Φ semihce Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Kara gözlerindeki umut Siyah saçları kadar karamsardı ve kadere küsmüştü O, bir kere Sevgiyi öldürdü diye... Sanki ona uzanan ellerde Keskin bir bıçak Ha vurdu ha vuracak Bu, benim karanlıklarım, Bu benim sırlarım diyor hep Bir gün gelecek Şefkatle kollarına saracaklar... Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında Umutları umduğu gibi çıkmamış Beklentileri hep korkuları olmuş Sanki bütün hayatı, Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla.. Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az Her nefeste biraz daha kısalırken Bütün beklentileri Duman duman uçuyorlardı. Kurallar koymak isterken dostluklarına, Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında... Şimdi o gözlerde, Vakitsiz yağan yağmurlar var, Hasat mevsimi bitmiş bahçelere Sağnak sağnak yağacaklar., Belki gönlünde gökkuşağı açacak Ama, altından çocuklar geçmeyecekler. Su yerine zehir akacak ırmaklarından, Hiç kimse içmeyecek... ya Ben, Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde, Üzümlerim gazap üzümü Şaraplarımsa gözyaşları... Sen güz güneşinde, sanki kanadı kırık bir kuş, Konmuştu bahçeme, Ona şefkatle eğilirken Pır diye uçtu birden Kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik, ve inancımla birlikte. Alıntı
Φ semihce Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 işin doğrusu önce sarıyı gördüm, sonra hepsini birden düşe dalmış bebekti gök oyuncağıyla ilerde adamla çocuk yürüyorlardı ikisi de tavşan uykusunda uzaktan yakından ilgileri yoktu gökkuşağıyla yemin ederim içimde bir sıkıntı o günden beri çocuğa yedi rengi bir arada işaret edemediğimden Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 BU ZİNDAN, BU KIRGIN, BU CAN PAZARI Gördüler Yedi cihan, İn, cin Kaf dağının ardındakiler, Kıtlık da kıran da olsa Gördüler analar neler doğurur Aman aman hey... Dünyalar vardır elvan, Bir su damlasında, bir kıl ucunda, Meyvalar vardır, meyvalar, Ağacı, omcası yok, Sana vurgun, sana dost. Beride Kabil'in murdar baltası Ve kan değirmenleri, Kader kahpesi. Beride borazancıları o puşt ölümün, Hazır ırzını vermeğe Yiğitler vuruldukça. Timsah kısmı çünkü yavrusunu yer Akarsu duruldukça. Cadı, yalan hamurunu dağ - dağ yoğurur Aman aman hey Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı, Macera değil. Yaşamak, sade "yaşamak" Yosun, solucan harcıdır. Öyle açar ki murat. Susuz, güneşsiz de kalsa, koparılsa da Şavkı, bulut güllerinden daha bir suna, Daha bir burcu - burcudur. Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı Macera değil Sardığım toprağımın altın sabrıdır. O sert, erkek hüznüdür lahza başında Cıgara değil. Ve sevgilim uykusunda bağrır Aman aman hey... Meltemin bir tadı, ustura ağzı Biri, kız memesi, tılsım, Yağmurun bir damlası süzülmüş küfür, Bir damlası, aşk. Senin uykuların hayın, Düşlerin kardeş. Duyar mısın, anlayıp sızlar mısın ki? Gece, samanyollarında rüzgar çıkıncaya dek, Mısralarım kardeş - kardeş çağırır Aman Aman hey... Serabın bir sonu vardır, Ufkun, sıradağın sonu. Uçarın, kaçarın bir sonu vardır Senin sonun yok. Mandaların, kavakların pazarı olur, Senin pazarın olamaz. Sensiz nar çatlamaz, bebek gııı demez. Beni böyle şair, divane etmez, Kızımın çatal göğsü. Senin yüzün suyu hürmetinedir Buğdalara, cevizlere yürüyen Kara toprağın ak südü... Bir bilsen kimlere tasa, kedersin, Anlar mısın, şaşırıp ağlar mısın ki? Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar Ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar. Akşam - akşam, kara sevdam ağarır Aman, aman hey... AHMET ARİF Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 31 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 31 Aralık , 2006 Biraz Durup Uzaktan Bakmalı 'BANA asik misin?' Sevgiliniz bu soruyu sorarsa eger, ki sormamasi dusunulemez,cevap vermek icin sure isteyin. Ne kadar süre? Belirsiz. Daha dogrusu iliskinizin omrune bagli. iliskiniz bitecek, uzerinden epey bir zaman gececek,asik olup olmadiginizi anlayacaksiniz. Durum budur. Gerisi yalandir. cindeyken, yani iliski surerken gercegi bilemezsiniz. Bildirmezler. Araya girerler. Kimler, neler? Hirs. Ekonomik sartlar. Cinsel cekicilik. Aliskanlik. Birbirine mecburiyet. Hepimizde var olan sevgiliyi kahramanlast rma egilimi. Falan, filan. Ancak... Her sey bitince. Sular durulunca. Heyecan dinince. Zaman geçince. Sevgiliniz ciplak kalinca... Anlarsiniz asik olup olmadiginizi. * * Dusunun soyle bir... Tarih olmus sevgililerinizi aklinizdan gecirin. Hani o deli gibi kiskandiginiz birisi vardi... Ne o? Yuzu gozunuzun onune gelmiyor tam olarak degil mi? Hani bir de ayrilirsaniz oleceginizi zannettiginiz birisi vardi... Biliyorum, simdi adini bile anmak istemiyorsunuz. Peki onu kaybetmenin dunyanin sonu olacagini dusundugunuze ne oldu? ''Hayat ma girmeseydi de olurdu'' diyorsunuz, duyuyorum. Dusunmeye devam edin. Biri var ki... Onu hatirlayinca derinlerde bir yerde bir sizi duyuyorsunuz. Zaten o tam olarak cikip gitmedi ki hayatinizdan. Artik hiç gorusmeseniz de var o. Bir yerlerde sakli duruyor. Siz onu gercekten sevmistiniz. Ask biter ama izi kalir. Her iliski bir suru ani birakir ama iz birakan asktir. Ve galiba bir kere asik olur insan omrunde. Ve maalesef onu da otekiler gibi yasar. Keske o sirada farkinda olabilse... Hayatinin aski oldugunu bilse. Gerci bilse ne olacak? Hic. Yine de bitecek. Su anda asktan aska kosanlar bu dediklerimden bir sey anlamayacaklardir. Anlamak icin biraz durulup uzaktan bakmak lazım. Pakize Suda Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 1 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 1 Ocak , 2007 Pencerede buğusu kalmış soğuk bir gecedeydi son sözlerin.Rüzgârın uğultusundan mı,kendi korkaklığımdan mı bilmem...duy(a)madım seni Eskiden şakırdı seslerin kulaklarımda.Kulaklarım sesine aşina,sen bana...Ne yazık,eskide kaldı tüm aşinalıklar Tıpkı alışkanlıklar gibi...sen gibi Ben bir tek harfine ne düşler adamıştım,oysa şimdi cümleler boyudur uzaklığım sana...Seni kaybetiiğimi anladığımda yıkılıyordu şehirlerim,içim ölüyordu...Acılar kıskıvrak sarmış bedenimi,şehirlerimse sessiz sedasız viraneye dönüyordu.Gözlerimi kapattığımda kayboluyordum karanlıklarımda...Bu karanlıklar senin mi yoksa? Balçıkta debelenmek,her çabada tekrar çamura yuvarlanmak gibi bi'şeydir bu.Ya ayaklanır dolanır birbirine,ya da yüreğin düğümlenir içinde. Boşuna bunca çaba,ille de düşeceksin işte...! Sen giderken gözlerine yüklediğim anlamlar boyudur yalnızlığım... Boynumun büküklüğü sana değil,yitirdiğim ve asla geri alamayacağım heveslerimedir.Payıma düşürdüğün sadece hıçkırıklar dolusu gecelerdir. Ama yine de asıl yanmışlığım; seni çok geç tanıyan kalbimedir... Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 4 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 4 Ocak , 2007 küstüm oynamıyorum............................... Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Asklar da ayakkabilar gibidir... Bazilari çamur yagmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" kosullarina dayaniklidir.Bazilari ise ummadiginiz kadar kisa zamanda çabucak "yamulur" ilk yagmurlu havada "alti açilir" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Asklari da ayakkabilar kadar "itinayla" seçmezseniz, tipki ayaginizda oldugu gibi yüreginizde NASIR olusabilir. Dar gelen bir ayakkabiyi sadece tarzini begendiginiz için "zamanla açilir" diyen saticiya inanarak alirsaniz, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" baslar. Ruhunuzu daraltan bir ask içinde yalnizca fiziksel begeniye kapilip "zamanla düzelir" diyenlere kanarsaniz, yine zamanla içinizdeki olumlu duygularin "çarpildigini" görebilirsiniz. Aşıkk olabileceginiz insan türü, tipki ayakkabilar kadar degisik stillerde, farkli kalitelerde ve sayisiz "renktedir".... Aski bir çesit serüven olarak "spor" gibi yasayanlar, aynen "spor ayakkabi" gibi dikkat çekici ve rahat kisileri bulurlar. Tersine askta tutucu ve istikrarli olmayi benimseyenler "klasik ayakkabi" gibi muhafazakar çizgiler tasiyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabilar gibi sadece cinsellik ve eglence zevkleriyle ateslenen asklar vardir. "Bez" ayakkabilar gibi kisa ömürlü "tatil asklari" ise hemen herkesin kisisel tarihinde mevcuttur. "Marka" ayakkabi alir gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" asiklar görürsünüz. Kati plastikten "yagmur çizmesi" edinir gibi mantik süzgecinden geçirip "ise yarar" biçimde yasamak isteyenleri de bilirsiniz.Ayrica ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafi"olup evine sayisiz çesitte ayakkabilar yigan insanlarin ayni zamanda "degisik" türde asklara da zaafi oldugu söylenir. Evet ask "ayakkabidir". Aynen ayakkabiniza bakim yapmayip "hor" kullandigniz zaman kolayca eskittiginiz gibi, askiniza da dikkatli davranmayip özen göstermediginiz zaman kisa sürede "eskitirsiniz".Ve nasil ki "delik" bir ayakkabiyi tamir ettirdiginizde yalnizca "bir miktar" ömrünü uzatmis olursaniz; "delik" bir aski onarmaya kalkistiginizda da "asla eskisi gibi olmayacaktir"! CAN YÜCEL Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Geri Verilen Peki alınız sizin Daha istemiyorum Bu el bu ayak Bu duyu bu düşünce Sizin Daha istemiyorum Dallarda göklerde sularda Açılarım bir denklemle uykusuz Belki anlarlar beni Sevindirirler umdururlar ama Sizin Daha istemiyorum Ta çocukluğumdan beri Yanım sıra yürüyen Sevince acıkınca Konuşunca yazınca duyduğum şey Sizin Daha istemiyorum Gece koyu karanlıklar büyür Alır tasalarımı yollarda Alır güzelliğimi dağlardan Peki sizin bu doldurduğum boşluk Sizin daha istemiyorum Hepsi taş toprak orman deniz Işıksızlığını yaşadığım varlık Yokluğunda ağrıdığım ölüler Hepsi hepsi Sizin Daha istemiyorum... ______________________- Fazıl Hüsnü Dağlarca Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte. Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız. Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden. Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız... Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı \"herşeyde\". Can Yücel Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Kod Adım Aşktır Bir istisnayım artık kuralı bozuyorum Mışlı geçmiş bir şark çıbanıyım Şimdi yaşamın yüzünde sızlıyor izim Gündemde ilave tedbirler var, infaz bildirileri Ecelimi bir hamaylı gibi boynumda taşıyorum Potansiyel suçluyum, yasa da ceza da benim Lanetlidir artık gözlerine mil çekmiş Kurşun damlaları akıtmış kulaklarına Kösnül kasıklarında yalaz, üstü başı kan Şimdi isterik bir orospuyu oynuyor zaman Bütün kapılara ayrılığın suretini astılar Derme-çatma aşklar onarmaktan bitkinim Dün erkendi, yarın gecikmiş sayılırım Bir parça uçurum alıyorum terkime Kutsuyorum yolları bir iklim bulmak için Bozdum tüm oyunları şimdi satırbaşıyım Sıcak uzun yazlardan, kış uykulardan Sustukça derinleşen büyüyü bozdum Karlar içinde yorgun bir selam gibi Vakitsiz ve davetsiz giriyorum gecene Gözlerinin sıcağına konuk et beni Sonunda öğrendim konuşmayı, yürümeyi öğrendim Geçtiğim tüm köprüleri yaktım, dönüş yok Yollarla artık uğraklarla anlatırım kendimi İçime akmıyor kanım, yaramı sevdim Tazeleyin çoban ateşlerini ey ateş ustaları Kavallarınıza yeni delikler açın Emzirin sığınaklarımı uyak bulsun koyaklar Yeni bir sayfa açtım işte ömrümü çiziyorum Sensiz hiçbir şeyin hükmü yok benim için Ölüm durmadan tazelese de hünerini Yeni bir sayfa açtım kanımla yazıyorum artık Kod adım aşk'tır Ömrüm bu uzun hecenin ömrüne kayıtlıdır Çünkü miladı yoktur kod adı aşk olanın Ateşten gömlek giymiş bir şiirdir ülkesi Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 GECELERİN DEMİNDEYİM YİNE.... Gecelerin demindeyim yine.. Karanlıklara isyandır sanki gözlerim.. Zindanlarda yüreğim...çıkmaz sokak sakini Ne kadar varsam..o kadar yokum hayatta.. Zaman bir ömür gibi duruyor içimde Geçmiş...geçememiş içimden.. Her an bir asır..su gibi akan zamanda.. Dur diyenim yok.. Duramam da... Gecelerin demindeyim yine.. Yıldızları almışım avucuma Umudumu ekmişim maviye Deniz mavisine..nehir mavisine.. Bir yalnızlık türküsü dilimde .. Dur diyenim yok.. Duramam da... Gecelerin demindeyim yine... Kaç sabah ıslak, acı, kırık dökük anılar beynimde Kaç sabah sabah olmaz ellerimde.. Ben giderim varlığımdan öte.. Dur diyenim yok.. Duramam da alıntıııı Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 HaYaT'ım süpersin...............................walla bayıldım yeni nickine................güle güle kullan................. Alıntı
Φ baharrr Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 GÜLLER BANA YASAKLI.... GÜLLER BANA YASAKLI DEMEK GİDİYORSAM İSYANIMDANDIR SANA DEĞİL KÜSKÜNLÜĞÜM KIRGINLIĞIM SANA DEĞİL KADERE GÖZYAŞLARIM HÜZÜNLERİM ONA ÇARESİZLİĞİME ARTIK YÜREĞİME , UMUT TOHUMLARI EKİP YEŞERMESİNİ BEKLEMEKTEN YORULDUM KAÇ BAHAR GEÇTİ KAÇ MEVSİM HAZAN OLDU YÜREĞİMDE FIRTINALARINI GÖRDÜM SADECE GÜLLERİ SAHTEYMİŞ YALANCIYMIŞ BAHARLARI GÜLLER ELLERİN BANA NİSAN YAĞMURLARINA KARIŞAN GÖZYAŞLARI KALDI SADECE YORULDUM ARTIK GECELERE SEN YILDIZLARA SEN DİYE SARILMAKTAN DİKENİNE KATLANAMAZSAN GÜLÜ SEVEMEZSİN DERLER YA O GÜLLER YÜREĞİMİ KANATTI HEP ELİMİ HER UZATIŞIMDA RUZGARLARI BEKLEDİM SADECE BELKİ KOKUSUNU GETİRİR DİYE DEMEK HEP SEYİRCİSİMİYŞİM O GÜLLERİN GÜLLER BANA YASAKLI DEMEK alıntıdır... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 (Hayat'a bir şiir...) Hayat artık bir şiirdir... Ve şiirde bir hayat... O zaman bize düşen Güzel bir hayat'a hep birlikte demek kalıyor... Sevgiyle, umutla ve özlemle... Alıntı
Φ zaman_içinde Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Aynalarım var çeşit, çeşit birbirinden farklı Kiminin çerçevesi gümüş kimininki tahta kaplı Bakarım her bir aynada kendime tek tek Kiminde tebessüm eder yüzüm kiminde gözlerim yaşlı Resimlerim var çizdiğim ve bir köşeye attığım Kiminde renkler var canlı kimine mürekkep damlattığım Bakarım bazen o resimlere ve yalnız kalmış çizgilere Kiminde acının izleri var kimine umudumu sakladığım... Enes.. Alıntı
Φ ADaMıN BiRi Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 ÇAPRAZ Biliyorum dedim, baktım, baktınız Zaman hiç geçmez mi Sordum, sorguladınız Camlara yapışmış çiçek ölüleri Yüzleriniz Sokaklar boydanboya Adresimi sildiniz Beklemek böyle bir şey Islıkla bir korkuyu geri çevirmek Ucu keskin bıçakla Bir bulutu kesmek Duman gibiydi, kadın gibiydi bulut Gölün üstüne dağıldı Yarasında koyu bir gece Ağdı suya Üstüne fotoğraflar çektiniz Unutulmus kadınlarin dalgın ve agırdır Anıları Sevmeyi bilseydiniz Define avcısıydım Bundan önceleri Haritasız dedektörsüz Pusulam yosun tutmus Ağaç gövdesi.. Gizli dehlizlerden geçmek kolay Toprak kökleri Bir geyik çalımıyla biçmişim Kendim soymuşum gizlerini En büyük aşk orda gömülü Toprağı elemişim Bedelini ödeyemezsiniz Üste bir ömür sürdüm Ödüllü bir yalnızlık benimkisi Var varanın Git gidenin Bir rüyayi getirenin Nereye kadardır becerisi Aralıktan rüzgar giriyor Ya tam açın Ya kapatın artık pencerenizi Özel Arabul Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 18 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ocak , 2007 Aşk uydurduğumuz en güzel yalan... Bir gün içimden gittin, anladım. Nereye gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait, seninle gitmişti. Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti. “Bana kalan, Beni kalansız bölen bu şehir. Ah! bu şehir, yalan şehir” demek isterdim; ama yalan olan sendin. Benim yarattığım, inanmak için yıllarımı harcadığım kocaman bir yalandın sen. Gerçek olduğunu gördüm. Sen gittin... Aslında içimden giden sevgili değildi. Ben sadece, yalanıma inanmıştım. O, gerçekti... Aşk bitmişti. Düşünüyorum da acaba aşk, ruhumuzun derinliklerinde yaratılan koca bir yalan mı? Şiirde, müzikte ya da sözde, nerede aşk varsa orada bir de yalan yok mu? Aşk ve yalan, güzel ile çirkin, iyi ile kötü gibi birbirini besleyen, değiştiren ve dönüştüren; biri olmadan diğeri varolamayan ya da anlamsız kalan evrimin temel dinamiklerinden ikisi olabilir mi? Ya da aşk, yalana sesdeş mi? “Seni seviyorum” derken, aslında içimizde yarattığımız en güzel yalana övgüler mi düzüyor, kendimize olan hayranlığımızı mı dile getiriyoruz? “Bir gün içimden gittin, anladım.” Aşk, uydurduğumuz en güzel yalan! Ve aşk, yalan varsa aşktı. İnsanın doğasında var. Doğrular ne kadar da az cezbeder bizi. Yasaklı ya da yanlış ne varsa, yaptıklarımız hanesine yazmak isteriz. Durduralamaz bir dürtüdür bu. Yalanı bazen istem dışı kullanırız. Söyleyen biz değilizdir ama, söyleten ta kendimizdir. İçimizdeki yasaklı kimliktir O: Mülkiyet duygusu ve egosu olağanüstü gelişmiş; ihtiraslı, doyumsuz ve aşka her zaman hazır. Pembedir, mavidir ve daha çok kırmızı. Cıvıl cıvıldır, yerinde duramaz. Yaz gibidir: Islak ve sıcak. Zaafları vardır, yasak ve güzel olan herşeye. O cennetteki en güzel meyveyi tadan, ilk ihaneti gerçekleştirendir. Kısacası O, yaşayan tarafımızdır. En güzel anılarımız, en heyecanlı anlarımızdır... Bir gün içimden gittin, anladım. Nereye ve neden gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait, seninle gitmişti. Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti. Alıntı ... Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2007 Bir gidişi yaz" dediler, "yazarım" dedim... gitmeleri öğrenmiştim. Susardı, susardım, susardık, suskularca..... Bilinir bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk. Biz en çok susmayı sevdik, sevmeyi sevemediğimiz kadar. Koptuk ve dağıldık her şeye. Giderken durduramadık birbirimizi. Durdurmaya elin, elim, ellerimiz yetmedi. Eğitemedim çocuk kalmış korkularını, yanılgılarını törpüleyemedim. Sana gerçekleri gösteremediğim gibi. Giderken durdurmalıydın beni, yapmalıydın, yapamadın. Durdurmaya gücün, gücüm, gücümüz yetmedi. Belki de yoktu, biz var sandık. İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin. Geldiğim gibi gidemedim, gittiğim gibi dönemedim yüzüne. Sen, bildiğim sen değilsin artık. Ben, bildiğin ben, değişemem. Değişmelere suskun dudaklarım. Şimdi acı, yolunu şaşırmış bir deniz kaplumbağası gibidir yüreğimde. Şaşkın ama inatçı. Şimdi sen, adı geçmişte saklı ince bir sızı. Şimdi biz, bir şarkıdan çalınmış iki nota gibiyiz. Eksiğiz ve yokuz. Dilsiz ama mutluyuz. Bir kapının eşiğinde kaldı her şey. Beni dışarıya göndermeyecektin, içerde tutacaktın, arkamdan gidişimi seyretmeyecektin, yollara yürümeyecektim, sesimi gidişlerde yitirmeyecektim. Sesimi geceye vermeyecektin. Şimdi, kaldır gözlerini ve geceye bak. Sesimi gör yukarıda, ortada bırakılmış tellerimi. Densiz ama dengeli satırlarımın anlamını kavra. Geceye bak, sesimi kaydırma. Kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim, ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin.şimdi aşk, inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda.. Biz ki geceleri paylaştık, yastığı, şarkıları. Biz ki sözleri paylaştık, kelimeleri. Biz ki yüreği paylaşamadık, paylaşamadım galiba. Nedendir bilmem, eksik kaldık korkulara. Nutku tutulan gecelerin isimsiz sabahlarında, yanlış ve yangın kaldık. Geride kalan kırık ezgiler ve yorgun ruhların dansı. Sokağımın serseri gülüşü, gençliğimin asi sevgisi, isyanımın suskun gezgini. Gitmeye meyilli değildim, olduğum gibiydim, dinletemedim, dinletemedin, dinletemedik belki de. Şimdi sen, aksak bir hüzün, nerede coşacağını bilmeyen. Şimdi ben, değişemeyen bir şehir, nasıl sevileceğini bilen. Şimdi biz, olmayan bir şeyiz. Bir kapının eşiğinde kaldı her şey. Konuşmak anlamsız, susmak kalabalık, ayrılık bulaşıcı. Sevda, kör topal yürüyen bir dilenci gibidir artık. Seni sevdim ama gönderdin. Gönderilince dönemiyorum. Ben bir çiçeğim asi yanım, solunca aynı elde açamıyorum. Susuyorum, susuyorsun, susuyorlar, suskularca.... Bir gidişi yaz, dediler, yazarım dedim. Gitmeyi öğrenmiştim, kalmayı öğretemediğim kadar. Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Gitmeyi giyinmiştim, yakıştırılmıştım veda sözlerine, merhabalara alıştırılamadığım kadar. Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Çok gitmiştim, söz gitmiştim, uzun gitmiştim, sesimi duyuramayacak kadar. Bir gidişi yaz, dediler, yazmaya giderken kendimden geçmişim. Arkama dönüp baktım, sende beni gördüm, el salladım. Artık çok geç, sendeki ben için çoktan bitmişim !.... Alıntı Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 21 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Ocak , 2007 Söylesene Senin İsmin Ne Renkti ... ...tüm ışıklarını söndürdüm gözlerimde şehrin! Siyahını çekmiştim üç-beş nöbetlerinin karşı kıyıya, hemen hemen her gece yaparım bunu. Günü teslim ettikçe düne, pembeleri solar çocukluğumun. Dibinde kırılganlıklarıyla birikir, yalnızlığımın cam askerleri. Asılı kalır gözlerim yıldızlara... kaydıkça bilirim ki, izinde yaldızlanıp dağılır bir çaresizin daha sessiz harfleri. Büyüdükçe, beyaz düşler bıraktı içimdeki çocuk. Açıldıkça saçlarının örgüsü, kör düğüm oldu heveslerim. Tüm inandıklarım soluksuz! Kalpten yağmur damlaları ve isminle gökkuşağını çizmiştim beyaz kağıtlara! Toprağa düştükçe ıslak renkleri, şiirler açardı yüreğimin arka bahçesinde.... rengarenk olurdu yaşam. Oysa şimdi ! Katili oldum papatyaların. Her yaprağında ayrılığın kan izleri kirletti mavi düş tarlamı. Sular çekildi gözlerimden. Sere serpe ölü çiçekler. Teninin ateşine daldırıp kirpiklerimi, resmini çizerdim kızıl dokunuşlarının. Sen mi yanardın bende, yoksa ben mi kül olurdum teninde bilmiyorum. Renkleri yoktu bedenlerin, duvardaki sevişmelerde. Öğrendim ki, renk körüymüş aşk! ne hayalleri beyaz, düşleri pembe.. ne umutları mavi, huzuru yeşil! arzuları da kırmızı değilmiş ki! beyazda başlayıp siyahta bitermiş aşk... belki de bu yüzdendir, anılardaki fotoğrafların çabuk solması... Babamın kucağında oturduğum zamanlar ne olduğunu bilmediğim her şeye – “baba mu ne? mu ne? mu? mu? ...” ve hangi rengi sorarlarsa sorsunlar, hepsine – “layvicert” derdim. layvicert saçlı kız, layvicert ayakkabı, layvicert elma şekeri... tadını aldıkça kızardı dilim, ayaklarım tozlandı, layvicert saçlarını boyadım bebeklerimin banyo dolabındaki çamaşır suyuyla ve... bakıyorum da bilmediğim ne kadar az şey kalmış yaşanmışlıklarda. Renkler, bana bakın! büyüyorum siz iç içe girdikçe... alacanızda yine de tutunuyorum hayata. Sezen’in sarı odalarında hüzün şarkılarını yakıyorum mum diplerinde... seni düşünüyorum, yine özledim!... yine, yine, yine! Sen ki sakıncalı sevdam, sen ki yasaklım. Büyümemin en ağır cezasısın belki de,... razıyım. Sus! Çocuk ol yanımda, çığlıklarım zaten senden de, benden de büyük. Haykırmayacağım adını. Dokuz boğum yutkunarak koklamalıyım tenindeki yasak çiçekleri ve uyumalıyım. ...uyumalıyım da, Kaçıncı uykusuzluğumdayım, bilmiyorum! Karanlık, eflatun şalını çıkarmaya başladı el ele dolaştığımız sahilde. Ardın sıra kırılan ışıkları topladı ellerim gümüş tepsiye. Yaldız yaldız yalnızlık, yıldız yıldızdı gece... ve bittim. Siyahla beyazın farkı olmadığı saatlerde, kırmızı kostümünü çıkarıp aşkın, efkarımı tütsülemek için yaktım karanlığı. Eski bir tangonun ritmiyle, dört duvarın dipsiz köşelerinde ağını örüyorum yalnızlığın... An ile anılar arasında, her defasında, bir öncekini unutup başka sözler yazıyorum bu müziklere.... aşk şarkılarım, şiirlerim ve suskun hayalin kaldı bende. Mülteci kampındaki ölümle özgürlük arası çizgide sıkışandan farkım yok aslında. Çizgiyi geçerse ölüm, geçersem sensizlik... kalırsa işkence, kalırsam da sensizlik. İkisi de ölüm be... yokluğun ölüm. ...uzak ülkelerde olmak isterdim şimdi, hiç bilmediğim insanlar arasında, avazım çıktığı kadar bağırmak seni sevdiğimi... kimsenin anlamadığı dilde. Sonra hırsız bir rüzgar yürütmeli sesimi, sabaha karşı pencerenden içeri bırakmalı... unuttuğun ninnileri mırıldanmalıyım sana güneşin sızlayan ışığında. Bugün göğsümde uyanır mısın? saçlarımdan toplar mısın yıldızları ? Ne çok şey sığdırdım ismine. Ne çok sevda, özlem ve onca kavga. Her şey sensin aslında. Ah bu şehir, bu sahil... her parmağının dokunuşu dipsiz kuyular açar da atar beni maviye. Saçlarımın dalgasında havalanır beyaz kelebekler. Tut, tut ki bahar sende kalsın, ben sende. Sabaha çıkıyorum düşlerin yorgun renkleriyle. Yine yarım kalmış şiirler var yarına, yine sen dolu yaprakları dökecek zaman. Birikeceksin bende. Karanlık gibi sarsam seni. Serilsem, sarılsam, sevişsem dizelerle, öyle bir şiir yazsam ki, hani o herkesin yazıp da yetmediği seni seviyorum’lar var ya, o bile şaşırsın. O kadar çok kullandık ki aslında, ondan mı yetmiyor sanki? Kirpik altındaki kimsesiz sahillere bırakıyorum yaşlarımı. Esen onca mavisin bende, onca umut. Ah! bir de çıkmaza gitmese yollar. Hani akan suların toplansa coğrafyamın bakir kuyularında... konuşamıyorum! Yorgunum! Tüm sesleri kesildi, sesini kulağımda hissettiğimde. Bak! bir geldin arapsaçına döndü düşlerim. Ben alışkın değilim ki -seni seviyorum- diyen adamların gerçekliğine! Sen gerçeğimsin! belki de burada yanıltıyor beni aşk. Hafıza kaydımda ne varsa sildim, kim varsa zaten kendini sildi gittiğinde. Şimdi kaydını tutuyorum öpüşlerinin ve fısıldadığın şiirlerin. Söndürdün şehrin tüm ışıklarını, göz kapaklarımda! ...İşte şimdi yanımdasın. Bak, çekilirken gece, portakal çiçekleri koktu güneş. Duyuyor musun? Renklerim, düşlerim yorgun Beyazdan çaldım gecemi Söylesene, senin ismin ne renkti?.. tüm ışıklarını söndürdüm gözlerimde şehrin! ...Karanlıktayım. alıntı... Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen. Aşk; bazen bir zaman hatasıdır. Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara. Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır. Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak... Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır. Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır. Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen iki savaş çocuğu gibi kalmaktır. Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir. Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır. Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını. Aşk; vazgeçmektir gözlerinden. Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır. Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir. Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir. Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır. ALINTI... Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 AŞK ÜSTÜNE YANLIŞ BİLİNENLER Aşk üzerine binlerle, onbinlerce yazı yazılmıştır. Mutlaka haftada bir sohbetlerimize konu olmuştur aşk, herkesinden bu konuda söyleyecek sözü vardır... Ama ya gerçekler? Aşk hakkındaki hatalarımızı aşağıda okuyabilirsiniz. Eski sevgilimi unutamadım. Aşk üzerine yazılan her şeyi unutun, insanoğlu birçok kez aşık olabilir. Eğer eski sevgilinize karşı duygularınız depreşirse veya yeni birine ilgi duyar gibi olursanız, kendinizi hırpalamayın. Kötü bir sevgili olduğunuzu göstermez bu, ihanet ise hiç değildir. Hala bir şeyler hissediyor olmanız, hormonal sisteminizin bir açıdan düzgün çalıştığına işaret eder. Bu duygularla başa çıkmak ise başka bir yazının konusu tabii. Doğru insanı tanımak. Hepimiz bununla ilgili bir sürü hikaye duyduk. Yolda yürürken, bir anda kalabalığın içinde bir şey parlar ve “o”nu görürsünüz. İşte ruh eşiniz olduğunu düşündüğünüz kişi! Ama bu düşünce yakın zamanda ilişkinizi kötü etkiler çünkü onunla ilgili yeni şeyleri merak etmezsiniz! Nasıl olsa ruh eşiniz o... Sevgiliniz size çok benziyor. Evlilik uzmanları, çiftlerin karakter, sosyal yapı gibi benzerliklerinin, ilişkiyi sağlıklı hale getirdiğini söylüyor. Tabii ki gerçekler başka: Etnik kökeni farklı çiftlerin arasındaki boşanma oranı çok düşük. Bir ilişkiyi yürütmek için önemli olan ise; ortak amaçlar ve birbirlerini tamamlayan karakterler. Birlikte yaşamak. Çiftlerin çoğu artık evlenmeden önce birlikte oturuyor ama boşanma oranı düşmedi. Araştırmalar, evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerin, hemen evlenen çiftlere göre boşanmaya daha meyilli olduğunu gösteriyor. Kıskançlık değer verdiğini gösterir. Kadınlar, bir erkek onu istiyorsa, sahiplenici davranması normaldir diye düşünür. Ama kıskançlık ve sahiplenmek aşktan değil, korkudan ve özgüven düşüklüğünden kaynaklanır. Olgun aşk güvenli aşktır. Delirmiş bir şekilde kıskançlık yapan biri kendine güvenmiyor demektir, bunun başka açıklaması yok. Doymuş kişilik. Geçmiş neyse, gelecek de onun üstüne kurulur. Ama nedense, hep görmüş geçirmiş, artık durulmuş insanların bizi mutlu edeceğini sanırız. Nasıl olsa yaşayacağını yaşamış ve bırakmıştır, artık gözü dışarıda olmayacaktır.. Çok emin olmayın! Unutmayın, huylu huyundan vazgeçmez. alıntıdır Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2007 Acıya Kurşun İşlemez Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır Çığlıklarla parçalanmış uykularda Buruşturulup atılmış aşklarda Ve çalınmış mutluluklardadır Ses ile yürek Büyük rüzgarların o yanık şarkısı Hala yükselir içimizden, dağılır Coşkunun doruklarında sürer yankısı İlk kurban adanırken bir nehire Korkunun ilk nisanında başlamıştır Gözyaşının ilk damlasından kalma Yaslı baharlarla gelmiştir bugüne Kanla yazılan yasalarla Açlığın otağ kurduğu sabahlarla Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir Acıya kurşun işlemez artık Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir Yok bundan böyle ter yarası Zincir tutsaklığı ve sabır Kırbaç yalvartması sessizliğin Can pazarı ve kahır yok Herşey yaşanan şu gün gibi gerçek Adımız halk olduğu günden beri Bir direnç olmuştur bizde sevinçler Şimdi acının her kuraklığında Onlar Yüreğimizin ovalarına çiselenirler Boşuna değil bu ölürcesine sevmek Ve ölürken bile yürümek Boşuna değil Hep yatağı olduk tarihin ırmağının Yenilgilerle durulmanın Zaferlerle köpürüp kabarmanın Ama hiç bir zaman Anası olamadık geçmişi doğurmanın Yıldızlar ve sular tanıktır Aç ve kavruk bir memeden Direnmeyi yudum yudum emen Bir çocuk gibi öğrendik Ve direndik Ordular kurduk türkü renklerinden Bütün ağıtları bir hücumda yendik Acıya kurşun işlemez artık Biz yaşamayı zulümsüz sevdik Adnan Yücel Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2007 bir de bana sor Nerden aklıma esti kimbilir Gezdim dün gece şehri şöyle bir Herkes evinde kendi halinde Heryerde huzur her yerde neşe Bir ben uykusuz bir ben huzursuz Bir ben çaresiz bir ben sensiz Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor Nerde nasıl yaşarım bir de bana sor Evlerin ışıkları bir bir yanarken Bendeki karanlığı gel de bana sor Nerden aklıma esti kimbilir Gezdim dün gece şehri şöyle bir Eski sokaklar yerli yerinde Dostlar oturmuş kır kahvesinde Her yerde huzur her yerde neşe Bir ben uykusuz bir ben huzursuz Bir ben çaresiz bir ben sensiz Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor Sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor Ak düşen saçlarımı bir bir sayarken Bunca yıl nasıl geçmiş bir de bana sor. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Bu da benden "HaYaT"a... Kendim yazamadım ama benden de bi şiir gelsin di mi? - Korkma ilerle - Kaç HaYaT yaşanır Bir ömre, kaç yaşam sığar Aldanıp yaşama Kaç kere doğar yeniden Kaç kere Ölebilir insan Çevir gözlerini içlerine At bir adım daha İlerle Korkma uçurumlardan Alıştırıldığımız yaşam Kendi yaşamımız değil İç savaşlarımızda yenen de Yenilen de biziz Öldürmek için peşine düştüğümüz Kendi yaşamımız Yoluna tuzaklar kurduğumuz avımız Kendimiziz. Korkma Yürü yollarına Salına salına Sarsıla sarsıla Henüz ıslak ve nemliyken Şekillendir Bittiğinde öğrenilen yaşam Neye yarar Kaç HaYaT yaşanır ki Bir ömre Kaç yaşam sığar.. Dionisos... En muhteşem eser Dolu dolu yaşamdır. Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2007 Diğerleri gibi buda O'na gitsin.... cok asigin var diyorlar yalan de, yeter bana bir sevda sozu fisilda hazirim inanmaya... gonul hirsizi diyorlar inkar et, yeter bana gozlerindeki cevaba korkuyorum bakmaya... geceler uzun ve yalniz yoksun sabaha kadar dusumde bile gunahkarsin bunu kim hayra yorar... ardimdan deli diyorlar belki de yalan degil yanimda bile uzaksin nasil dayansin gonul... cok ahlar aldı diyorlar inkar et, yeter bana gozlerindeki cevaba korkuyorum bakmaya... ............... Çok aşığın var diyorlar , hem de çok, bir ben eksikmişim. Sayısını bile bilemediğinden, sadece çok kelimesi yetiyormuş. Aşkının ölçüsü olmadığı gibi aşıklarının da sayısı belli değil. Yine de bilirim ki o kadar çokluğun içinde bana ayıracak bir gülümsemen bile yoktur. Payıma o bile düşmezmiş. Yalan de, aslında sevmedim onları de, ben bir tek seni sevdim de, oyalandım onlarla de, inan ki bu yeter bana, inanmayacak olsam da, inanmayacak olsan da, bu bana yeter. Sanki hiç mi yalan söylemedin yüzüme bakarak, yaşadıklarımız birbirimizi kandırmacadan başka nedir? Bir yalanın günahını çekmek sana koymaz, sırtımızda taşıdığımız o ahlaksız günahların yanında. Bir sevda sözü fısılda , usulca yaklaş yüzüme, ellerinle kapatarak kulağımı, sadece senin ve benim duyabileceğim kadar, yazın denizden esen meltemin çağrısı kadar gönlümü okşayan yumuşaklıkta, kalkmaya hazırlanan bir geminin siren sesi kadar heyecan uyandıran, okumayı sökmeye çalışan öğrencinin yaptığı gibi tane tane ve anlaşılır, ılgıt ılgıt esen yellerin alıp götüremeyeceği kadar ketum bir sevda sözü fısılda kulaklarıma. Haydi durma, neden bu nazın, korkma hazırım inanmaya söyleyeceğin her şeye. Nelere inanmadım ki... Bir sahte sevgiyi bile esirgeme, mecburum inanmaya, bak bana itiraz edecek halim mi var hiç? Gönül hırsızı diyorlar , suçluyorlar, iftira ediyorlar. Sen hiç bir zaman, hiç bir şey çalmadın ki. Ne gönlümü çaldın, ne de sana adanan boşa geçecek zamanımı, ne de benden bir parça. Hırsız olamazsın, sen doyumsuz değilsin, hele gönülden yana asla. Şimdi, yoksa başkalarından mı medet umuyorsun? Böylesine isterik tavırlarının ardında yatan, elde etme ve yok etme hırsı mı? Sen böyle değildin inkar et , yalan de, ben gönlünün hırsızıyım sadece de, gönlümde senin sevdandan başka sevdalara yer yok de, bu yeter bana , söyle... Yoksa ben mi yanılıyorum, gerçekten mi sevdin onları beni bile bu kadar sevmemişken, bana bile bu kadar katlanmamışken... Gözlerindeki cevaba , dudaklarındaki kıpırdamaya, ellerindeki titremeye, nefes alışverişindeki hızlanmaya hazırım. Hazırım kırılıp dökülmeye, yanıp yok olmaya. Ama korkuyorum bakmaya, anlık bile olsa da. Başımı kaldırıp seninle göz göze gelmeye, tüm metanetimi kaybedip ağlamaya ve sana sarılmaya korkuyorum. Bilirim gözlerine bakınca, inanırım, sanki bir ışık çakar ve nutkum tutulur o an, ne dersen de farketmez, düşünemem, inanırım, kanarım. Yok, bu kez bakmayacağım, rahat ol sarılmayacağım da ama ne olur cevabını söyle ve git.. Senin kadar dayanıklı olamayacağım için git.. Geceler uzun ve yalnız , sensiz, çaresiz. Zaten kaç gece yanınmda kaldın ki. Kaç gece ruhumu okşayıp güzel sözler söyledin ki. Kaç gece kadehime ortak olup içime soğukluk estiren bir buz parçası oldun ki. Bir kaç yorgun ve uykusuz günlerinde eşlik ettin ama hemen güneşle birlikte uykuya daldın ve sabah erkenden çekip gittin. Ben ise yanında yalnızdım, yanı başımda olmana rağmen çoğu gece.. Aslında yoksun sabaha kadar, tek başıma ama yanıbaşındayım. Paylaşmadan geçen geceler... Düşümde bile günahkarsın, günahına ortağım. Ben sana rüyalarımda bile alet oluyorum. Çıldırtan düşlerimden bile atamıyorum. Sen hep beni ateşe yapmaya yemin mi ettin. Kaç kere tövbemi bozdun düşlerimde, kaç kere yemin ettim bu gecemi ve düşümü paylaşmayacağım diye, kaç kere uyandım tam ortasında günahın, kaç sevap işledim ödeşmek için... Ama bunu kim hayra yorar, hangi tabirin affına sığdırabilirim. Cehennem ortakları bile olacağız böyle giderse. Sevdadan yandığım yetmiyormuş gibi, bir de orada yanacağım, sırf senin yüzünden, her zaman ki gibi.. Ardımdan deli diyorlar, beni bilenler, duyanlar ve görenler. Bilmem ne haldeyim ki bana yakıştırıyorlar. Bak şimdi sen, bunu da bana yakıştırmazsın. Bunu bile bana lütuf sayarsın. Övülmekten geçtim, yermeye bile katlanamazsın beni. Doğru ya senin için deli olmam bile bir hırs sebebi. Kim bilir belki de, kırmamdan korkarsın sarıp çevrelediğin zincirlerimi. Öyle ya deli kuvveti gelir de kollarıma ve dilime, sana zarar veririm. Belki de yalan değil ha, ne dersin. Belki de hakikaten deliyimdir, zır deliyimdir. Aşkından Ferhat olamadım, Mecnun olamadım ama kaderde deli olmak varmış. Delirmek de varmış... Yanımda bile uzaksın, bari git de alışayım sahici kimsesizliklere, alışığım güneşsiz günlerin karanlığına, akş., ıssızlığına. Ve dinleneyim, yorgunum karşında emrine hazır beklemekten. Ama zor, bilirim bana çok zor bu. Nasıl dayansın gönül buna? Bu acınası halime. Laf kâr etmez etmez, kesmez gönlümü, sen de bilirsin bir sana dayanamaz. Çok ahlar aldı diyorlar inkar et yeter bana Gözlerindeki cevaba korkuyorum bak bana Evet korkuyorum sana son bir kez bile olsa bakmaya Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.