Φ _asi_ Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2009 BOLU GELENEKLERİ a) Doğum Gelenekleri Doğum gelenekleri denildiğinde ilk olarak hamile kadının yerine getirmesi gereken sorumlulukları göz önünde tutulmalıdır. Yöremizde bu inanışlar şöyle belirlenmiştir; Hamile kadın, sahibinin haberi olmadan başkasının malına el süremez, aksi halde doğacak çocuk haramzade olacaktır. Ela gözlü evlat isteyen anne aya bakar. Hamile kadın manda kaymağı yemez, yerse çocuk vakitsiz doğar. Çocuğun adı doğduğu gün verilir. Loğusa yatağı yedi gün bekletilir. Çocuk kırk günlük olunca annesi ve akrabaları ile hamama götürülür. Bebek kırklanırken annesine gösterilmez. Eğer görürse anneyi korku basar ve hastalanır. Bebek kırklanırken suyun içine güzel olması için altın atılır, güzel kokması için de gülün yaprakları atılır. Kırk uçurmaya yakınlarına gidildiğinde bebek hediyesi yumurta verilir. Çocuğun çabuk yürümesi için bir Cuma günü iki ayağı ip ile bağlanır ve camiye götürülür. Camiden ilk çıkan erkeğe bu ip kestirilir. Buna “köstek kesme” denilir. Kız ve erkek çocuğun kundak giysileri doğumdan önce hazırlandığı için farklılık gözetilmez. Ancak kız çocukları için pembe, erkek çocukları için mavi renkli giysiler tercih edilmektedir. Doğum yapan anneye bebek görmeye gidilmektedir. Akrabalar, komşular bebek görmeye hediyeleri ile birlikte giderler, yakınları altın takarlar ve orada misafirlere loğusa şerbeti ikram edilir. Loğusa şerbeti “Nöbet Şekeri” adı verilen kırmızı renkli şekerin suda eritilmesi ile yapılmaktadır. Halk arasında “Kırk Basması, Al Basması” denilen inanış gereği loğusa kırk gün odasında yalnız bırakılmaz. Çocuğun ilk çıkan dişini gören hediye alır. Nazara karşı bebek görmeye gidenin giysisinden bir parça iplik koparılır kundağa koyulur. b ) Sünnet Gelenekleri Sünnet gelenekleri dinsel törenlerle yerine getirilmektedir. Mevlit okutulur gül suyu, lokum ikram edilir. Gelen misafirler altın veya başka bir hediye getirir. Sünnet sahibi gelenlere yemek ikram eder. Ayrıca mesire yerine geziye gidilmektedir. Ekonomik durumu iyi olanlar davul zurna ve köçek eşliğinde eğlence düzenler. c) Askerlik Uygulamaları Askere gidecek genç akraba ve tanıdıklarını ziyaret ederek vedalaşır. Yakınları asker hediyesi olarak para veya hediye verirler. Arkadaşları bir gece önce toplanarak eğlence düzenlerler. Ertesi gün davul zurna eşliğinde gönderirler. d) Evlenme Gelenekleri Evlenme geleneklerinde eskilerin büyük ölçüde terk edildiği görülmektedir. Görücü usulü ve anlaşarak evlenme yaygındır. İç güveysi denilen damat gelmesi de evlenme şekli olarak görülmektedir. Erkek evladı olmayan aileler damat alırlar. Düğünler cuma günü bir grup kadının kız görmeye gitmesiyle başlar. Düğüne başlarken “ekmek atımı” denilen gözleme dağıtma geleneği günümüzde uygulanmamaktadır. Söz kesiminde kız evinde şerbet içilir. Nişandan önce “urba” görülür yani gelinin ve damadın eşyaları takıları ve hediyelikler alınır. Düğünden bir hafta önce okuyucu gezerek herkesi düğüne davet eder, ancak artık okuyucu yerini davetiyeye bırakmıştır. Perşembe günü çeyiz asma ile düğün başlar. Çeyiz kız evinden çıkmadan önce gelinin kardeşi veya yakını sandığa oturarak bahşiş alır. Düğün süresince gelinin yanında yengeleri, damadın yanında sağdıcı bulunmaktadır. Cuma veya cumartesi akşamı kız evinde kına gecesi yapılmaktadır. Gelin kına yakılacağı zaman elini hediye almadan açmaz. Kına gecesi “yas tutma” yani gelin ağlatma geleneği vardır. Bu gecede ağır entariler bindal üç etek giyilmektedir. Takip eden gün gelin alma günüdür. Gelin alma günü de bahşiş alınmadan gelin evden çıkarılmaz. Gelin eve geldiğinde kapıdan içeriye girerken iyi geçinmeleri dileğiyle kapının eşiğine yağ bal sürdürülmektedir. Bir kolunun altına ekmek diğer kolunun altına Kuran-ı Kerim verilmektedir, ayrıca evine bağlanması amacıyla kapının eşiğine çivi çaktırılmaktadır. Resmi nikah ve imam nikahı mutlaka yapılmaktadır. Eskiden nişanda kızın bir top kumaş üzerinde yürütülmesi, gelin hamamı ve saç örülmesi gibi uygulamalar günümüzde yapılmamaktadır. Düğünden sonra büyüklere el öpmeye davetlere gidilmektedir. e) Bayram Gelenekleri Dini bayramımız olan Kurban Bayramı dini vecibelere göre kutlanmaktadır. Ramazan Bayramına üç ay kala her evde hareket başlar. Dileyen üç ay orucuna başlar veya üç gün oruç tutar. Şaban ayının on beşinden sonra temizlik başlar. Camlar silinir, çamaşırlar yıkanır Ramazana hazırlık olarak komşu bayanlar toplanıp yufka açarlar. Oruçlu olunduğu için fazla ev işi yapılmaz. Kuran okunur, mukabeleye gidilir. Ramazanda her evde özellikle Bolu’nun ünlü “kökez” içme suyundan içilmesine gayret edilmektedir, yaşlılara su taşınır. Öncelikle fakir ve dul olanlar iftar yemeğine alınır, muhtaçlara yardım edilir. Ramazanın simgesi haline gelmiş iftar topu, sahurda çalınan davul olduğu gibi bir de ramazan pidesi vardır. İftardan önce kahvaltılık çıkartılır, çorba, pilav, dolma, et yemeği, komposto, salata, tatlı yapılır. Çok eskilerde Ramazan ayında Karagöz oynatıldığı, dışarıdan gelen cambaz ve kuklaların çok rağbet gördüğü anlatılmaktadır. Kandillerde hamurdan lokma dağıtılır. Sahurda keşli cevizli makarna yenilmektedir. Bayramlarda büyükler ziyaret edilir. f) Nevruz Gelenekleri 21 Mart günü baharın gelişini kutlamak amacıyla halk gruplar halinde mesire yerlerine giderler. Bugün aynı zamanda türbeler ziyaret edilir, dilekler tutulur. Kırlarda çeşitli eğlenceler düzenlenir. Maniler söylenir, niyet çekilir, baharın ilk çiçekleri toplanır. Sabah erken kalkılır, nevruzun ilk suyu ile yıkanmak geleneği vardır ve bugün özenle giyinilir. Soğan kabuğu ile boyanmış yumurta pişirilip yenilerek bolluk ve bereket dileklerinde bulunulur. Yüksek bir tepeye ateş yakılarak baharın geldiği müjdelenir. Mudurnu ilçesinde nevruz “Hep cennet”, Göynük ilçesinde “Mart Dokuzu” gibi isimlerle anılmaktadır. g) Hıdrellez Gelenekleri 6 Mayıs Hıdrellez, Hızır ve İlyas Peygamberin yeryüzünde buluştuğu gündür. Bugün pikniğe gidilip salıncağa binilmektedir, böylece günahların atılacağına inanılmaktadır. Gece süt mayalanmadan bırakıldığında Hızır’ın geleceği ve süte dokunarak mayalanacağı düşünülmektedir. Eğer mayasız süt yoğurt olursa bir sene boyunca o yoğurttan birer parmak alınarak diğer yiyeceklere de sürülür. Kekik bitkisinin hıdrellezden sonraki günlerde toplanırsa şifalı olacağına inanılır. Genelde kutlamalar için suyun ve yeşilliğin bol olduğu bir yer tercih edilir. Bir gün önceki akşam herhangi bir gül ağacının dibine küp gömülmekte ve sabah manilerle açılmaktadır. O gün hiçbir tarla, bahçe işi yapılmaz. Ev isteyenler evlerinin bahçesine ev, bebek isteyenler bezden bebekler yaparlar. Ateş yakılıp üstünden atlanır. h) İnanışlar Cuma günü ev işi yapılmaz. Salı günü yeni bir elişine başlanılmaz. Ayın başında ekin ekilmez. Kadın hasta olduğunda sandığını açmaz, turşuya el değmez, turşu bozulur. Kırkı çıkmamış bebeği görmeye gitmez, bebek sarılık olur. İki bayram arası düğün olmaz. Güneş tutulurken namaz kılınır, ay tutulurken silah atılır. Kara kedi uğursuzluk sayılır. Köpek uluması hayra yorulmaz. Baykuşun bir evin bacasına konması ve ötmesi o evden ölü çıkacağına işarettir. Kazak başlarken lastik örgü yarım bırakılırsa iş üremez. Üzerine kuş pislemesi talihin açılacağına işarettir. Gece dışarıya çöp atılmaz, cin çarpar. Gece sakız çiğnenmez, ölü eti çiğnenir. Kapı eşiğine oturan iftiraya uğrar. Kız istemeye giderken hayırlı olması için perşembe akşamı tercih edilir. Önce sağ ayakkabı giyilir. i) Ahilik Kültürü Yüzyıllarca Türk Esnaf Birliğini ve ekonomisini düzenleyen Ahilik Kuruluşu Mudurnu ilçemizde yaşatılmıştır. Ahi sözcüğü Arapçada kardeşim anlamına gelmektedir. Bir başka olasılıkla “akı”, birbirini kardeş sayan ahilerde bu biçimi almıştır ve Türkçede eli açık, cömert, konuksever ile eş anlamlıdır. Ahilerin kurdukları teşkilat bugünkü esnaf odaları, ticaret odaları, sendikalar gibi kuruluşların görevini üstlenmiştir. Ahlak ile sanatın ahenkli bir bileşimi olan Ahilik, toplumun ayakta kalabilmesi için gerekli olan sosyal adalet ve ahlakın yerleşmesinde büyük katkısı olan bir yaşam biçimidir. Mudurnu’ da ahiliğin çok eski bir geçmişi vardır.14.yy.da Anadolu’yu dolaşan ünlü seyyah İbn-i Batuta Mudurnu’daki ahi tekkelerinden ve onların misafirperverliklerinden övgüyle bahseder. Ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi kitabında; Mudurnu’da çok canlı bir ticari hayatın var olduğunu, özellikle iğne imalatının en gelişmiş şekliyle yapılarak, buradan her yere gönderildiğini yazar. Mudurnu’ da her hafta Cuma günü Orta Çarşıda namazdan önce esnaf duası yapılmaktadır. Her yıl Ekim ayının ilk haftasında “Ahilik Kültürü Haftası” düzenlenmekte, çeşitli etkinliklerle beraber şed kuşatma töreni yapılmaktadır. j) Seyirlik Oyunlar Çok eskilerde özellikle ramazan ayında iftardan sonra hayal perdeleri kurulup, Karagöz, Kukla gösterilerinin yapıldığı söylenmektedir. Ancak İlimizde bu işi yapan ustalara rastlanılmamıştır. Gösteri için başka illerden gelmişlerdir. Kına gecelerinde ve düğünlerde köy seyirlik oyunları sergilenmektedir. Bu oyunlar arap oyunu, şimşelek gelin, ördek, deve oyunu, yüzük saklama, kız kaçırma, damat kaçırmadır. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.