Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2013 Paylaş Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2013 .. Molla Câmî "Horasan'lı"(Nureddin Abdurrahman b. Ahmed)1414 - 1492İran'lı filozof.Arap edebiyatı ve felsefede derinleşerek İran'ın büyükbilginlerinden biri oldu. Tasavvuf felsefesi içinde önemlibilginlerden sayılmaktadır. Medrese eğitimi almış ve AliKuşçu ile birlikte matematik problemleri üzerindedurmuştur. Zamanında bir allâme (her şeyi bilen, büyükbilgin) sayılmıştır. Felsefe alanındaki etkinliğinin yanındaçok bilinmeyen ama etkili sayılan arapça şiirler yazmış,musîkiyle ilgilenmiştir. Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnungibi şiirleri vardır.İran klasik şairlerinin sonuncusu sayılır.Molla Câmî, tasavvufa yönelmiş, Nakşî şeyhlerinin yanısıra, sufîlerle de ilişkili olmuştur. Şeyh Ahrar, AbdullâahAnsârî ve Sadeddin Kaşgerî, onun sıklıkla ismini andığısufî düşünürlerdir.Kitabı Nefahat-ül-üns Nakşîliğin ve tasavvuf felsefesininen önemli kaynaklarından sayılmaktadır.Câmî, tasavvuf düşüncesinde, hem bu düşüncenin derlitoplu hale getirilmesinde hem de tasavvuf düşünürlerininhayatlarının yazılması yönünde katkıda bulunmuş;öte yandan İbn Arabi'nin zor anlaşılan düşüncelerinin açıkkılınması ve ayrıca sufiler, kelamcı ve filozoflar arasındakifarkların ve her akımın özelliklerinin belirginleştirilmesineyönelik çalışmalar yürütmüştür.Feridüddin Attar ve Mevlânâ Celâlleddin-i Rûmî gibitasavvufa düşünce yönünde dahil olması ve bu alanafelsefe düzeyinde katkıda bulunmasından dolayı MollaCâmî tasavvuf bilgeleri arasında sayılır.Kendi başına özel bir kuramı yoksa da, vahdet-i vücûddüşüncesinin, tasavvuf ya da sufîzimde yerleşmesinedoğrudan etki etmiştir.Camî'nin en değerli manzum ve mensur eserleri;Hüseyin Baykara'nın günlerine rastlamıştır. ŞarkKlâsiklerinin özel bir anıtı olan Baharistan da, buTürk Sultanına armağan edilen eserlerdendir.Camî bu eserinde bilhassa şu sözleri söylüyor:"Sadî, her ne kadar Gülistan'ın tamamını Sâd-bin-Zengî adına yazmışsa da benim eserim öyle bir sultanın eli ile şeref bulmuştur ki; Sâd-bin Zengî, ancak onun uşağı olmağa lâyıktır.." ** BAHARİSTAN:CamîM. Nuri GencosmanBilim ve Kültür Eserleri DizisiŞark - İslâm KlasikleriMilli Eğitim Basımevi - İstanbul 1985**Önceden Tanrı adını dile getirip, onu öğmeden kutlubir işe başlayan kimse, cılız bir kuş gibi uçmağa güçyetiremez. Amacına ulaşamadan kanatları kırılır;bir daha kalkamıyacak gibi yere düşer.**Aşk ve Vefa Baharistanının dallarında, fazilet ve ihsanminberlerinde dile gelen kuşlar, şakrak cıvıltıları ve tatlımusıkileriyle Tanrı'yı öğmek için durmadan okuduklarıgüzelleme destanlarını; aylar ve yıllar kutlu derneklerdetoplananların ve sevimli manzaraları seyredenlerinkulaklarına eriştirmişlerdir.KITA:Hamd ve sena öyle bir yaratıcıya yaraşır ki;feleklerin gül bahçesi, o yapıcının san'atınıngül ağacından bir yaprak ve kendisini öğenleriçin inci ve cevahir saçılarıyla dolu bir tabaktır. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 11 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 11 Kasım , 2013 .. Büyüklüğünün mertebesi yüce, ululuğunun ünüyüksektir. Sayısız nimetler, eşsiz cömertliklerledolu sarayının çiçekli bahçelerinde şakıyanbülbüllerin boğazlarından duyulan binlerce selâmve dua iniltileri; Tanrı'nın varlığını seyredenlerderneğinin sazcıları ve varlık şarabından baygındüşmüşlerin şarkıcılarıdır. KITA:Selâm,Tanrı'nın buyruklarını getiren yüce Peygamber'e olsun.Cihan bağının gülü, O'nun bahçesindeki gül ile ölçülürseancak kutlu yüzündeki ter damlası gibi kalır.Çemen yaprakları, kuşlar için, ancak O'nun güzelliğininvasfını öğreten bir dersten başka bir şey değildir.Dualar;Peygamberimizle O'nun bilgi ve ahlâk kandilinden ışıkalan evlâdına ve yoldaşlarına olsun.Şimdi, bu Baharistan'ın yazılmasındaki sebebi anlatmaksırası gelmiştir:Bu gönüller okşayıcı bahar çağlarında sevgili oğlumZiyaüddin Yusuf (Allah kederlerden saklasın), Arapdilini ve edebiyat bilgilerini öğrenmeye çalışıyordu.Yeni yetişmekte olan çocuklara ve zahmet görmemişolan yavrulara alışkın olmadıkları şeylerle zihinlerineuygun gelmeyen yabancı terimleri öğrenmenin, onlaraağır bir yül olmakla beraber gönüllerini korku vereceğipek açık bir hakikattir.Çocuğun gönlünü ferahlatmak ve hatırını hoş tutmakiçin arasıra ünlü şeyh ve büyük üstad Şirazlı MuslihüddinSâdî'nin mübarek nefeslerinden olan Gülistan kitabındanbirkaç satır okurduk. MESNEVÎO Gülistan, gülistan değil, sanki cennetten bir bahçedir.Tozu, toprağı amberden yoğurulmuştur.Bâb'ları cennet kapıları, feyz veren hikâyeleri Kevserhavuzlarıdır.Perdeler arkasına gizlenmiş nükteleri, Nazlı Hurî'leri imrendirir.Gönül çekici şiirleri, yüksek ağaçlardır ki, yeşil ve tazegüzellikleri altından ırmaklar akar.O sırada hatırıma geldi ki, Sâdî'nin mutlu nefeslerine,güzel şiirlerine benzer bir kaç yaprak da teberrükenaynı üslûb üzere ben de yazayım.İşte hazırlara bir destan ve gaiblere bir armağan olmakiçin şu birkaç parça bu suretle tertib edildi.Bu yazılar sona erince bu eser de tamamlandı... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2013 .. Akla danıştım: "Bu taze gelini nasıl süsliyeyim ki, isteklilerin gözlerinde güzelliği daha çok artsın?" Cevap verdi: "Murad bağışlayıcı padişaha incileri diz. Çünkü O, dünyaya yardım eden, devleti yücelten, doğu ve batının sığınağı; yavuzluk burcunun yıldızı; şeref çekmecesinin incisidir. Timurhan derneği ocağının ışığı Sultan Hüseyin Baykara, güneş gibi göklere yaraşan yüksek bir değer sahibidir. Ona cihanın zerrelerini, inayet ile görmek farzı ayn'dır. O halkın bütün dileklerini cömertliğinin zimmetinde borç bilen bir sultandır. Onun elinin vergisi, boynundaki borcun utancını nasıl çekebilir." """"""""""""""""""""""" Tanrı, yardımcılarını değerlesin, gücünü artırsın, kerem sahibi evlâdını mülk ve saltanatının gölgeleri altında saklasın, bütün halkı onun adalet ve ihsanı çevresinde barındırsın. KITA Sâdî her ne kadar Gülistan'ın tamamını Sâd bin Zengî adına yazmışsa da benim Baharistan'ım öyle bir sultanın adiyle şereflenmiştir ki, Sâd bin Zengî ancak onun uşağı olabilir. KITA Bu Baharistan'dan bir geç ki, içinde Gülistan'lar göresin. Buradaki eşsiz güzelliklerden her Gülistan'ın içinde ne güller açmış , ne reyhanlar filizlenmiştir. Baharistan'ın terkibi sekiz bahçeye ayrıldı. Cenneti andıran her bahçesinde gelinciklerden başka bir renk; reyhanlardan başka bir koku vardır. Baharistan'ın gelincikleri için güz rüzgârlarının ayakları altında solup dağılmak; reyhanları için kış fırtınalarının siddetiyle donmak korkusu yoktur. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2013 .. KITABaharistan'ın her tarafında çemenler fışkırmış, herköşesinde lâle bahçeleri açmıştır.Çiy taneleri lâlenin kulağında ter, yağmur damlalarıgoncanın sürahisinde şaraptır.Pınarların gözlerinden daha ıslak, papatyalarındişlerinden daha şakraktır.Nerkis, "şarap iç" diye göz kırpar; yarlıganmak,çünki suçları giderir.Korkarım ki, bu güzellerin işaretleri, en çekingenlerinbile perhizlerini bozdursun.Bu ıssız bahçeleri dolaşanlardan dileğimiz,yanlış düşüncelerin dikenlerinden ve kötü isteklerinsüprüntülerinden arınmış olmalarıdır.Görünen güzelliklere ibret göziyle bakmak, bunlarıyetiştirmek için ciğer kanı içen, büyütmek için tatlıcanını dudaklarına getiren bahçevan'ı bir dua ileanmak ve sevindirmek gerektir. KITABahtı açık herkes, bu taze yetişmiş ağaçlardan biriningölgesinde otursun, bir meyva toplasın; hakkı teslimtöresini göz önünde bulunduranların, cömertlikyolunda yürümeleri, dua törenini yerine getirmeleripek uygun olur.Desinler ki;"Ey Tanrı'm; Câmî kulun; bu bahçede daima seninle dolu ve kendi benliğinden boş olarak otursun.." BAHÇE - 1İlk bahçede, hidayet yolunu uzaktan görenlerdenvelilik dergâhı sedirinde oturanlardan toplanmışreyhanlar saçılmıştır.Sofîler derneğinin ulusu Cüneyd (Tanrı sırtlarınıkutlasın) buyurur ki:"Şeyhlerin hikâyeleri Tanrı'nın ordularından bir ordudur. Yanî bilgi ve anlayışta ileri olanların sözleri, Yüce Tanrı'nın leşkerleriden kuvvetli bir leşkerdir ki, hangi gönüle dizginini çevirse ondaki nefis ve hevâ düşmanlarını bozguna uğrattı.." KITAŞeytanın ordularından olan nefis ve hevâ gibidüşmanların saldırması, Tanrı erlerinin gönüllerinesıkıntı verir.Yol göstericiler için ibretli hikâye kuvvetlerindenbaşka o yol kesen yağıların hızını kıracak hangikuvvet vardır? """""""Ulu Tanrı, elçisi Hazret-i Mehammed'e buyurdu ki:"Kalbini sağlamlaştırmak için sana daha önce gelip- geçmiş olan yalvaçların hayatlarından hikâyeler anlatalım.." .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 14 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 14 Kasım , 2013 .. KITAKalbine işlediğin nakışlar, Tanrı'yı dilediğin içindir.Ariflerin üflediği nefirin nefesleriyle ona can ver:Gönlün, tabiatın kımıldanmalarından sarsılırsa;gönül sahibi erenlere ait hikâyelerin şerhiyle onuyerinde tutmaya çalış.Herat ulularından Abdullah Ansarî(Tanrı ondan hoşnud olsun..)yoldaşlarına tavsiye etmiştir ki; "Her Pîrîn en az bir sözünü hatırda tutun; eğer bunu yapamazsanız onları anın ki, bir fayda bulasınız. RUBÂÎ Sen,ününden aşk yağmuru yağan Tanrı'sın; Haberlerinden, kitaplarından aşk damlaları sızar. Âşık o kimsedir ki, senin dergâhına gelir; Evet, senin kapından ve damından aşk çağlar. """""""""""""""Peygamber buyurmuştur ki:"Ulu Tanrı, kıyamet gününde, müflisliğinin ve yoksulluğunun utancını çeken bir kuluna sorar: 'Falan semtte, falan bilgini yahut falan ergini tanırmısın?"Kul cevab verir:"Evet Tanrım."Tanrı'dan german gelir:"Seni O'na bağışlarım." KITASenin âşıklarının sırasında benim değerim,o müflisten daha aşağıdır.Halbuki tanrı'ya kavuşma menzillerinde adımatmak diliyorum.Senin kapındaki dilencilerin ünü gönlümeişlenmiştir.Şu halde benim amellerimin yazısı da kabuldamgası ile mühürlenir.Serî-i Sakatî (Sırrı kutlu olsun) Cüneyd'e iş buyurdu.O da şeyhin isteği gereğince yapmaya başladı.Şeyh, Cüneyd'e bir kâğıt parçası attı.İçinde şu sözler yazılıydı:"İşittim ki bir deveci çölde giderken şu ezgiyi mırıldanıyormuş" NAZIM"Ağlıyorum. Niçin ağladığımı senden ne saklıyayım. Senden ayrılacağım korkusuyla ağlıyorum. Belki ipimi keser beni uzaklaştırırsın diye ağlıyorum." RUBÂÎ"Kan ağlıyorum. Senden niçin gizleyeyim. Ağlayan bu iki gözü niçin taşıyorum? Her ne kadar yâre kavuşmak umuduyla çırpınan bir gönlüm varsa da ona ayrılık korkusundan yüz dağ vurulmuştur.".. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 15 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 15 Kasım , 2013 .. Yine Cüneyd der ki;"Bir gün Seri'nin evine gitmiştim. Şu beyiti okuyor ve ağlıyordu": BEYİT Benim için ne gece, ne de gündüz ferahlık var.Gecenin uzunluğundan veya kısalığından bana ne! BEYİTNe gece ne de gündüz inlemediğim, feryad etmediğimboş bir zamanım var.İster gecem uzun, ister kısa olsun.Hallac-ı Mansur'a sordular:"Mürid kimdir?"Cevap verdi:"Mürid o dur ki; İlk baştan yüce Tanrı'nın dergâhına yönelmek dileğini gütsün. O'na ulaşamadıkça hiç bir yerde durmak ve dinlenmek bilmesin, başka hiçbir kimseyle düzen bulmasın" RUBÂîSenin için karalarda, denizlerde koştum, ovalar aştım,dağlar devirdim; önüme gelen her şeyden yüz çevirdim.Ola ki, sana kavuşacak yolu bulayım.Ebu Haşim Sofî' demiştir ki: "Dağı, iğne ucuyla kökünden kazımak; kibir denilen çirkin huyu gönülden çıkarıp atmaktan daha kolaydır." KITAKibirsizlikten dolayı öğünme: Çünkü, o fena huy,karanlık gecede kara taş üzerinde yürüyen karıncanınayak sesinden daha gizlidir.Onu içinden atmayı kolay sanma; dağı iğneyle kazımakondan daha kolaydır.Mısır'lı Zünnûn, Mağrib diyarı şeyhlerinden birininkatına bir mes'ele danışmaya gitmişti. Şeyh sordu:"Ne iş için geldin? Eğer ilk ve son ilimleri öğrenmek için geldiysen buna imkân yoktur. Çünkü bunların hepsini ancak Yaradan bilir. Eğer Yaradanı aramaya geldinse; O ilk adımı attığın yerdeydi.." RUBÂÎBundan önce, O'nu kendimden dışarıda sanırdım.O'nu ancak yolumun son durağında bulableceğimiumud ederdim.Ey Tanrım!Bugün seni bulunca ilk adımımı attığım yere döndüğümüanladım.Herat pirî der ki:"O kendini arayanlarla birliktedir. Ellerinden tutar. Aradıklarının tarafına koşturur." KITAAdını ve izini elde edemediğim O yüce Tanrı ki,elimden tutmuş beni arkasından sürüklüyor.Nereye gitsem elim ayağım O'dur.Arkasından ayak vurarak, el çırparak koşuyorum. """""""""""""Fuzeyl-İyaz der ki:"Ulu Tanrı'ya ancak sevgi yönünden taparım. Çünkü tapmamaya sabredemem."Bu taifeden (sofilerden) bazıları sordular ki:"Alçak kimdir?"Fuzeyl:"Tanrı'ya korku ve ümid ile tapandır." dedi."Ya sen nasıl taparsın?" dediler:Tekrar cevap verdi:"Dostluk ve sevgisiyle. Çünkü O'nun dostluğunun aşkı beni hizmet ve kulluk mertebesinde tutar." RUBÂÎEy Can;Senin kapından uzaklaşamıyorum, cennete ve hûrîyekanaat edemiyorum.Senin aşkının kapısında ücret sevdasında değilim.Ne yapayım ki bu kapıda sabırlı olmak da elimdengelmiyor. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 16 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 16 Kasım , 2013 .. KITASenin aşkınla ölenlerin ateşi kara topraklar altındanasıl sönebilir?O ateş ki, Ulu Mevlâ'nın parlak ruhundan sıçramıştır.Âşık senin vefa boyunduruğundan nasıl başınıçevirebilir?O ilâhî gerdanlığı kumru gibi inleyerek boynunakendisi geçirmiştir.Mâruf-i Kerhî demiştir ki:"Sofî bu âlemde konuktur. Konuğun nazı ise ev sahibine cefadır. Edebli misafir kendisine verilecek nimetleri bekler; naz ve iddiaya kalkmaz." KITASeni dileyen erenler sırasında senin misafirinim.Senden gelecek her şeye razı olarak oturmuşum.Umut gözümü cömertliğinin sofrasına çevirmiş,nimetlerini bekliyorum.Başka bir iddiam yoktur.Bayezid'e sordular:"Farz nedir?, Sünnet nedir?"Buyurdu ki:"Sünnet; Dünyayı terk etmek, Farz; Tanrı ile birlik olmaktır." MESNEVÎEy hâl ehli erenlerin yolunda yürüyen!Benden farz ve sünneti soruyorsun.Sünnet; dünyadan yüz çevirmek,Farz da, Tanrı'nın yakınlığına yol bulmaktır.Şiblî'ye cezbe gelmişti. Bimarhaneye götürdüler.Bir cemaat onu görmeye gitti.Şiblî ziyaretçilere sordu:"Siz kimsiniz?""Dostlarınız" dediler.Bir taş aldı üzerlerine yürüdü. Hep birlikte kaçtılar.Şiblî:"Geri dönün" dedi."Ey müddeiler; dostlar, dostun önünden kaçmaz ve onun cefa taşından sakınmazlar." KITASeven o kimselerdir ki;Sevgisinden ne kadar düşmanlık görse de yinedostluğunu artırır.Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse,onlardan ancak aşk binasını sağlamlaştırır. """"""""""""Yine hikâye ederler ki, Şiblî bir zaman hasta olmuştu.Halife, onu tedavi için ateşe tapan bir hekim gönderdi.Hekim, hastaya sordu:"Gönlün ne istiyor?"Şiblî cevap verdi:"Senin müslüman olmanı."Hekim:"Eğer ben müslüman olursam, sen iyi olup hastalık döşeğinden kalkacak mısın?"Şiblî "evet" dedi.Hekim imana geldi.Bunun üzerine Şiblî döşeğinden sıçradı, kendisindehastalıktan eser kalmamıştı. Sonra ikisi birliktehalifenin katına gittiler, vakıayı anlattılar.Halife dedi ki:"Ben zannettim ki, hastaya hekim gönderdim. Meğer hekime hasta göndermişim!"** **Şiblî: Nesnel Dünyadan elini-eteğini çekmiş olan.Bimarhane: Tımarhane.Müddeî: İddia eden, Davacı, İnatçı,Sofi: Sofestaî: Safsatacı/Sofistik: Sophistic/Septik... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 17 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 17 Kasım , 2013 .. KITASevginin hücumundan hasta olan kimse, hekimininancak sevgilinin cemali olduğunu bilir.Hekim hastanın başı ucuna benlik gururuyla ayakbasar. Fakat hasta, ondaki benlik illetine şifa verir.Sehl Abdullah Tüsterî der ki:"Her kim yarın ne yiyeceğini düşünerek sabaha kavuşursa, elini ondan yıka. KITAHer kim sabah uykusundan uyanır ve başındayiyecek düşüncesinden başka bir hayâl taşımazsaonda uyanıklık ayn'i arama.Ayağını yatağından çıkartır çıkartmaz elini yıkayıpyemek sofrasının başına geçen kimseden sen deelini yıka.Ebû Said Harraz diyor ki:"İlk müridlik çağlarımda vaktimi korumaya çalışıyordum. Bir gün yolum bir çöle düşmüştü. Yürürken arkamdan bir şeyin sesi geldi. Kalbimi ona iltifattan ve gözümü de ona bakmaktan sakındım. Tam yaklaşınca iki vahşi canavarın omuzlarım üzerinde şahlandığını duydum. Fakat ne omuzlarıma sıçradıkları, ne de indikleri zaman dönüp bakmadım. KITAAyrılık renginden temizlenmiş olan sofî kimdir bilir misin?Bu iki renkli sarayın içinde tek yüzlü yaşayandır.Onun sırrının ip ucunu canânın elinden hiç kimsekoparamaz.İsterse yolunun bir tarafını arslan, bir tarafını kaplantutsun.Yine Ebu Said Harraz demiştir ki:"Her kim çalışmakla canâna kavuşabileceğini zannederse boş yere emek çekmiş ve her kim çalışmadan onu bulabileceğini tasavvur ederse arzu yollarını ölçmüş olur." RUBÂÎHiç kimse zahmet ve emekle vuslat hazinesine kavuşamadı.Yine ne gariptir ki, hiç kimse de emeksiz o hazineyi bulamadı.Sahrada koşan herkes yaban eşeğini avlayamadı.Fakat bu avı, koşanlardan başka da kimse yakalayamadı.Ebu Al-Hüseyin Nurî der ki:"Allah her kimden gizlenmek isterse, o kimse O'ndan hiç bir delil ve haber elde edemez." RUBÂÎSevgilim perdenin arkasından yüzünü göstermezsehiç kimse o perdeyi kaldırıp açmaya güç yetiremez.Fakat cilvesiz çehresini süslediği yerde bütün cihanperde olsa da korku yoktur.Ebu Bekir Vasıtî şöyle demiştir:"Tanrı'ya yakın bulunduğunu söyliyenler, ondan uzaktırlar. Uzağım dfiyenlerin uzaklıkları da Tanrı'nın yakınlığı ile örtülüdür. KITAO, cihanın canı olan yaratıcıya yakınlık iddiasındabulunanların dâvaları, uzaklıklarına delâlet eder.O'ndan uzağım diyenlerin uzaklıkları da O'nunyakınlık perdesi altında gizlenmiş olmalarındandır. """"""""""Ebu Al-Hasan Kuşçu demiştir ki:"eğer dostluk bir karşılık veya bir maksad mukabiliise dünyada dostluktan daha çirkin bir şey yoktur. RUBÂÎÂşık, dostunun ayrılığıdan dolayı yardım diler,yahut sevgilisinin vuslatı kapısında dayanacak yerarasa, dünyada ondan daha cimrî insan olamaz.Âşıkın sevgilisinden dilediği sevgiden başka bir şeyolmamalıdır. """""""""""Derler ki, Ebu Ali Dekkak'ın son günlerinde bazıhastalıklar baş gösterdi. Her gün dama çıkar, yüzünügüneşe çevirir ve şöyle derdi:"Ey cihanın başı dömüş yıldızı; Bugün nasılsın? Ne haldesin? Hiç bundan daha kederle dolu bir âlemde parladın mı? Bu alt üst olmuş âşıklar zümresinden haber alabildin mi?"İşte Ebu Ali, bu gibi sözlerle güneş batıncaya kadarsöylenirdi. ** vakti korumak: namazı vaktinde kılmak. iki renkli saray: bipolarite; polarizasyon. arzu yollarını ölçmek: arzuyu temel alan ölçü/kriter .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2013 .. RUBÂÎ Ey güneş;Senin gibi âlemi dolaşan bir yaratık yoktur.Bu yolun hakihatlarından bize bir armağan ver.Bugün aşk yolunda kimi gördün ki, yanağındabir toz tanesi ve gönlünde bir derdi vardır.Onlardan bana bir haber ulaştır.Şeyb Ebu al-Hasan Hırkanî bir gün müritlerinesordu:"Kâinatta en iyi şey nedir?"Cevab verdiler:"Ey şeyh, bunu siz buyurunuz."Şeyh dedi ki:"Öyle bir gönüldür ki, içinde daima sevgilinin hâtırası yaşıya.." RUBÂÎÖyle bir gönlüm var ki, her düşüncesinde hatırlevhasına senden başka bir nakış işlemez.Senin hâtıran onu öyle sarmıştır ki, artık içinesenden başka bir şey sığmaz.Şeyb Ebu Said Ebu Al- Hayr'a sordular:"Tasavvuf nedir?"Cevab verdi:"Tasavvuf, başında dolaşan sevdaları bırakmak, elinde olanı vermek, başına gelen şeylerden kaçınmamaktır." RUBÂÎSofiliğe tuttup kendinden kurtulmak istersen,hava ve hevesi başından atarsın;elinde bulunan şeyleri elinle verir;başına gelen belâ okları karşısında yerindenkıpırdamazsın. KITARüveym demiştir ki:"Babayiğitlik odur ki, kardeşlerini mazur göresin, onların işlediği suçlara karşı kendilerinden özür dilemeyi gerekli kılacak bir muamelede bulunmayasın. KITAEy babayiğit!Yiğitliğin iki şartı vardır.Bana kulak ver de sana doğrusunu söyliyeyim:Birincisi, her dakika yüzlerce eksiklerini gördüğünarkadaşlarının suçlarını bağışlamak,ikincisi de sonunda özür dilemek zorunda kalacağınbir işi önceden yapmamaktır.Beşer-i-Hafî'ye bir müridi şöyle dedi:"Ekmeği elime aldığım vakit onu hangi katık ile yiyeceğimi bilemiyorum."Şeyh buyurdu ki:"Sağlık nimetini hatırına getir ve bu nimeti kendine katık say." KITAYoksulluk, önüne kuru ekmek bile koysa ne çıkar?Ruhu besleyen yoksulluk sofrasıdır.Ruh, tabiati icabı ancak kendi âfiyetini andığı zamandırki, katığa meyl etmez.Şakik-î Belhî demiştir ki:"Zenginlerle düşüp kalkmaktan sakın; Çünkü gönlün onlara bağlanır. Onların ihsanlariyle kanaat ederek kendine Tanrı'dan başka bir besleyici tutmuş olursun." KITABir zengin ile beraber olursan rızk için ona bağlanma.Bir cimriyi kendine kefil sanma.Bir düşkünü kendine Tanrı seçme.Yusuf Hüseyin el-Razî demiştir ki:"Bütün iyilikler bir ev içinde toplanmıştır. Anahtarı alçak gönüllülüktür. Bütün kötülükler de yine bir dam altındadır ki, anahtarı benlik ve bizlik'tir." .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2013 .. KITABütün hayırlar bir ev içindedir.O evin alçak gönülden başka anahtarı yoktur.Şerler de bu ölçüde bir dam içinde birikmişitir.Onların kilidi de benlik ve bizlik dâvasıdır.Tedbirli olmaya bak ki, hayır yolundan ayağınkayıp da kendini şer tarafına saptırmayasın.Sümnûn Muhib demiştir:"Kulun Tanrısına sevgisi; bütün âlemi çirkin bulmadıkça temiz sayılamaz. KITAEzelî güzelliğin aşkı gönlünde yer ederse, umutgözünü cennet hurilerine çevirme; uzak ufuklarakadar her şeyi çirkin görmedikçe başlangıcı olmayangüzelliğin sevgisi sana kolayca yüzçevirmez.Ebu Bekir Verrak demiştir:"Cimrilik'e baban kimdir?" diye sorsalar,"Tanrı'nın kaderinden şüphelenmektir." der:"Sanatın nedir?" deseler,"Alçaklık ve düşkünlük kazanmaktır."cevabını verir."Gayen nedir?" deseler,"Sıkıntı ve yoksulluğa düşmek."olduğunu söyler. KITACimrilik denen huy'a, babasını sorsan,Allah'ın kaderinden, vergisinden şüphe etmektir,der.İşin nedir? desen, düşkünlükle alçaklardan muradistemektir, karşılığını verir.İşinin sonucundan sorsan, yoksullukların acılariyleömrü azaltmaktır, cevabını alırsın.İbrahim Havvas demiştir ki:"Sana önceden yapılan taksimde yeter derecede ayrılmış olan şeyi istemekte üzüntü çekme; o senin rızkındır. Senden yeter derecede istenilen şeyi de unutma; o da Tanrı'nın, yapılmasını ve yapılmamasını buyurmuş olduğu hükümlere boyun eğmektir. KITARızkını sana önceden ayırmışlardır.Rızk arkasında ne kadar koşsan hiçtir.Sağlığın değeri kulluktadır.Kulluğun töresinden baş çevirme.Ebu Ali Rudbarî diyor ki:"Zindanların en darı, uygunsuzlarla düşüp kalkmaktır." KITAGönül sahipleri için yâr kokusunun duyulmadığı heryer, bir zindansa da, yanık âşıklar için yabancılarsohbetinden daha sıkıntılı bir zindan yoktur.Şeyh Ebül-Abbas Kassab, kaftanını dikmekle uğraşanbir derviş gördü.Düzgün düşmeyen kıvrımların dikişlerini çözüyor,tekrar dikiyordu.Şeyh dervişe döndü:"O senin putundur." dedi. KITAHırka dikmek pazarında dolaşan sofî, bu işi yoksullukyüzünden yaparsa hoş bir iştir.Eğer tab'ındaki hareket ellerini kımıldatırsa onun herteli, her ipliği birer put ve zünnardır.Hasrî demiştir ki:"Sofî o kimsedir ki, öldükten sonra var olmaz ve varlığa kavuştuktan sonra da ölmez. Yani sofî, kendi tabiî varlığından fâni olur ve fâni ise geri dönmez. Amma fena'ya erdikten sonra tekrar beka'ya dönenler vardır ki, bunlarda ölümden sonra ebedî hayat gerçekleşmiş olur. Ve sofî bir daha fanî olmaz.** **Tab'ındaki hareket:Sosyal bir gereksinim ile iş yapmak;Sadece toplumda alışıla gelmiş olduğu içiniş yapmak.Fenâ fillâh:Abdin (burada sofî'nin) zât ve sıfâtının, Hakk'ın zât vesıfâtında fâni olması.Başka bir ifade ile: Dünya alâkalarını külliyen kat' veehadiyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haletidir.Sofi, bu maksada erebilmek için her şeyi terk eder. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2013 .. RUBÂÎO mecazî nakışlardan temizlenip yok olan kimsene bahtiyardır ki artık eski fânî benliğine dönmez.Fakat ondan sonra o, Nâz mayası olan Beka âleminedönerek tekrar sonsuz varlığa kavuşur.Hoca Yusuf Hemedanî bir zamanlarBağdad Nizamiye'sinde vaz ediyordu.Meclis arasında İbn al-Sakka adiyle tanınmış bir fıkıh bilgini ayağa kalktı. Ve bir mes'ele sordu.Hoca fakihe dönerek:"Otur!" dedi."Sözlerinden küfür kokusu duymaktayım. Sen belki de İslâm dininde ölmeyeceksin."Bu hâdiseden bir müddet sonra o fakih hırıstiyan olduve hırıstiyan dinindeyken öldü. KITAYoksulluk nimetiyle beslenen her kimi gördümse,adı ve ünü diri gönüllüler sırasında ve doğru yolugöstericiler arasındadır.Ey Hoca!İddia rüzgârını onların başında estirme.Olmaya ki, bu edeb dışı hareketinle dinini rüzgârakaptırasın!Bir gün dervişin biri Hoca Abdülhalik Gucdevânî'yeşu sözleri söyledi:"Eğer Yüce Tanrı beni, cennet ile cehennem'den birini seçmekte serbest bırakmış olsaydı, ben cehennemi beğenirdim. Çünkü cennet nefsin dileğidir. Halbuki cehennem ulu yaradanı dilemektir."Hoca dervişin sözlerini kabul etmedi ve buyurdu ki:"Kulun ihtiyar ile ne ilgisi var? O bize her nereye git derse gider ve her nerede kal derse kalırız." KITAMadem ki kulluğa söz vermişsin, Efendi'nin isteğidışında iş tutma.Hocanın dileği neredeyse ona uy.Kullar için istemenin ne yeri var?Hoca Ali Ramitenî'ye sordular:"İman nedir?""Ayırmak ve birleştirmektir." dedi. RUBÂÎHer kim, 'imanın ayırmak ve birleştirmektir'dediyse, o güzel sözü beğenmek gerektir.O 'ayırmak ve birleştirmek' sözlerinin öz manâsınedir, bilir misin?Bu nükte, 'gönlünü yaratıklardan ayırıp, yaradanabağlamalısın' anlamını belirtmektedir.Hoca Baha-al-din Nakşibend'e sordular:"Soyunuz nereye ulaşıyor?"Buyurdular ki;"Soy yönünden hiç kimse bir yere ulaşamaz." RUBÂÎAbâ ve asâdan bir gerçeklik ve safa gelmez.Tesbihten de riya kokusundan başka bir şeyduyulmaz.Her zaman 'silsilen nereye varır?' diye sorma.Çünkü silsile yönünden hiç kimse bir yereulaşamaz.(Bu rubâînin aslı Baha-al-din Nakşibend'e aittir.) BAHÇE IIBu bahçede cömert bulutlardan hikmet = felsefeerenlerinin gönüllerinden sızan en ince hakikatdamlalariyle, onların kalblerinin zemininde vehâtıralarının tarlasında yetişmiş ve defterlerininsahifelerini süslemiş olan çiçekler saçılmıştır.Filozof o kimsedir ki, eşyanın gerçeklerini elindengeldiği kadar bilmek ve yapılması gerekli olanşeyleri de ona göre yapmak melekesini kazanır. RUBÂÎEn hoş şey geçici zevkleri bırakmak ve sonsuz biryaşayış için hazırlık yapmaktır.Öğrenilmesi mümkün olan her şeyi, elde etmeyeçalış.Bil!Ondan sonra her bildiğini yap. HİKÂYEBüyük İskender cihangirlik çağlarında hile ile birkaleyi almıştı.Yıktırılmasını buyurdu.Hisarda pek bilgin ve çetin mes'eleleri çözmektekudretli bir filozofun bulunduğunu söylediler.İskender, adamı yanına çağırttı.Katına girdiği zaman bir de ne görsün?Tabiatın kabul edemiyeceği ve tabiat sahiplerinintiksineceği garip bir kılık."Bu ne tuhaf biçim? Ne heybetli bir heykel." dedi.Filozof, bu muameleden hayret etti.Küskün bir halde gülümseyerek şu sözleri söyledi: KITA"Çirkin kılığımdan dolayı beni ayıplama; Ey fazilet ve insaftan mahrum adam! Ten bir kın; Can ise kılıçtır. İşi ten değil, kılıç görür."Tekrar sözüne devam etti:"Halkla hoş geçinmeyen huysuzların derileri, bedenlerinin zindanıdır. Böyle insanların etrafını öyle dar bir zindan kaplamıştır ki, zindan onun yanında bir seyran gibidir." .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 21 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 21 Kasım , 2013 .. KITA"Herkese kötülükle muamele eden bir kimsenin her daim yüzlerce ıstırabın acılarını çektiğini bil; huysuzu zindana koyması için Şahna'ya şikâyete gitme; çünkü kötü huyluların derileri de onlar için fena bir zindandır."Filozof gene ilâve etti:"Kıskanç, daima sıkıntıda ve Tanrı'siyle mücadele halindedir. Başkalarına verilmiş olan şeyleri beğenmez, nasibi olmayan şeylere gönül bağlar. KITA"Kıskancın âdeti, her şeyi bilici olan Allah'ın hükmüne itiraz etmektir. (Ağzına toprak dolsun) Sebebsiz olarak niçin ona verdin de bana vermedin diye başkalarının elinde gördüğü şeylere karşı feryada başlar."Sonra sözüne devamla:"Cömert ruhlu akıllılar, mallarını dostları için kazanırlar. Akılsız alçaklar ise düşmanlarına bırakırlar." KITA"Cömert kimse, eline ne geçerse dostlarının ayaklarına saçar; alçak mayalıların kazançları ölümlerinden sonra düşmanlarına kalır."Tekrar ilâve etti:"Akıl sahipleri ile alay etmek, büyüklüğe yaraşan yüz suyunu yerlere dökmek, onu bayağılık ve düşkünlük tozlarına karıştırmaktır." KITA"Ey düşkünlerin kaftanını paralayan zalim; korkarım ki, adına kurt çağırırlar. Ergin insanlarla alay etmek âdetinden vazgeç; yoksa büyüklük gücünü kaybedersin. Herkese yumruk sallamak meslekini güdenler, bir gün eli altında bulunanların tekmeleriyle can verirler. KITA"Vaktiyle nüktecilerden işitmiş olduğum şu hoş nükteyi kulağında tut: 'Ey Gönül! Herkese insafsızlıkla kılıç çekenler, sonunda insafsızların kılıcıyla ölmüşlerdir.' "İskender'in kulağı bu hikmet cevherleriyle doluncafilozofun ağzını da kendi kulakları gibi inci-cevherledoldurdu ve hisarı yıkmak sevdasından dizgininiçevirdi. HİKMETFeridun Şah, şefkat torağına iyilikten başka birtohum ekmedi. Oğullarına da şu fermanı yazdı:"Zamanenin parçaları ömrün sahifeleridir. Onlara güzel iş ve eserlerden başka bir şey yazmayın" KITABütün ömür defterleri dünya hayatının sahifeleridir.Akıllıların vermiş olduğu bu öğüdü iyi düşün.Bahtı yâr, o kimsedir ki: Bu temiz defter üzerindeancak hayırlı yazılar ve hayırlı eserler bırakır. HİKMETFilozoflardan birisi demiştir ki:"Felsefeye dair kırk defter yazdım. Hiç bir faydasını görmedim. Bu defterler arasından kırk söz seçtim. Ondan da bir menfaat elde edemedim. O sözler arasından dört tanesini ayırdım. İstediğim her şeyi ancak bunlarda buldum. Bu sözlerin birincisi şudur: Kadınlara, erkekler derecesinde güven besleme. Kadın, güvenilecek bir kabîleden bile gelmiş olsa onu gene itimada değer bulma. KITAKadının dini de, aklı da eksiktir. Asla ona tam biritimat gösterme; Çirkinse inanma, güzelse belbağlama;İkincisi:Ne kadar çok olursa olsun mal ile mağrur olma;Çünkü mal ve servet bir gün hâdiselerin rüzgariyledarmadağın olur. RUBÂÎDuygusuzlar gibi mal ile büyüklenme, çünküzenginlik geçici bulutlar gibidir. Geçici bulutlarher ne kadar cevahir yağdırsa da, akıllı insanona gönül koymaz.Üçüncüsü:Gizli sırlarını hiç bir dostuna açma;Çünkü dostlukların bozularak düşmanlığa döndüğüdostluğun sona erdiği çok görülmüştür. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2013 .. KITAEy oğul;Gizli şeylerini düşmandan saklamak nasıl gerekliyseonları dostlarına açmakta ihtiyatlı bulunmak da oderece lüzumludur.Dostların bir gün düşman olduğunu, dostluklarınındüşmanlığa dönüştüğünü çok gördüm.Dördüncüsü:Bilgiden başka hiç bir kuvvete heves etme; çünküonları arkada bıraktığın zaman suçlu ölürsün.Faydasız şeylerden kaçın; zarurî olan şeylere bağlan. KITAİlim, sana zarurî oldukça kazanmaya çalış, sanagerekli olmayan bilgileri elde etmeye uğraşma,zarurî olan bilgiyi, kazandıktan sonra da onlarıngereğince amel etmekten başka bir şey isteme. HİKMETİbnî Mukuî der ki:"Hind filozoflarının kütüphanelerini yüz deve yükü yaptılar, hükümdar, bunların azaltılmasını istedi, ayrılan kitaplar için bir deve getirdiler. Tekrar ayıklanmasını emretti. Nihayet dört bahse aid fikirlerin alınmasında söz birliği ettiler1- Padişahları adalete yöneltmek. MESNEVÎCihan şahı, adalet meslekini tutarsa büyük küçükherkes güven bulur.Sinesi yaralı bir mazlûmu inleten zulüm iğnesi, bütünâlemi müteessir eder.Karmakarışık dünyanın ıstıraplarından kurtulmakiçin hükümdarlara adaletten başka bir şey gerekmez.2- Halka iyi gidişli olmayı ve uluların buyruklarını tutmayı tavsiye etmek. BEYİTŞahın zulüm tohumu saçması, halkın hoyratlığındandır.Arpa ektiğin yerden, nasıl buğday biçebilirsin?3- Vücud sağlığının korunması; aç olmadıkça yemeğe el uzatmamak ve sofrada iyice doymadan yemekten el çekmek. RUBÂÎHastalığa sebeb olan şeylerden sakın;Bilgisiz hekimler elinde utanç duymaktan kaçın;Miden tamamiyle boş olmadıkça sofraya oturma;Karnını doldurmazdan önce de yemekten kalk.4- Gözlerini yabancı erkeklerden çevirmek ve yüzlerini onların onların yabancı gözlerinden saklamak için kadınara öğüt vermek. KITAKadın odur ki, kendi yakınlarından olmayanlara, gözbebeği bile olsa yüzünü göstermez.Meşru eşi olmadıkça, feleğin ayı gibi parlak ve güzellikteeşsiz olan yüzlere karşı bile gözünün kapağını açmaz. HİKMETDört padişah tarafından söylenmiş dört söz verdır ki;Dört yaydan sıçramış bir tek ok gibidir.Kisra demiştir ki:"Söylemediğim sözlerden dolayı aslâ pişman olmadım. Söylediğim çok şeyler de var ki, onların pişmanlığından kan ve toprak içinde yattım. (Mahcub oldum.) KITASükût odur ki, hatır topluluğu sükûttadır.Bu tarzda oturmak, fikre dağınıklık getiren sözlerdendaha iyidir.Başı mühürlü olan sırlardan kimse pişman olmamıştır.Halbuki açığa vurulmuş olan bir çok sırlar pişmanlıkgetirmiştir.Kayser buyurmuştur ki:"Söylemediğim şeyerdeki kudretim, söylediklerimden fazladır. Yani söylemediğim sözleri daima söyleyebilirim; fakat söylediklerimi gizlemeye gücüm yetmez. KITAHer neyi açığa vurursan o çetinleşir.Sırlarını kolay kolay dostlarına açma; gizlediklerinisöyliyebilirsin. Fakat söylediğini saklayamazsın.Çin Hâkanı bu anlamda şöyle demiştir:"Pişmanlığı gizlemek, çok kere dağınık sözler söylemekten daha güçtür." KITAHatırına gelen, her başı mühürlü sırrı anlatmakta aceleetme; Korkarım ki onu açıklamanın cezası, örtmekhususundaki pişmanlıktan daha çetin olur.Hind Meliki de bu nükteden söz açmıştır:"Ağzımdan çıkan her söz, artık tasarrufumun elini kendiliğinden bağlamıştır. Ben ancak söylemediğim sözlerin sahibiyim. Çünkü istersem söylerim, istersem söylemem. KITABir akıllı, gizli ve âşikâr sırlar hakkında güzel birdarb-ı mesel söylemiştir:"Gizli kalmış söz, kabzada saklı bir ok gibidir. Açığa vurulmuş söz ise; yaydan fırlamış oka benzer. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2013 .. HİKÂYEHint Padişahı felsefe ve tıp bilgilerinde çok ergin birhekimle Bağdad Halifesine bazı hediyeler göndermişti.Hekim halifenin huzurunda ayağa kalkarak;"Üç şey getirdim ki," dedi;"Padişahlardan, sultanlarından başkalarına yaraşmaz."Halife sordu:"Bu hediyeler nelerdir?"Hekim anlattı:"Birincisi; ak saçları siyaha boyayan bir boyadır ki, bununla boyanan saç, bir daha rengini değiştirmez ve asla beyazlanmaz. İkincisi; bir macundur ki, ne kadar yemek yenilse, mideye ağır gelmez ve mizacın itidalini bozmaz. Üçüncüsü de; erkeklik duygusunu artırır. Kadına karşı daima isteği tazelemekle beraber, devamından dolayı gözlere zayıflık ve kuvvete de bir eksiklik vermez.Halife bir an düşündü ve sonra söze başladı:"Ben seni bundan daha bilgin ve daha anlayışlı bir insan zannetmiştim. Çünkü söylediğin o boya ancak bir gurur sermayesi, yalancılık ve sahtekârlık süsüdür. Siyahlık karnlığın, beyazlık ise nurun remzidir. Aydınlığı, karanlık ile örten hangi bilgisizdir?" KITA"Ağarmış saçlarını siyaha boyıyan ahmak, ihtiyarlığın arkasından tekrar gençliğe döneceği umudunu taşır. Devlet avlamak peşinde koşan bilginler nazarında siyah karga, nasıl ak-doğanın zevkini verebilir? Söylediğin macuna gelince: ben çok yemek yiyenlerden ve oburluktan hoşlananlardan değilim. Daima görülmeyecek şeyleri görmek, işitilmeyecek şeyleri işitmek, koklanmıyacak şeyleri koklamak için malûm olan yere taşınmaktan daha çirkin hangi iş vardır? Filozoflar demişlerdir ki: 'Açlık vücudun bir hastalığıdır. İlâcı yiyecek ve içecektir. Nâdan, kendisini zorla sağaltmak için isteğiyle hasta eden kimsedir.' KITA Hoca, mizacında açtığı rahneyle iştah kazanır, sonra pişmişten, çiyden ne bulursa yer, o rahneyi tedaviye çabalar. Üçüncü terkibe gelince: kadınlara saldırmak da deliliğin bir nevîdir. Yeryüzünün halifesi için bir kızcağızın önünde diz çökerek ona yaltaklanmak akıl kaidelerinden uzaktır. Ey akıldan derm vuran cahil; daha ne zamana kadar bir güzelin saçlarında ve deliliğin zincirinde şehvetle çırpınacaksın? Bundan daha büyük hangi delilik vardır ki; bir kadının karşısında diz üstü gelesin de kıç oynatasın?" HİKÂYEKisrâ'nın derneğinde filozoflardan üç kişi, bir Rum Filozof,bir Hindli Hakim ile Büzrüçmihr toplanmışlardı.Söz şu noktaya vardı:Acaba dünyada en çetin şey nedir?Rum Filozofu:"Bu, ihtiyarlık ve dermansızlıkla beraber yoksulluk ve eli darlıktır," dedi.Hindli:"Hasta vücudla, fazla kederdir," mütalâasında bulundu.Büzrüçmihr de."iyi amelden mahrum olduğun bir haldeyken, ecelinin yaklaşmasıdır," cevabını verdi.Hep birlikte Büzrüçmihr'in cevabını uygun buldular. KITAAkıllı filozoflardan bir kaçı Kisrâ'nın katına gittiler.Söz, bu gam denizinde en çetin şeyin ne olduğu bahsinedayandı.Biri hastalık ve uzun kederlerdir; öteki yoksullukla birliktegelip çatan ihtiyarlıktır, dedi.Üçüncüsü ecel yakınlığı ve amel bozukluğı olduğunusöyledi.Nihayet hakemlerin hükmü üçüncü fikri üstün buldu.Bir filozoftan sordular:"İnsanoğlu yemeğe ne zaman koşar?"Cevab verdi:"Zengin acıktıkça, yoksul da buldukça!"Not:Büzrüçmihr, Sasânilerden Nuşirevan'ın veziridir.Rivayete göre bir gün, Nuşirevan ile harab bir köydengeçerken bir duvar üzerinde karşı karşıya oturan ikibaykuş görmüşler.Şah sormuş:"Acaba bunlar ne konuşuyorlar?"Vezir demiş ki:"Birisi oğluna diğerinin kızını almak istiyor. Öteki de başlık olarak kırk harab köy istemektedir. Oğlan babası olan baykuş sizi görünce:'Şah bu şah, zaman da bu zaman olduktan sonra sana yüz bin viran köy bağışlıyayım," diyor.Gûya Nuşirevan bu hâdiseden sonra bir daha adalettenayrılmamış. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2013 .. KITAÖmür evine haraplık düşmeden önce azdan çoktanne bulursan ye; Eğer zengin isen istediğin zaman,yoksul isen bulduğun zaman yemeğe bak. HİKMET Bir filozof oğluna dedi ki:"Ağzına bir lokma yemek koymadan evvel evden dışarı çıkma; çünkü tokluk yumuşak huyluluk ve iyilik tohumu saçar, açlık ise kuru kafalılığın ve akıl eksikliğinin mayasıdır." KITA"Ahlâkını, oruç tutarak sertleştirme; her şeyden evvel yumuşak tabiatlı ve iyi huylu olmak gerektir. Tuttuğun oruç, herkesi incitmek için bir kötülük mayası olmaktansa, oruç yemen tutmandan daha hayırlıdır. Aç olduğun zaman gördüğün her yemek ve ekmek tabiatındaki isteği ayaklandırır, sendeki hırs birlikte bulunduğun tanıdıklara da geçer. BEYİT Evinde kurudan, yaştan her ne bulursan karnını doyuruncaya kadar yeman muvafıktır. Başkalarının nimetine heves etme, yabancıların ihsanlarına tama besleme." HİKMET Ev sahibi sofrasının bir köşesine kurulur ve kendisinimisafirlerinin arasında görür. Fakat insana ciğerininlokmasını yemek, onun sofrasındaki ekmekten vekendi kanını içmek, öyle bir mağrurun ziyafetindekişerbetten daha hoştur. KITAHer kim benim sofram, benim ekmeğim derse;elini onun ekmeğinden ve ayağını onun sofrasından çek;kendi bostanından yediğin tereotu, onun sofrasındakikuzu kebabından daha tatlıdır. HİKMET Her kime şu beş saadet verilmiş ise, tatlı yaşayışındizgini onun eline bırakılmıştır:1- Vücud sağlığı, 2- Güven, 3- Rızk genişliği, 4- Şefkatlive vefalı arkadaş, 5- Feragat duygusu.Her kim bu Tanrı vergilerinden mahrum ise, tatlı bir dirlikondan yüz çevirmiştir. KITAYeryüzündeki feylesoflar hoş yaşamanın beş şarta bağlıolduğu hususunda söz birliği etmişlerdir:Bunlar: Feragat, Güven, Sağlık, Geçim yeterliği ve güzelhuylu, iyi seciyeli arkadaştır. HİKMETAkıllılar, ölümle sona eren her nimeti, nimet olarak hesabakatmazlar. Ömür ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüzgösterince o uzunluğun ne faydası olur?Nuh Peygamber, bin yıl yaşamıştır. Bu gün beş bin yıldanberi ölüdür. Nimetin değeri sonsuz olmasında ve yok olmaktehlikesinden uzak bulunmasındandır. KITABilgin kimsenin katında nimet:Can'ı saadete kavuşturandır.Mezara girdikten sonra altın ve dümüş gibi varlıklar insanın başına dikilen kabir taşı gibi kalır. HİKMET Büzürçmihr'e sordular:"Hangi padişah daha arıdır?"Şu cevabı verdi:"Bu temiz ruhlu insanların güven beslediği ve suçluların korktuğu padişahtır." BEYİTPadişahlık vasfı; kalbi aydın ve aklı ergin olanlara, iyilereiyilikle, kötülere kötülükle muamele yapanlara yaraşır. HİKÂYEHaccac'a:"Allah'tan kork, müslümanlara zulüm etme," dediler.Son derece düzgün konuşan bu hatip mimbere çıktı veşunları söyledi:"Yücer Tanrı beni sizlerin başına musallat etmiştir. Ben ölürsem biliniz ki, size benden daha baş erişmiyecek midir? Bu kötü huylar ve kötü işler sizdeyken daha başka ne bekliyebilirsiniz? Tanrı'nın benden başka daha çok kulları vardır. Ben ölürsem bilirsiniz ki, size benden daha baskın bir zalimi musallat edecektir." KITAŞahın adalet göstermesini istersen, onun hükmünün yürüdüğünü bil ve senin için bir savaş alanı olan işlerinde adalet yolunu tut.Şah, bir aynadır.Onda her ne görürsen bil ki, işlediğin şeylerin bir yankısıdır... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2013 .. HİKÂYEPadişahın biri bir filozoftan öğüt istedi.Filozof, padişah'a:"Senden bir mes'ele soracağım, bana yanlışsız cevap ver," dedi ve ilâve etti:"Altını mı seversin, düşmanı mı?"Padişah:"Altını severim." deyince, filozof şu sözleri söyledi:"Nasıl olur da burada bırakacağın bir şeye yani altına sevgi besliyorsun da, birlikte götüreceğin şeyi yani düşmanı sevmiyorsun?Padişah ağladı."Öyle güzel bir öğüt verdin ki," dedi."Bütün öğütler bunun içindedir." KITACihan halkına bin türlü düşmanlık ediyorsun;bu altın ve gümüş toplama hevesindendir.Dostların; altın ve gümüş,Düşmanların; onların sahipleridir.Onları zulüm ve şiddetle sahiplerinin ellerindenalmak ne aklın, ne de fikrin icaplarındandır.Çünkü, dostu bırakıyor ve düşmanını berabergötürüyorsun. HİKÂYEİskender, iş adamlarından birini şerefli vazifesindenazletti; ona daha bayağı bir iş verdi.Bir gün o adam bir iş için huzura çıkmıştı.Hükümdar sordu:"Yeni hizmetini nasıl buluyorsun?"Adam cevap verdi:"Padişahın ömrü uzun olsun. Kişi büyük işlerle şeref bulmaz. Belki iş, kişiye göre şeref ve itibar kazanır. Ancak her işte güzel gidişli olmak gerektir."Bu sözdeki insaf ve adalet İskender'in hoşuna gittive ona eski mevkiini verdi. KITAFazilet ve hüner kavramlarına bağlı kalırsan, sanayüksek mevkiler yaraşır.Çalış; kişinin yüceliği mansıpla olmaz, belki mansıpkişinin himmeti sayesinde yücelir. HİKMET Üç zümreye üç şey çirkin düşer:Padişahlara; sertlik.Bilginlere; mal sevdası.Zenginlere; cimrilik. KITANakkaşın kalemi şu üç kimsenin işlediği üç şeyiamel defterine çirkin nakışlarla yazar:Kudretli padişahta; sert huyluluk.Âlimde; hırs.Zenginde; Cimrilik. HİKMET Feylesoflar demişlerdir ki:"Cihan adaletle bayındır, yahut zulümle viran olsa adalet kendi yerinden bin fersah mesafeye kadar her yana aydınlık verir. Zulüm de kendi durağından bin fersahlık mesafeye kadar karanlık saçar. KITAAdalete çalış ki, o sabah ışığı gibi doğar, parıltısı binfersah yere kadar dağılır. Zulmün karanlığı ortalığıkaplarsa, cihan zulmetle hayat acılığiyle, darlıklarladolar. HİKÂYEYüce himmetli bir derviş, kudretli bir padişah iledost olmuştu.Bir gün padişahın biraz ağır davrandığını sezdi.Her ne kadar sebebini araştırdıysa da bunun,padişahla fazlaca düşüp kalkmaktan başka birşey olamıyacağını anladı. Nihayet padişahınmeclisinden eteğini topladı, dostluk segisinidürdü.Başka bir gün derviş, padişahla bir yol üzerindekarşılaştı. Padişah dervişe sordu:"Ey derviş; bizden kaçmanın ve derneğimizden ayak çekmenin sebebi neydi?"Derviş cevap verdi:"Huzurunuza gelmemekliğimden dolayı sormanızın, sizi sık sık ziyaret etmem dolayısı ile hoşnutsuzluk göstermenizden daha iyi olduğunu bildiğim için." KITAO zengin, dervişe;"Niçin ziyaretime gelmiyorsun?"diye sordu.Derviş:"Bana niçin gelmiyorsun demek, neye geldin? demekten daha hoştur da onun için." cevabını verdi. BAHÇE IIIÜçüncü bahçe, adalet ve insaf meyvalarını yetiştirenhükûmet ve eyalet bağlarındaki çiçeklerin açmasındanbahs eder. FAYDAHükümdarların varlığındaki hikmet, adalet ve insafkaidelerinin meydana çıkması içindir.Yoksa ululanma ve öfke sıfatlarının görünmesi içindeğildir.Nuşirevan, dine yabancı olduğu halde adalette vedoğrulukta eşsizdi.Cihan başbuğu ulu peygamber:"Ben Âdil sultanın günlerinde doğdum."diye öğünmüştür. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2013 .. Peygamber ki, Nuşirevan'ın çağlarında kutluyüzüyle cihanın gözlerine ışık verdi;"Ben Nuşirevan gibi adaletli padişahın günlerinde doğduğumdan dolayı zulmünden uzağım,"buyurmuştur.Bütün halkın iyiliğini isteyen o büyük öğütçü,zalim padişahın kulağına ne güzel söylemiştir. Buyurmuştur ki:"Zulüm karanlığını düşün de adaleti sınama yolunu tut; eğer adalet, sana zulümden daha hoş gelmezse, sonra ayağını zulüm yoluna bas!" HİKÂYE Tarihlerde yazılıdır ki, dünya saltanatı beş bin yılkâfirler ve ateşe tapanlar eline geçmiş ve bu devletonların soyunda kalmıştır. Çünkü onlar halka adaletgösterdiler, zulmü uygun bulmadılar.Peygamber şöyle buyurmuştur;"Tanrı- Davud peygambere haber gönderdi ve buyurdu ki: 'Ulusuna anlat. Acem Şahları hakkında kötü söylemesinler, onlara söğmesinler. Çünkü onlar, kavimlerinin rahat yaşamaları için cihanı adaletle bezemişlerdir.' " KITA Adalet ve insaf öğren; çünkü yurdu korumaktaküfür ve din, adalet kadar işe yaramaz.Dünyanın düzeni için dinsiz adalet, dinli hükümetinzulmünden daha iyidir. HİKMET Hükümdarın yakın dostları iyi düşünceli, ağır başlıolmak gerektir. Yoksa şaklaban nedimlerden birhayır gelmez. Çünkü iyi düşünen ciddi dostlar onukemâl derecesine yükseltir, öteki soytarı meşrepliolanlar ise değerini alçaltırlar. KITA Bilginlerin dudaklarından dökülen her nükte bir cevherhükmündedir. Göğsünü bu mücevher hazineleriylesüslenmek ne hoştur. Engin gönüllü kimse hikmetcevherleriyle dolu bir hazinedir. O hazineyi kendindenuzaklaştırma. HİKÂYE Bir sabah mecûsî başrahibi, Kubad Şahı ile atbaşıberaber giderken bindiği hayvan fena halde terslemiş,kuyruğundan tırnaklarına kadar bacaklarını kirletmişti.Rahip bundan çok utanç duydu.Kubad Şah söz arasında rahibe, padişahlarla yolculukyapmanın usûl ve kaidelerini sordu. Rahip şu cevabı verdi:"Bunun birinci şartı, padişahla atlı yürüyüş yapacağın günün gecesinde hayvanına fazla yem vermemektir. Çünkü, sabahtan binicisini utandırır."Kubad Şah, Rahibin verdiği cevabı çok beğendi ve"İşte!" dedi,"Bu anlayış ve bilgi sayesindedir ki, eriştiğin mevkiye yükselmişsin." BEYİT Kendi isteğine göre yürüyen akılsızın bütün edep veterbiyesi doğruluk yolundan sapar.Akıl, ancak kendi kaidelerine uymakla iş görebilir.Hayvanlara edep öğretmek de br uyanıklık eseridir. HİKMET Sultanın yakınları yüksek dağlara çıkmış kimselerebenzerler. Günün birinde zamane'nin sarsıntılarıonları tırmandıkları yerden aşağıya yuvarlıyacaktır.Lâkin şüphe yok ki yüksek bir yerden düşmek dahaçetin, alçak bir yerden yuvarlanmak daha kolaydır. MESNEVÎYüce Şah'a yakın bulunmak, yüksek bir eyvanaçıkmaktır.O eyvanın çok yukarısına bakma;Korkarım ki, oradan düşersen başka düşenlerdenyaman düşersin. HİKMET Padişaha, memlekette olup bitenleri haber vereceknedimler gerektir ki; işlerin ne yolda yürürdüğünüanlayabilsin; halkın ve milletin ahvalini kendisineulaştırsınlar.Derler ki:Ardişir Bâbegân, uyanık bir padişahtı.Her sabah yanına gelen nedimlerine; "falan kimsebu gece şöyle yapmıştır, yahut falan kadın veyacariye ile buluşmuştur," Hulâsa her ne olmuşsaonları olduğu gibi söylerdi.Nedimler, 'acaba gökten bir melek mi iniyor da, buadama haber getiriyor,' diye şüphelenirlerdi.Gazneli Mahmud da bu türlü padişahlar sırasındadır.Padişah ordusunun halinden habersiz olursa; asker,onun kahrından nasıl çekinebilir?Zulüm kasdiyle binlerce bahane uydurur, ahlâksızlıksaziyle binlerce terane bestelerler. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2013 .. Aristo der ki:"Padişahların en iyisi etrafı leşlerle çevrili kartala benzeyendir; yoksa her tarafı kartallarla çevrilmiş leşlere benzeyenler değildir. Memleketi gafletteyken padişah uyanık bulunmalıdır. Padişah, kendisinden habersiz, ancak memleket, onun haline vâkıf olursa vay haline! KITA Padişah kartal gibi etrafındaki leşleri gözetlemelidir.Böyle yapmazsa işlerinin çıkarı için gagalarını bileyenkartallarla çevrelenmiş bir leşten farksız olur. HİKÂYE Nuşirevan; Mihrican ve Nevruz bayramlarında işretmeclisi kurdururdu. Bu meclislerden birinde kendiyakınlarından bir davetlinin altınlı bir şarap kadehinikoynuna soktuğunu gördü, fakat görmemezliktengeldi, hiç ses çıkartmadı.Meclis dağılırken sofracı:"Hiç kimse yerinden ayrılmasın . Araştırma yapacağım, altınlı kadehlerden biri eksiktir," dedi.Nuşirevan işaret etti:"Bırak onu! Çalan geri vermez, gören de müzevirlik yapmaz."Birkaç gün sonra kadehi aşıran adam şahın katınagelmişti. Sırtına yeni kaftanı ve ayaklarına yeniçizmeleri giymiş..Nuşirevan işaret etti:"Bu câme, o câm'dandır!(Bu elbise, o kadehtendir!)Adam eteklerini kaldırarak çizmelerini gösterdive ilâve etti:"Bu da ondandır."Nuşirevan güldü ve anladı ki zavallı adam sıkıntıve yoksulluk yüzünden bu suçu işlemiştir.Ona daha bin miskal altın verilmesini emretti. KITA Cömert huylu padişah senin bir suçunu anlarsa,ondan gizleme, kereminden özür dile; inkâr yolunasapma ki, inkâr ikinci bir günahtır.Suçu gizlemek, onu işlemekten daha beter birsuçtur. HİKÂYE Me'mun'un sarayında abdest suyu hazırlamayamemur bir köle vardı. Birkaç günde bir ibrik veyaleğenlerden biri ortadan kaybolurdu.Bir gün halife, köleye dedi ki:"Ne olur buradan götürdüğün leğen ve ibrikleri yine bize satsan,"Köle hemen cevap verdi:"Emredersen, şu hazır duran leğeni satayım,""Kaça satarsın?""İki dinara,"Halife köleye iki dinar vermelerini emretti ve sordu:"Artık bu leğen senden canını kurtardı öyle mi?""Evet." KITA Kullarına para vermekte kıskanç davranma!Ola ki, bu hareketinle cimrinin hırsını dindiresin;malını telef etmekle, canını onun elinden kurtarki; canını telef etmesine meydan vermiyesin. HİKÂYE Ukayl bin Ebu Talib ile Muaviye arasında tam birdostluk ve arkadaşlık vardı. Bir gün bunların sevgiyoluna bir diken düştü, muhabbetlerinin çehresinetoz kondu.Ukayl, Muaviye ile ilişiğini kesti. Onun meclisinegidip gelmekten ayak çekti.Muaviye ondan özür dileyerek bir de mektub yazdı,şu sözlerle gönlünü almak istedi:"Ey Abdülmuttalib Oğullarını yüce direği, Kusay ailesinin son ümidi; İbnî Abd i Menaf'ın nafından misk saçan AhûSu; ve ey Haşim Oğulları'nın cömertliğinin kaynağı; peygamberlik hakkındaki âyet sizin şanınızda inmiştir. Yalvaçlığın değeri sizin ocağınızda parlamıştır. O bütün büyüklük ve yumuşak huyluluk faziletleri nerede kaldı? Gel, tekrar gel! Ki, aramızda geçmiş olan şeylerden pişman ve gittiğinden dolayı da perişanım." RUBAÎ"Daha ne zamana kadar kin oklarına amaç olacak, hicrânınla gönülsüz ve dinsiz yaşıyacağım. Yeryüzünde senin karşında yüzüm yerdedir. Yerin altında da böyle kalacağım."Ukayl, Muaviye'ye tam yerinde bir cevap olarakbir şiir gönderdi: ŞİİR"Doğru söylüyorsun; fakat ben seni görmemeyi, senin de beni görmemekliğini arzu ediyorum. Ben, dost hakkında fena şeyler söyliyenlerden değilim. Fakat bana cefa ettiği zaman da ondan ayrılırım.'Camî, bu şiiri daha ziyade aydınlatmak için şu sözleri ilâve ediyor:'(Yani; kerem sahibi bir insan dostundan incinirse, ayrılık köşesine çekilmesi ve ondan uzaklaşması gerektir. Yoksa kötülüğe bel bağlamak ve kötü sözlerle eski dostuna dil uzatmak yaraşmaz.. Dost, seninle cenkleşmek düşüncesini güderse, ilk önce ondan uzaklaşmaktan başka yol tutma; Düşmanlığı artırmaya çalışma, biraz barış yeri bırak.)Muaviye bu şiiri aldıktan sonra özür dileyerekdargınlıktan vazgeçti, barış isteğinde bulundu.Yüzbin dirhem sulh tazminatı göndererek dostluktemellerini yeniden sağlamlaştırdı. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 28 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 28 Kasım , 2013 .. KITA Özür dilemek yolunu tut ve bağışlanmak istediğinigöster. Çünkü eski dostların sevgi temelleri sarsılıpçatlayabilir. O çatlaklık tatlı bir dil ile kapanmazsa,tâmirine altın ve gümüş harç kullanmaya gayret et. HİKÂYE Haccac, bir avlakta yoldaşlarından uzak düşmüştü.Bir tepeye geldiği zaman orada hırkasının böcekleriniayıklamakta olan bir ârabî'nin, oturmakta olduğunugördü.Develeri etrafını çevrelemiş otluyordu.Hayvanlar yabancı bir adamı görünce ürktüler.Deveci başını kaldırdı öfkeyle:"Bu çölde böyle parlak kaftanlarla dolaşan kimdir? Tanrı'nın lâneti onun üzerine olsun!"Haccac hiç bir şey söylemedi.BedevÎnin karşısına gelerek selâm verdi.Ârabî:"Sana Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi değmesin," diye cevap verdi.Haccac, su istedi. Ârabî: "Aşağı in, zilletle, hakaretle iç; ben senin ne uşağın, ne de yoldaşınım,"Haccac aşağı indi. Suyu içtikten sonra da ârabî'ye döndü:"Ey ârabî," dedi."İnsanların en iyisi kimdir?"Senin aksine olarak Hazreti Peygamberdir,"Haccac tekrar sordu:"Ebi Taliboğlu Ali hakkında ne dersin?""Cömertlikte ve yücelikte onun adı ağızlara sığmaz,""Ya Mervanoğlu Abdülmelik için ne dersin?"Ârabî cevap vermedi.Haccac ısrar etti:"Bana bir cevap ver,"Ârabî:"O kötü adamdır!" "Niçin?""Ondan öyle bir hatâ meydana gelmiştir ki, fenalığı doğudan batıya kadar her tarafı kaplamıştır,""Hangi hatâdır o?"O Haccac denilen kötü, zalim ve ahlâksız adamı müslümanların başına musallat etmesidir,"O sırada ansızın bir kuş uçtu ve bir cıvıltı çıkardı.Ârabî yüzünü Haccac'a dönerek sordu:"Sen de kimsin be adam?"Haccac:"Bu ne sorgudur, neden icab etti bu?Ârabî cevap verdi:"Bu kuş, bana bir leşkerin geleceğini ve senin de onların başbuğu olduğunu haber verdi,"Tam bu sırada Haccac'ın adamları yetiştiler.Ona hürmetle selâm verdiler.Ârabî bu hali görünce rengi attı.Haccac, adamlarına deveciyi birlikte götürmeleriniemretti.Ertesi gün sabah üzeri önüne bir sofra kurdular.Halk toplanmıştı.Haccac, deveciye seslendi.Deveci hemen huzuruna koştu:"Selâm sana ey emîr," dedi.Haccac:"Ben, senin bana söylediğin gibi cevap vermeyeceğim; sana da selâm olsun."Sonra sordu:"Yemek yer misin?"Yemek senindir. Eğer müsaade edersen yerim,"Haccac:"Müsaade ediyorum," dedi.Ârabî, emirin karşısına diz çöktü ve yemeğe eliniuzatırken:"Tanrı'nın adiyle başlarım; İnşaallah yemekten sonra karşıma çıkacak şey hayır olur." diyebildi.Haccac gülerek dedi ki:"Bilir misin dün başımdan neler geçti?Ârabî hemen atıldı:"Tanrı seni ıslah etsin ey emîr; Dün seninle benim aramda geçen gizli bir hâdiseyi bugün açığa vurma,"Haccac, bu sefer ârabî'ye sordu:"Ey Ârabî, iki şıktan birini beğen. Ya benim yanımda kal ki, seni hususî dostlarım arasına alayım, yahut seni halife Abdülmelik'in sarayına göndereyim ve hakkında söylemiş olduğun sözleri ona bildireyim de o dilediğini yapsın?Ârabî cevap verdi:"Başka bir şekil de bulmak mümkündür."Haccac tekrar sordu:"Başka nasıl bir şekil?"Ârabî:"Beni bırakırsın doğruca ve selâmetle memleketime dönerim. Bir daha ne ben seni görürüm, ne de sen beni.."Haccac güldü ve hemen emir verdi; ârabî'ye bindirhem para vererek memleketine gönderdiler. KITA Er gerektir ki, uygun sözler ve yolunda cevaplarla,zalimleri, zulüm yapma isteklerinden geri bıraksın.Vergiden, cömertlikten ürkmüş olan her bir keremsahibini, söz tılsımıyla tekrardan cömertlik yolunaçevirsin. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2013 .. HİKÂYE Yezd Çird, bir gün oğlu Behram'ı harem dairesininuygunsuz bir yerinde gördü; oğluna emir verdi:"Derhal dışarı çık! Kapı çavuşuna otuz kırbaç vur, Saray kapısından uzaklaştır ve yerine başka birisini getirmelerini tembih et!"Behram, babasının emrini yaptı.O zaman henüz on üç yaşlarındaydı ve babasının Hacib'e öfkelenmesinin sebebini anlayamamıştı.Hadiseden bir müddet sonra Behram yine sarayınharem kapısına gelmişti. İçeri girmek istedi. Fakatbu sefer yeni kapıcı eliyle göğsünden yakalayarakgirmekten men etti. Ve Behram'a:"Bundan sonra bir daha seni burada görürsem, ilk kapıcıya yapmış olduğun hıyanet dolayısı ile otuz kırbaç ve bana yapmak istediğin hıyanetten dolayı da ayrıca otuz kırbaç vuracağım." dedi.Yezd Çird, bu haberi işitince ikinci perdeciyi çağırttıve onu takdir etti; ihsanlar verdi, kaftan giydirdi vemertebesini yükseltti. KITA Şahı öyle korumak gerektir ki onun eşiğinden içeriatlamayı ne bir kapı kulu, ne de serbest bir kimsehatırından geçirmesin.Onun değerli haremi, Devletin iç yüzüdür.Oraya kuş uçmamalı, rüzgâr girmemelidir. HİKÂYE Şapur oğlu Hürmüz'e veziri bir mektup yazmıştı.Bu mektupta, deniz tüccarlarının pek çok cevahiryükü getirdiklerini ve bunlardan yüz bin dinarlıkkısmını şah hesabına satın almış ise de şahın bucevahirleri istemediğini haber aldığından, eğerbu havadis doğruysa bunları başka bir bezirgânınyüz bin dinar kâr ile almaya talip bulunduğunu dailâve ediyordu.Hürmüz'ün vezirine gönderdiği cevapta şu sözleryazılıydı:"Yüz bin dinarla, birkaç yüz bin dinarın asla bizim katımızda değeri yoktur. Bezirgânlığı biz yapacak olursak padişahlığı kim yapacak ve bezirgânlar ne iş göreceklerdir?" BEYİT Şahların makamına, kendi geçimleri için alış verişyapmak yaraşmaz!Padişah, dünyadaki tacirlerin yaptıkları işi san'atedinirse, kendin söyle!"Başka ticaret adamları ne iş yapsınlar?" HİKÂYE Müminlerin ulu'su Hazretî Ömer, halifelik çağlarındabir gün Medine'de çamurdan bir duvar yapıyordu.Yahudinin biri şikâyete geldi:"Benden Basra Hâkimi yüz bin dirhemlik mal aldı ve borcunu ödemek hususunda savsaklayıp duruyor,"dedi.Halife Yahudi'ye sordu;"Üzerinde bir kâğıt parçası var mı?"Hayır,"Ömer, bir çanak parçası aldı ve üzerine şu sözleri yazdı:"Senden şikâyetçi olanlar pek çok, fakat memnun olan yoktur. Ya şikâyete sebeb olan şeylerden sakın, yahut hâkimlik makamından çekil!"Bu sözlerin altına sadece "Yazan Hattap oğlu Ömer'dir."demişti. Ne bir mühür, ne de tuğra bastı.Fakat onun siyasetteki heybeti, hükümet idaresindeki adaleti gönüllerde öyle bir yer tutmuştu ki, Yahudi o çanak parçasını at üzerinde gitmekte olan hâkime verince, koca hâkim hemen atından inerek yeri öptü.Hayvanının üzerinde cevap bekleyen Yahudinin bütün borçlarını ödedi. BEYİTŞahta kudret vi siyaset olmazsa, küstahların elindenzillet çeker.Aslanın dişi tırnağı dökülürse, aptal tilkilerden sille yer! HİKÂYE Bir delikanlıyı hırsızlıkta yakaladılar.Halife, elinin kesilmesini emretti, tâ ki müslümanlarınmalından el çeksin.Genç ağlayarak dedi ki: BEYİT"Beni sağ ve sol ellerle Tanrı bezemiştir. Sol elimin sağdakinden ayrı düşmesini lâyık görme!"Halife ısrar etti:"Elini kesin! Bu Tanrı'nın buyurduğu bir cezadır. Müslümanlıkta işi savsaklamak yoktur."Gencin annesi yanındaydı:"Ey halife!" dedi."Bu benim oğlumdur, gece gündüz onun yardımiyle yaşıyor ve onun elinin emeğiyle geçiniyorum," BEYİT"Oğul can gibidir. Onu bana bağışla ki, canıma sitem erişmesin. Benim rızkımın ip ucu onun elindedir. O ipi kesmeyi uygun görme!"Halife tekrar emretti:"Elini kesin; çünkü onun günahını bağışlıyacak ben değilim. Bu cezanın tatbikinden vaz geçmek günahını da kendime yakıştıramam."Anası yine ortaya atıldı:"Ey halife!" dedi,"Bu günahı da daima işleyip tövbe ettiğin Tanrı'dan yarlıganmak dileğinde bulunduğun günahlardan say"Bu cevap halifenin hoşuna gitti, suçlunun cezasını dabağışladı. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 1 Aralık , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 1 Aralık , 2013 .. KITA O ne hoş bilgindir ki, padişahın öfkeli zamanındahoş bir nükteden dem vurur.Su gibi serin bir sözle gazab ateşini söndürür. HİKÂYEBir suçluyu halifenin katına getirdiler.Halife, suçlunun müstehak olduğu ceza içinverilen fetva hükmünün yerine getirilmesiniferman buyurdu.Suçlu:"Ey müminlerin ulusu!" dedi."Suçludan öc almak adalet, onu bağışlamaksa fazilettir. Müminler emirinin yüce himmetinin mertebesi; daha aşağı olan bir işi, daha üstün olan bir işe tercih etmiyecek derecede yüksektir."Suçlunun sözü halifenin hoşuna gitti.Suçunu bağışladı. KITA Suç bağışlama fazilet, intikam ise adalettir.Faziletle adalet arasındaki yol, yüce feleklerleyer arasındaki uzaklık kadardır.Bu ikisi arasındaki mesafeyi takdir eden kimsenasıl olur da fazileti bırakır, adaleti tutar? HİKÂYEHaşim oğullarından bir çocuk kerem sahibi biradama karşı terbiyesizlik yapmıştı. Amcasınaşikâyet ettiler.Çocuğun terbiyesini vermek istedi.Çocuk hemen atıldı:"Ey Amca! Ben ne yaptımsa yaptım. Fakat o zaman aklım başımda değildi. Sende şimdi ne yapacaksan yap; çünkü aklın seninle beraberdir." KITA Diyelim ki; bir uygunsuz, nefsinin ve hevasınınhükmiyle akla uygun olmayan bir şey yapmıştır.Mademki sana nefis ve hava galebe etmemiştir.Bari akıl yolundan başka bir yola sapma. HİKÂYEHaccar'a isyan edenler arasında bir kadını tutarakonun karşısına getirdiler.Haccac, kadına sorular soruyor, o da başını önüneasmış olduğu halde gözlerini yere dikmiş ne cevapveriyor, ne de emîrin yüzüne bakıyordu.Mecliste bulunanlardan biri kadına sordu:"Emîr söz söylüyor, niçin cevap vermiyorsun?"Kadın şu cevabı verdi:"Ben bir erkeğin yüzüne bakmak için Allah'tan utanırım. Çünkü Allah da onun yüzüne bakmamıştır!" KITA Zalimin yüzünü görme.Çünkü o, senin yüzüne cehennemden açılmış birkapıdır.O, zulüm yapmak âdetine başlayalıdan beri Tanrı'nınrahmet gözü onun semtine uğramamıştır. HİKÂYEİskender'e sordular:"Küçük yaşta devletten, saltanattan elde etmiş olduğun şeyleri hangi vasıta ile kazandın?"Cevap verdi:"Düşmanlık duygusundan vaz geçirinceye kadar dostlarımla karşılıklı sevişmek sayesinde." BEYİTSana İskender mülkü lâzımsa, O'nun gibi iyihuylu ol!Düşmanlarını dost et!Dostlarını daha sıkı tut: HİKÂYEİskender bir gün kumandanlariyle oturuyordu.İçlerinden biri:"Yüce Tanrı, sana geniş ülkeler vermiştir. Tekrar evlen ki, fazla çocukların olsun, senin varlığından cihanda armağanlar kalsın." dedi.İskender şöyle cevap verdi:"Benim cihanda kalacak yadigârlarım, alacağım kadınların çocukları değildir. Belki güzel töreler, iyi seciyelerdir. Cihanda nice erlere galip gelip de kadınlara mağlup olan kimse, iyi bir insan değildir." KITA Babalar, oğullarının akıllı veya akılsız olacaklarınıanlayacak derecede bir bilgiye sahip değildirler.Hikmet ehli bir insan için temiz seciye kâfi birevlâttır. Yoksa evlât hevesiyle kadınlara zebunolmaktan ne çıkar? .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 2 Aralık , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 2 Aralık , 2013 .. BAHÇE IVDördüncü bahçe, cömertlik ve kerem bağlarındakifidanların yemiş vermelerini ve onların altın vegümüşten çiçekler açmasını gösterecektir. FAYDA Cömertlik, hiçbir karşılık ve menfaat gözetilmeksizinyapılan bağışlardır. Beklenen karşılık veya menfaatisterse, güzel bir ün kazanmak veya sevap işlemekşeklinde olsun. KITA Cömert kimdir?O kimsedir ki, verdiği şeylerde bir mükâfat düşüncesiyoktur. Sevap kazanmak veya hayırla anılmak içinyapılan cömertlikleri kerem ve bağış değil, ancakbir alış-veriş say. II. KITA Dünyada ün kazanmak kaygısıyla cömertlik yapankimse belki ihsan mısırından ve kerem şehrindendir.Fakat evi, kale kapısının dışındadır. HİKÂYEBir cömerde sordular:"Yoksullara yardım ettiğin veya dilencilere para verdiğin zamanlarda içinde ağırlık veya fakirlere karşı bir minnet yüklemek duygusu sezdin mi?"Cevap verdi:"Ne kadar uzak; benim bağıştaki rolüm, aşçının elindeki kepçenin rolüne benzer. Aşçı kepçeye ne koyarsa kepçe de onu verir. Fakat verdiği şeylerin, kendisinden olduğunu düşünmez. KITA Rızık, her ne kadar efendinin elinden çıkarsa da onuveren ancak Tanrı'dır.Rızık yiyenlerin başına kakmak hoş bir şey değildir.Efendi ise, rızık kazanının bir kâse ve kepçesindenbaşka bir şey olamaz. Kâseyle, kepçenin de rızkavasıta olmasından dolayı minnet etmemesi gerektir. HİKÂYEBir sofî, bilgi ve marifet yönünden bir adamı tavsifederken şöyle buyurmuştur:"Falan kimse ikramlıdır. Sofrası açıktır. Fakat sofra sahibi değildir. Kendisini misafirleri arasında bir sofra arkadaşı sayar. Yemek sahibi yerine koymaz; davetlileriyle aynı yerde oturur ve belki de kendi nazarında nefsini, onların sırtından geçinen bir tufeylî zanneder." KITA Efendi, kendi misafirhanesinde dervişler için sofrakurarken onların tufeylîsi olduğunu bilmezse sokakçocuğundan farksızdır. HİKÂYEArabînin biri müminlerin ulusu Hazreti Ali'ninkatına geldi. Sessizce oturdu.Yoksulluk ve açlık çehresinden okunuyordu. Hazreti Ali sordu:"Ne dileğin var?Dille söylemeye sıkılarak, yere eliyle şu harfleriyazdı:"Fakir kişiyim."Hazreti Ali iki parça kumaş bağışladı.Bunlardan başka da hiçbir şeyi yoktu.Arabî, kumaşlardan birini sırtına sardı, ötekini deiçdonu yerine kullandı.Ayağa kalkarak haline münasip ve son derece açıkve düzgün bir ifadeyle ağızdan inşadettiği birkaçbeyit okudu. Bu şiir Ali'nin pek hoşuna gitti.Şehzade Hasan ile Hüseyin'in hakkı olan paradano sırada yanında bulunan üç dinarı da ârabî'yebağışladı.Arabî, bu parayı aldıktan sonra :"Ey müminlerin emîri; beni ailem efradı içinde en zengin bir adam ettin," dedi ve çıkıp gitti.Hazret, Ali dedi ki:"Ulu Peygamber'den işitmiştim. 'Kişinin değeri kendi bezemesindedir.' buyurmuştu."Yani her insanın kıymeti, kendisini güzel huylarve parlak sözlerle süslediği derecede anlaşılır. KITA Kişinin değeri altın ve gümüşten değildir.Erin kıymeti hüneri derecesindedir.Çok köleler vardır ki, hüner kazandıklarındandolayı değerleri efendilerinden daha üstündür.Çok efendiler vardır ki, hünersizlikleri yüzündenkölelerinin karşısında zebun düşmüşlerdir. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 3 Aralık , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 3 Aralık , 2013 .. HİKÂYECafer oğlu Abdullah'dan naklederler ki, bir günyolculukta bir kabilenin hurmalığına indi. Siyahbir köle buranın koruyucusuydu. Yiyecek olaraküç parça ekmek getirdi. Orada bir köpek peydaoldu. Köle ekmeğin bir parçasını köpeğin önüneattı, hemen yedi. İkincisini attı, onu da yedi.Sonra üçümcü parçayı attı. Hayvan bu parçayıda yiyip bitirdi.Abdullah köleden sordu:"Her gün yiyeceğin nedir?Köle cevap verdi:"Gördüğün ekmek.""O halde niçin kendine ayırmadın?"Tekrar cevap verdi:"Bu hayvan burada gariptir. Öyle sanıyorum ki, uzak yoldan gelmiştir. Onu aç bırakmak istemedim."Abdullah sordu:"Bu gün ne yiyeceksin?""Oruç tutacağım."Abdullah, kendi kendine;'bütün halk beni cömertliğimden dolayı ayıplar. Halbuki bu köle benden daha cömerttir.'O köleyi, hurmalığı ve içinde bulunan her şeyisahibinden satın aldı. Köleyi serbest bıraktı vebütün bunları ona bağışladı. KITA Köpeğin nefsini bir iki parça ekmekle kendi nefsininköpeğine tercih eden kerem sahibi, meselâ isterseköle olsun; efendiler, onun kulluğuna lâyıktır. HİKÂYEMedine'de, bütün din bilginlerinden son dereceergin ve olgun bir âlim vardı. Bir gün yolu esirpazarına uğradı. Orada şarkı söyliyen bir cariyegördü.Sesinin güzelliğiyle Zühre yıldızını imrendiriyor,yüzünün güzelliğiyle güneşi hayrete düşürüyordu.Cemâlinin divanesi, saçlariyle beninin âşıkı oldu.Sesini işitince varlık göçünü yokluk çölüne çekti.Nağmelerinin tesiriyle ise aklın dar muhitinden,cinnetin geniş sahralarına yollandı. KITA Yüz güzelliğiyle, söz güzelliğinden her biri gönlüıssız yerlere götürür.Eğer her ikisi bir yerde birleşirse gönül sahiplerininişi pek çetinleşir.Aşka tutulan zavallı, âlimlik kıyafetini attı, melâmetçulunu örtündü, başıboş bir halde Medine pazarlarındadolaşmaya başladı.Dostları onu ayıplamaya kalktılar.Fakat hiç bir tesiri olmadı.Halinden şu sözler işitilmekte ve şu nağmelerduyulmaktaydı: RUBAÎ"O gönüller alıcı, bu türlü cilvelere başladıktan sonra âşık belâdan nasıl sakınabilir? Kulaklarıma akseden kötüleme sesleri ancak içimdeki ateşi alevlendiren bir rüzgârdır."Bu hâdiseyi Caferoğlu Abdullah'a anlattılar.Cariyenin sahibini istedi. Kırk bin dirhem akçeylekızcağızı satın aldı ve buyurdu ki:"Âlimi aşka düşüren sesiyle bir şarkı söylesin,"Sonra cariyeden sordu:"Bu makamı kimden öğrendin?""Falan kadından,"Abdullah o kadını da istedi, sonra âlimi çağırttıve sordu:"Seni divane eden o güzel cariyenin üstadını da dinlemek ister misin?""Evet, isterim,"İkinci muganniye bir şarkı söylemesini emretti.Âlim aklını kaybetmiş bir halde kendinden geçmişti.Görenler öldü zannettiler.Abdullah:"Gördünüz mü?" dedi."Biz bu adamın ölümüne sebeb olmakla günahta kaldık,"Sonra yüzüne su serpmelerini emretti.Tekrar kendine geldi.Abdullah:"Biz bu cariyenin aşkında, senin bu mertebeye eriştiğini bilmemiştik," dedi.Âlim şu cevabı verdi:"Tanrı'ya and ederim ki, sizin açıkça göremediğiniz şey, gördüklerinizden fazladır.Abdullah tekrar sordu:"Bu sesi, aşkına tutulduğun cariyeden de dinlemek ister misin?""Görüyorsun ki bu nağmeyi âşıkı olmadığım başkasından işittiğim halde başımdan neler geçti. Eğer bunu kendi sevgilimin ağzından ve dudaklarından dinleyecek olursam halim nice olur?"Abdullah ilâve etti:"Yüzünü görsen tanır mısın?"Ağladı ve dedi ki: BEYİT"Bana 'dinimi ve gönlümü götürenin kim olduğunu tanır mısın?' diye soruyorsun. Tanrı'ya yemin ederim ki cihanda ondan başkasını tanımam."Abdullah, cariyeyi dışarı getirmelerini, âşıka teslimetmelerini emretti ve ona:"Bu senindir." dedi."Allah bilir ki kendisine göz ucuyla dahi bakmadım."Âlim, Abdullah'ın ellerine ve ayaklarına kapanarakşu mealdeki rubaî okudu: RUBAÎ"Kerem ve ihsanınla işimi yoluna koydun. Beni hicran dalgalarından sahile çıkardın, yaralı gönlüme sabır getirdin, yaşlar döken gözlerime sükûn ve uyku verdin."Sonra cariyenin elinden tutarak evine yollandı.Abdullah; bir köleyle ayrıca kırk bin dirhem paragöndererek, bunların geçim düşüncesiyle hatırlarınatoz konmaması ve gönül hoşluğuyla biribirlerindenmurat almaları imkânını da temin etti. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2013 .. HİKÂYECafer oğlu Abdullah'a, Muaviye'nin hilâfet günlerindeher sene Beytümal hazinesinden bin akçe tahsisatverirlerdi. Halifelik sırası Yezid'e gelince beş binakçeye çıkardı.Yezid'i ayıplayarak dediler ki:"Bu para bütün müslümanların hakkıdır. Niçin bir adama veriyorsun?"Yezid bunlara şu cevabı verdi:"Ben bu parayı Medine'deki yoksullara veriyorum. Çünkü Abdullah, hiçbir dilek sahibinden bir şey esirgemez."Sonra Abdullah'tan gizli, bir adamı, onun ahvalinitetkik ve teftiş ettirmek üzere Medine'ye gönderdi.Abdullah'ın bir ay içinde bütün paraları sarf ettiğive borçlanmayla geçinecek bir duruma düştüğüanlaşıldı. KITA Bütün cihan, cömerdin eline geçse ne çıkar?Cihandan yüz kere fazla malı olsa yine elindedurmaz.Dervişin gönlü o hasretle niçin yaralansın?Cömerdin kesesi, yoksulun hazinesidir. HİKÂYEBağdad halifesi şevket ve ihtişam içinde giderken,delinin biri karşısına çıktı:"Ey Halife!" dedi, Dizginleri çek, ki senin methinde üç beyit söyliyeceğim.Halife, okumasını emretti.Divane methiyeyi okudu.Şiir halifenin hoşuna gitti.Deli bu hali görünce:"Bana üç akçe ver ki," dedi,"Zeytinyağı ile hurma alayım ve karnımı doyurayım.Halife, her beyit için yüz bin akçe verilmesini emretti. KITA Yoksulluk zarureti şairi mecbur kılarsa, cömertpadişaha güzelleme destanları yazması caizgörülmelidir.Öğülen kimse kerem sahibiyse, şairin her beytinecevher hazineleri bağışlasa yaraşır. HİKÂYEMervanoğlu Abdülmelik'in oğlu Süleyman'ın oğluİbrahim anlatır ki:"Hilâfetin Ümmiye oğullarından Abbasoğullarına geçtiği ve Abbasoğulları'nın, Emevîleri yakalayıp öldürdükleri sıralarda, ben Kûfe dışında ve ovaya bakan bir sarayın damında oturmuştum. Kûfe tarafından siyah renkli bayraklar belirdi. Gelen bu kalabalığın beni yakalamak istediklerini anlayıp aşağıya indim. Evinde saklanabilmek için tanıdığım hiç kimse yoktu. Büyüklerden birinin sarayı kapısına doğru yürüdüm. Yakışıklı bir adamın atına binmiş olduğunu, kölelerle hizmetçilerden bir kalabalığın da etrafını çevirmiş bulunduğunu gördüm. Selâm verdim. Bana: 'Sen kimsin? Ne istiyorsun?' diye sordu. 'Düşmanlarından kaçmış bir adamım. Senin konağına sığınmak için geldim.' deyince, beni içeriye aldı ve harem dairesine yakın bir odaya yerleştirdi. Orada kaldığım birkaç gün zarfında yiyecek ve içecekten, giyecekten hoşuma giden giden her şeyi hazırladı. Bana kim olduğumu asla sormadı. Her gün bir defa at gezintisi yapar, pek çabuk dönerdi. Bir gün bu gezintinin sebebini sordum: 'Her gün ata binip evden çıkıyorsun ve çabucak yine dönüp geliyorsun! Bu gezinti ne içindir?' Cevap verdi: 'Süleyman oğlu İbrahim, babamı öldürmüştür. Bu şehirde gizlenmiş olduğunu haber aldım. Her gün onu bulmak ve babamın öcünü almak umudu ile gidip geliyorum.' Bu sözü işitince başıma gelen felâketten şaşırdım. Meğer kaza, beni ayağımla canıma kıymak isteyenin konağına atmış. Artık canımdan bıkmıştım. Ev sahibime adını ve babasının adını sordum. Doğru söylediğini anlayınca da ona: 'Ey babayiğit,' dedim. 'Senin bende çok hakkın vardır. Bana senin düşmanını bulmak bir borç sayılır. Seni bu gidip gelmek zahmetinden kurtatayım bari; Süleymanoğlu İbrahim benim; Babanın kanını benden iste!' Ev sahibi inanmadı. 'Galiba,' dedi, 'hayatından çok usandın da bu mihnetten kurtulmak istiyorsun.' 'Hayır,' dedim. 'Allah'a yemin ederim ki öyle değil. Babanı ben öldürdüm.' Delillerini de söyleyince sözümün doğruluğuna inandı ve rengi attı, gözleri kızardı, bir zaman başını önüne eğdi, sonra bana: 'Babamın yanına çabuk gidersin, o hakkını senden alır. Ben sana aman vermişim, yanlış bir iş yapamam. Kalk hemen dışarı çık; çünkü kendime güvenim yoktur. Ola ki sana bir ziyanım dokunur.' dedi ve bin altın ihsan etti. Paraları aldım ve ayrıldım." MESNEVÎEy babayiğit; Yiğitlik öğren!Cihan erlerinden erlik öğren!İçini kin güdenlerin öcünden kurtar.Dilini kötü söyliyenleri ayıplamaktan koru.Sana kötülük yapanlara, iyilik et.Çünkü o kötülük yapan kimse, kendi ikbalini yaralamıştır.İyilik töresini san'at edinirsen, sana iyilikten başkabir şey geri dönmez. .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2013 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2013 .. HİKÂYEBir gece Mısır'da cuma namazı kılınan birmescide ateş düştü, yandı. Müslümanlar,bu ateşi hıristiyanların attığını sandılar veonlara karşılık olmak üzere, evlerine ateşsalarak yaktılar.Mısır sultanı, hıristiyanların evlerini ateşeveren bir kalabalığı yakaladı ve bir arayatopladı. Sonra bunların sayısınca kâğıtlaryazılarak üzerlerine saçılmasını emretti.Bu kâğıtların bazılarında ölüm cezası;bir kısmında el kesmek;bazısında da kamçı vurma cezası yazılıydı.Her biri eline geçen kağıtlardan aldı ve okâğıtta yazılı cezalara çarptırıldılar.Ölüm cezası yazılı bulunan kâğıtlardan biride suçlulardan bir adama isabet etmişti:"Benim ölümden korkum yoktur. Fakat bir anam var ki, benden başka kimsesi yok," diyordu. Yanında, kamçı yemeğe mahkûm olan bir suçlu hemen elindeki kağıdı ona uzattı ve onun kâğıdını kendisi aldı:"Benim anam yoktur," dedi.Bu suçluyu ötekinin yerine öldürdüler veötekini de yalnız kamçıyla dövdüler. KITA Altın ve gümüşle cömertlik yapılabilir.Fakat canı ile cömertlik yapan kimsehepsinden daha yücedir.Yârin cana ihtiyacı olduğunu anlayıncakendi hayatını onun için feda eder. HİKÂYEAsmaî der ki:"Bir kerem sahibiyle tanışmıştım. Sık sık ihsan almak ümidiyle onun kapısına giderdim. Bir gün yine uğradım, kapısına bekçi dikmişti. Bekçi, beni dostumla görüşmekten men etti. Sonra dedi ki: 'Ey Asmaî, benim seni içeri bırakmamalığımın sebebi, efendimin yoksulluğa düşmüş ve züğürtlemiş olmasındandır." Bunun üzerine ben de efendisine göstermek üzere bu beyti yazarak kapıcıya verdim: BEYİT'Kerem sahibi kapısına bekçi koyarsa, cömerdin, cimriye üstünlüğü nerede kalır?' Bir zaman sonra kapıcı geri geldi. Kâğıdın arkasına şu beyit yazılmıştı: BEYİT'Cömerdin varlığı azalınca, arayıp soranlardan gizlenmek için perde arkasına çekilir.' Kâğıtla birlikte, içinde beş yüz altın bulunan bir kese de göndermişti. Kendi kendime, 'ey Asmaî, bundan daha garip bir vak'a başından geçmemiştir, bari bu hediyeyi halife Memun'un meclisinde anlatayım,' diyerek halifenin huzuruna çıktım. Bana sordu:'Nereden geliyorsun ey Asmaî?''Arab kabîlelerinden çok cömert bir adamın yanından geliyorum.' dedim. Halife sordu: 'Kimdir o cömert?''Öyle bir adam ki,' dedim;'Beni hem ilim, hem de mal yönünden nimetlere gark etti.' Sonra kâğıdı ve keseyi yere koydum, halife keseyi görünce rengi değişti: 'Bu kese benim hazinemin mührünü taşımaktadır. O adamı çağırmak istiyorum,' dedi. Yalvarmaya başladım:'Ey müminlerin ulusu, Allah'a yemin ederim ki, senin göndereceğin adamlardan onun gönlüne bir korku girmesinden utanırım.' Memun, nedimlerinden birine emir verdi:'Asmaî ile beraber gider, hatırına hiç bir şüphe girmesine meydan vermeden halife seni istiyor dersin.' Adam huzura girince halife:'Sen, dün huzurumuzda yoksulluğundan bahis eden ve bu keseyi ihtiyacına sarf etmek üzere bizden alan değil misin? Asmaî'nin gönderdiği bir şiir beyitine nasıl bağışlıyorsun?' deyince, kerem sahibi adam:'Tanrı'ya and içerim ki,' dedi:'dün senin katında bahsettiğim yoksulluk yalan değildi. Fakat Aamaî'nin elçisini boş göndermek istemedim. Nasıl ki müminlerin halifesi de beni öyle göndermişti.' Halife bu adama daha binaltın vermelerini emretti. Asmaî:'Ey halife,' dedi.'Bu ihsanda beni de ona yoldaş et!' Asmaî'nin caizesini de bin altına tamamladılar. O cömert artık halifenin nedimleri arasına girdi." .. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.