

Avucunuzun içinden kayıveren sular gibi yitip giden yıllar geride ne tortu bırakıyor?

 

Kendinizi bütün kazılmış siperlerinizin dışına koyup, bütün kalkanlarınızı indirdiğinizde, çırıl­çıplak karşısına geçtiğiniz yaşam aynasında ne görüyorsunuz?

 

Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğiniz akreplere, yelkovanlara, içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz?

 

"Ne kadarı benim hayatım..." diye soruyor mu­sunuz; "...ne kadarını başkaları yaşamış benim yerim.ya da ben başkalarının...?"

 

"Aynadakinin ne kadarı ben'im, ne kadarı oy­nadıklarım...?"

 

Yamaçlarında gölgelerin oynaştığı kederli anı­lar ve ışıltılı yaş günlerinden kaçını "keşke yeni­den yaşanabilseler" diyerek anımsıyorsunuz?

 

Karlı bir dağ zirvesine ya da bir şömine alevine bakarken dalıp gittiğinizde "Neden zirvede deği­lim"! mi düşünüyorsunuz, "iyi ki uçuruma düş­medim"i mi...?

 

Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri ba­rındıran ıssız bir sahil kasabasında yakaladığınız bir geniş zamanda, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında gidip gelirken en çok ne gelirdi aklınıza...?

 

Sizi bilmem ama ben akıbeti meçhul bir yeni yılın eşiğinde sürpriz bir kış güneşi göz kapakları­mı yalarken sadece sevgiyi düşündüm.

 

Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp gi­den kumlarının her bir zerresine... kışın açık deniz­lere bakarak bekleşen kimsesiz gemilerin güvertesi­ne; geçmiş zamanın, şimdiki zamanın ve gelecek zamanın öznesine hep sevgiyi koydum...

 

Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen...

 

Ve metropol haragülesinden uzakta, kocaman kırmızı yanaklarla gülümseyerek bir başka hayattan haberler veren Hasan Kaptan'ın yalancısıyım ki;

 

...yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllardan da geriye...

 

Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan...

 

...öteki yalan...

 

Can Dündar

 

 

diloşcumm ablacım :hug: seni seviyorumm :wub:

 

Zeynep..tatlı Zeynep... :wub: bak,yazının hiçbir yerini bozmaya elim varmadı..bana verilecek en güzel hediyelerden biri Can Dündar'dan böyle bir yazı olsa gerek.. :hug:

 

Saat yani zaman kavramının olmadığı sadece günbatımı ve gündoğumunun olduğu farklı bir boyuta ne çok ihtiyacımız var..ve bütün bu telaştan geriye bir tek "sevgi" kalacak sonucu ne kadar da doğru.. :)

 

Çok teşekkür ederim..Bende seni seviyorum cimcimem.. :hug::wub:

Gönderi tarihi:
diloş

selam epeydir uğramayınca cevap yazmak zorlaşıyor biraz geçte olsa cevap yazabilmekte insanı bir nebze rahatlatıyor

kendine iyi bak....Sağlıklı ve Huzurlu kal......

 

Sevgili Murtisan..

Sanırım bayram tebrikim için bu sözlerin..geç olmasının bence hiçbir önemi yok..inceliğin için teşekkür ederim..

Sende Mutlu kal.. :)

 

Diloşum

Sanıyorum sizin oraların ağ bağlantılarında sorun var

ne oluyos yaww bi denk gelemiyoruz

Bana kalırsa sorun bilgisayarda değil benim bağlantılarımda.. :lol:

Kendime bir reset attım sanki düzeldim mi ne.. :huh:

Lutfen alıcılarımızın ayarlarıyla oynayalım bidenem.. :w00t:

Aksi takdirde bir araya gelemiyciiz.. :catikkas::hug:

 

ben de tek sorunlu bağlantı benimki sanıyordum bu durumda Diloşumla rastlaşma ihtimalimiz yüzde kaç ? çok özlemiştim

Şimdi bendeki sorun kendi bağlantılarımla seninde bilgisayarın ve kendi bağlantılarınla ilgili olduğuna göre.. :unsure: hımmm..şööle söyliyimm % -20.. :crying::P

Bende çok özledim gökkuşağım..hemde nasıl.. :hug:

Gönderi tarihi:

bu durum matematiğe aykırı,dengeler alt üst,çünküm..rastlaştık :wub::rolleyes:

nasılsın Diloşum ? demek resetle düzeldin :catikkas: ben de bilgisayara atacaktım ama,başlamışken kendime de atayım ne dersin..?

 

şimdilik fazla kalamıyorum ama gene gelmeye çalışacağım :hug:

Gönderi tarihi:

Evet..matematik..fizik..kimya ve bilumum dengelere aykırı bir durum gerçekleşmiş.. :lol: lakin çok kısa bir tesadüf olmuş bu..zira gitmişsin.. :(

Tatlım reset olayını kendinde de dene..faidesini göreceksin.. :islik:

Gelirsen belki aynı inanılmaz olay bir daha gerçekleşir..yine karşılaşırız.. :rolleyes::wub:

Gönderi tarihi:

MERHABA Bidenem :wub:

 

Bazen yorar insanı küçük şeyler; büyük sırlar vardır küçük şeylerin içinde. Açıldıkça açılır, boyuna posuna bakmadan...

 

Bazen dinlendirir insanı uzaklar; uzaklığa bir yakınlığı vardır gözlerin. Gözlerin olduğu kadar gönlün de...

 

Bazen durur tüm adımlar; adamların tembelliğinden değil, yolların düşündürücülüğünden. Öyle çetrefillidir ki, susar ayaklar da kimi zaman...

 

Bazen sorar gözler, diller kabul etse bile. Maharet gözleri bile ikna etmektir, güzel söz söylemek değil.

 

Bazen durur dünya, inecekler iner, sonra yoluna devam eder. Ne var ki, herkes için o duruş anı farklıdır. Kimisi içinse hiç dönmez dünya, ki o da apayrı mesele.

 

Bazen her şeyi bir mimik anlatır, bazen gözyaşı, bazen bir kelime. Ne kadar da ağır gelir söylemek bazen bir kelime bile.

 

Bazen bir anı, bir ömür kokar. Bazen bir daha yaşayamayacağını hisseder insan içinde bulunduğu ânı.

 

Bazen şair olur insan, mısra kuramaz. Bazen mısra kurar insan, şair değildir. Bazen hiçbiridir, ne diyeceğini bilemeyen sıradan biridir işte...

 

Bazen yaşadığını daha çok hisseder insan, öleceğini unutur büsbütün.

 

Bazen yaşadığını tamamen unutur, hatta bazen her ikisini de. Bir anı bir anına uymaz derler ya insan için, ya bütün anları birbirinin aynı olsaydı. Bazen korkutmaz mı bu ihtimal insanı?

 

Bazen korkar insan gölgesinden. Gölgesinin şahsında kendisinden. Zira kendi vücudu geçmiştir güneşin önüne. Kendi eseridir gölgesi.

 

Bazen susar insan, dudakları çatlar susuzluktan. Bazen susar insan, söylenecek çok söz varken bile.

 

Bazen dolar insan, kimse anlamaz. Bazen herkes anlar, kendisi kendisini anlamaz.

Yalnızdır bazen insan, öyle yalnız bakar ki dünyaya. Bazense hiç yalnız değildir, nasıl baktığını bilirse.

 

Bazen büyük görür insan kendini, ne acizliktir! Bazen aciz görür, ne büyük bir görüş!

Bazen, 'bazen' değil, 'her zaman' demek gerek. Ama bilmek gerek, ne zaman?

 

Her 'bazen'in bir zamanı vardır.

 

alıntı...

Gönderi tarihi:

Sardunyam..canım benim.. :wub: ne kadar güzel bir yazı bu böyle..evet bazen..bazen bir anı, bir ömür kokar..tek bir ana sığar bütün bir yaşamın anlamı..bazen.. -_-:wub::hug:

Gönderi tarihi:
Zeynep..tatlı Zeynep... bak,yazının hiçbir yerini bozmaya elim varmadı..bana verilecek en güzel hediyelerden biri Can Dündar'dan böyle bir yazı olsa gerek..

Saat yani zaman kavramının olmadığı sadece günbatımı ve gündoğumunun olduğu farklı bir boyuta ne çok ihtiyacımız var..ve bütün bu telaştan geriye bir tek "sevgi" kalacak sonucu ne kadar da doğru..

Çok teşekkür ederim..Bende seni seviyorum cimcimem..

 

canım ablacım :wub: beğenmene çok sevindim...ama bu aralar yeni bir görev seni bekliyo :ninja:-_-

 

yumurtayı kıranı bulduğuna göre bu portakala olanlarıda bulursun sen :shifty:

 

evet o bıçağı kim tutuyodu :angry: portakala ne oldu :crying:-_-

 

 

portyw3.jpg

 

:crying::unsure:

Gönderi tarihi:

güzel komşuma bir şiirler geldim bende

DESEM KI

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Desem ki vakitlerden bir nisan aksamidir

Ruzgarlarin en ferahlaticisi senden esiyor

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini

Ormanlarin en kuytusunu sende gezmekteyim

Senden kopardim ciceklerin en solmazini

Topraklarin en bereketlisini sende surdum

Sende tattim yemislerin cumlesini.

Desem ki sen benim icin,

Hava kadar lazim,ekmek kadar mubarek

Su gibi aziz bir seysin

Nimettensin,nimettensin!

Desem ki...

Inan bana sevgilim inan.

Evimde senliksin,bahcemde bahar;

Ve soframda en eski sarap.

Ben sende yasiyorum,

Sen bende hukum surmektesin.

Birak ben soyliyeyim guzelligini,

Ruzgarlarla,nehirlerle,kuslarla beraber.

Gunlerden sonra bir gun

Sayet sesimi farkedemezsen,

Ruzgarlarin,nehirlerin,kuslarin sesinden

Bil ki olmusum.

Fakat yine uzulme,musterih ol;

Kabirde boceklere ezberletirim guzelligini,

Ve neden sonra,

Tekrar duydugun gun sesimi gokkubbede,

Hatirla ki mahser gunudur,

Ortaliga dusmusum seni ariyorum.

manzara7tg4.jpg

Gönderi tarihi:

Genel müdürüm bu çiçeği kabul eder misiniz ? :wub: Kesinlikle zam için yapmıorum :lol::hug:

 

61cz9.gif

Gönderi tarihi:

bidenem -_-

 

Güz Yorgunu - 3 / Vefa

 

kurşun gibi güzdü

yorgunuyduk mevsimin

çokça gülmüştük evvel

sevmiştik yaşamayı

direnişlerde

kendimiz için değil

sevgimiz için

 

sustun şimdi ansızın

birleşti kirpiklerin

güz yorgunu

nasıl yaşanır aşklar

nasıl yazılır şiiri

böyle deli divane

nasıl sevilir

soracaklar

ne diyeceğim

 

kurşun gibi güzdü

afişlere boyun eğmişti şehir

dilimizde en kutsalı

kelimelerin

yalnız ölmemeye yeminliydik

kendimiz için değil

kardeşlerimiz için

 

öyle sızgın gülümseme

yüreğimi böldüm

güz yorgunu

nasıl büyür kavga

nasıl çözülür düğüm

görmeden toprağın rengini

nasıl duyulur gül

soracaklar

seni söyleyeceğim

 

Abdullah Çevik

Gönderi tarihi:
Genel müdürüm bu çiçeği kabul eder misiniz ? Kesinlikle zam için yapmıorum

 

61cz9.gif

 

Muhabirlerin en acarı.. :wub: bu çiçek demişsin ama burda birden fazla çiçek görüyorum..ve hepsini kabul ediyorum.. :P:hug: Zam dedinde..zaten yakaladığın onca güzel haberden sonra bunu bende düşünüyordum..şşttt..diğer muhabirler duymasın ama.. :shifty: bu arada rüşvetten hiç hazzetmem..belli oluyordur herhalde.. :islik:

 

bidenem

 

Güz Yorgunu - 3 / Vefa

 

kurşun gibi güzdü

yorgunuyduk mevsimin

çokça gülmüştük evvel

sevmiştik yaşamayı

direnişlerde

kendimiz için değil

sevgimiz için

 

sustun şimdi ansızın

birleşti kirpiklerin

güz yorgunu

nasıl yaşanır aşklar

nasıl yazılır şiiri

böyle deli divane

nasıl sevilir

soracaklar

ne diyeceğim

 

kurşun gibi güzdü

afişlere boyun eğmişti şehir

dilimizde en kutsalı

kelimelerin

yalnız ölmemeye yeminliydik

kendimiz için değil

kardeşlerimiz için

 

öyle sızgın gülümseme

yüreğimi böldüm

güz yorgunu

nasıl büyür kavga

nasıl çözülür düğüm

görmeden toprağın rengini

nasıl duyulur gül

soracaklar

seni söyleyeceğim

 

Abdullah Çevik

 

Çok hoş mısralardı canım.. :hug: güz yorgunu.. -_-

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.