Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Burası önemli değil. Benim iddiam da o değil. Bir peygamber, kendisine yanıtı zor sorular soranları kafir ilan edince, o peygamberin fanatik bağlıları o kafirlere ne yapacaklarını çok iyi bilirler. Tanrıları kafirler diye akla gelmedik işkenceler yapacağını söylüyor, kulları niye geri dursun ki? Evet, aynen böyle yapıyoruz ve apaçık görüyoruz ki Kurân insan sözü. Tanrı sözü olduğunu iddia eden kandırmacalara inanmıyoruz... Sayın demirefe inançlı olmakla inançsız olmak arasındaki yaşamı temellendirme felsefeleri arasındaki mahiyetin değerini ölçecek bir kıstasınız teraziniz var mı?İnaçsızsızlığı temel alan bir felesefenin inanc düşüncesi karşısındaki üstün olan özelliklerini kendi inancınız dışında hangi kendinizi dayandırdığınız ve bilimsel geçerliliği olan bir yasayla açıklayabilirsiniz?İnançsızlık inançlı olmaya nazaran daha makbuldür şeklinde bir ilke ortaya koyabilir misiniz ya da bu düşünce mahiyetinde inançsızlığın üstünlüğünü,artılarını,faydalarını kanıtlayan hangi bilimsel yasaya dayanıyorsunuz?İnanç ve inançsız olmanın birbirine göre değer farklılığı kişisel algılama yapısına bağlı değil midir?İnanmıyor olmamanızın dayandığı ölçüt bütün insanlık için aynı değerde olan, aynı algılanması gereken dış gerçekliğe ait olan kişisel yargıları barındırmayan bir ölçüt müdür? Bilimin somut inceleme alanının dışında kalan inanç hakkında bilimsel kıstaslara dayanarak kesin yargılar ortaya koymak bilimin özüyle ne kadar örtüşüyor aşikardır.Siz bilimin söylediği yargıları mı söylüyorsunuz yoksa söylediklerinize bilimi paravan yapıp bilimsellik havası katıp kendi algılamanızı mı aktarıyorsunuz?Kuran insan sözüdür(!) şeklindeki bir yargının gerçeklik dayanağı somut mudur soyut mudur yoksa bir algılamanın ürünü müdür?Din kandırmacıdır yargısına ulaşmak ve inanmıyorum demek başka bir inanç değil de nedir? MUHABBETLE... Alıntı
Φ BookLess Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Inanc / Inancsizlik baglaminda kucuk bir karsilastirma. - Biz inancsizlar bizim gibi dusunmeyenleri YAKALADIGIMIZ yerde oldurmekle YUKUMLU degiliz. - Kurana inananlar bununla yukumludur. Onlari ( kimse !!!) yakaladiklari yerde oldurmekle emrolunmuslardir. - Bizler herhangi bir SEY e tapinmak zorunda degiliz , kendimizi herhangi bisey icin zorlamayiz. Ornegin sari sicakta 15-16 saat ac susuz kalarak , kendimizi bir yudum sudan bile mahrum ederek ibadet etmeyiz. Diyet gerekirse bunu bilimin ongordugu sekilde yapariz. - Kurana inananlar , bir SEY e gunden bilmem kac defa tapinmak zorundalardir. Tapinirken habire tekrar yaparlar. Fatiha suresini tekrarlamazlar yada yanlis okurlar ise , tapinmalari bosa gider. Bilmem kac saat ac susuz kalarak tapindiklarini sanarlar , ac kalinca Allah larinin memnun olacagini sanirlar. Hic yeri yokken , bikac gun icerisinde sayisiz hayvani keserek Allahlarini mutlu etmeye calisirlar. - Bizler omrumuzde gidip te bir KARA TAS in etrafinda suursuzca donup durmayiz. - Sizler oralara gider donersiniz. Ama gercekte neden karatas in etrafinda dondugunu bilen de yoktur. - Bizler abdestimiz bozuldu mu , kacti mi , kaldi mi evhamlari yasamayiz. - Sizler bunu her saniye dusunup durmak zorundasinizdir. Bir abdestle 3 namaz kilmaya calisan adamin karin agrilarini dusunun bir. Bide evhamini. Acabe kacti mi. Kaldi mi... - 1.500 sene once yasamis bir bedevi nin her sozunu dogru olarak kabul etmek zorunda degiliz. Bilme inaniriz. Onu takip ederiz. Bilmin kendisini yalanlama cabalari ve dogruya ulasma cabalari ve degisimleri bizi mutlu eder. - Sizler o Col Bedevisinin AKIL ve MANTIK tan uzak tum sozlerini BILE kabul edip hayatinizi ona gore duzenlemeye calisirsiniz. Onun cinsel iliski sirasini bile duzenleyen kitaba KUTSAL KITAP diyerek taparsiniz. - Bizler CIHAD denen mezalime inanmayiz. Reddederiz. Insanlik ve CAGDISIDIR deriz. - Sizler CIHAD la emnrolunmussunuzdur. Talan da yaparsiniz. Adam da kesersiniz. Kitabinizda var. - Bizler KOLELIK ve CARIYELIK gibi insanlik disi olgulari reddederiz... - Sizler kitabinizda yasaklanmadigi icin , kabul edersiniz. Ama medeni kanunlar musaade etmedigi icin tirsar yapamaz siniz. Boyle kitap olacagina... Kitapsiz olmak bir erdemdir. Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Burası önemli değil. Benim iddiam da o değil. Bir peygamber, kendisine yanıtı zor sorular soranları kafir ilan edince, o peygamberin fanatik bağlıları o kafirlere ne yapacaklarını çok iyi bilirler. Tanrıları kafirler diye akla gelmedik işkenceler yapacağını söylüyor, kulları niye geri dursun ki? Sayın Demirefe Bunu açıkladım ama iyi okumadan cevaplamışsınız. Zor sorular peygambere değil, başkalarına soruluyorsa alacakları cevap doğru olmayabiliyor deniyor. Doğru yanıtlar Allah'a sorulurak alınabilir deniyor. Kimseyi kafir de ilan etmiyor. Daha önce soruları Allah yerine başkalarına soru soranların, yanlış cevaplar aldığını ve bu yanlış cevapları doğru zannetmeleri sonucunda inkarcılığı seçtiklerini söylüyor. Eskiden geçen bir olaydan örnek veriyor. Bunlar şimdi kafirdir vurun öldürün demiyor. Eğer Allah ölümden sonra dirimde azap çektirecekse, Allah'a ve ölüm sonrasına inanmayanların endişe etmesine gerek yok, nasılsa inanmıyorlar. Eğer içlerinde böyle bir şüphe varsa zaten inanıyorlar demek. İnanıyorlarsa da kurallar ortada. Kulların da işkence yapacağı falan yok. Tevbe suresinde anlatılanların hepsi, savaş durumunda Müslümanlara saldırıp, öldürmek isteyen kişilere karşı yapılacak, meşru müdafaa hakkını söylüyor(Bugün sizin evinize girip, size saldıran, şilah tutan birisine karşı meşru müdafaa hakkınız olduğu gibi). En ufak saldırganlıktan vazgeçme, yaptığının yanlış olduğunu anlama durumunda meşru müdafaa hakkını ortadan kaldırıyor ve bir şey yapılmamasını söylüyor. Her gördüğünüz müşriği ve kafiri sebepsiz her gördüğünüz yerde tutun öldürün demiyor. Evet, aynen böyle yapıyoruz ve apaçık görüyoruz ki Kurân insan sözü. Tanrı sözü olduğunu iddia eden kandırmacalara inanmıyoruz... Kuran'ın özelliği üç bölümden oluşmasıdır. Bir bölümü Kuran indirilirken sorulan günlük yaşama dair dini soruların cevabıdır. Bu sorular insani sorular olduğundan, cevapları da aynı basitlikte günlük olaylarda uyulması gereken durumlar hakkındadır. İkinci bölüm ise eski dini olayların tarihini anlatır, örnekler verir. Üçüncü bölüm en önemli Allah'ın varlık nedeni, insanları neden yarattığı gibi temel konuları anlatır. Bu sebepten Kuran ilgili bölümüne göre çok basit veya çok karmaşık olabilir. Basit olanları, insan sözü olarak algılayabilir, tanrı olsa bu derece basit şeyleri yüce bir kitapta yazmış olabilir mi diye şüpheye düşersiniz. Ama bu cevaplar basit durumlar için verilmiştir. Tarihi olayları eski tarihi anlatımlarla karşılaştırıp yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama Kuran'ın iddiası eski olaylarda anlatılan şekliyle değil de, Kuran'da anlatıldığı şekliyle gerçekleştiğidir. Genel yaratılışla ilgili durumlar ise daha karmaşıktır. Üzerinde çok düşünmek gerekir. Sevgiler, saygılar. 4 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Doğru yanıtlar Allah'a sorulurak alınabilir Yaşar Nuri okuyucusu olduğunuz belli oluyor. Kendisi İslam dinini şirin gösterebilmek için akla hayale gelmeyecek eğip bükmelere başvuran bir yazardır. Sözkonusu ayeti böyle anlamak demek, elini sırtından dolaştırıp, koltuk altından geçirip kulağını göstermek gibidir. Bu kadar zorlama yorumlara kesinlikle prim veremem. O zaman her türlü yoruma açık kalmayacak hiç bir iki çift söz kalmaz yeryüzünde... Bu kadar zorlamalı yorumlara kendini inandırmak ancak "bu kitap kesin doğru. Ne yapılıp edilecek, doğru gösterilecek" tarzı bir saplantı ile olası olabilir. Başka yolu yoktur. Bu tarz yorumlara göre "hırsızın elini kesin" demek, "hırsızın elini hırsızlıktan kesin, yani hırsızlık yapmasını önleyin" demekmiş! E bunu biz de biliyoruz, bunu tanrının söylemesine ne gerek var da? Biz de önlemeye çalışırız. Ama olmadı, önleyemedik. O zaman ne ceza vereceğiz? Söylenmesi gereken bu. Böyle bir mantık dışı durum olamayacağına göre, elini kesin derken verilen cezayı belirtiyor. Bunun başka yorumu yapılırsa, dünyada yanlış yorumlanmayacak tek bir söz kalmaz. Düşünebiliyor musunuz? Yargıç kararını veriyor: "Yasa sanığın beş yıl hapsini öngörüyor. Ama burada dediği yıl, vakit geçmediği için can sıkıntısından bir günü bir yıl hükmüne geçen evde tek başına oturma cezasıdır. Dolayısıyla sanığı beş gün evde yalnız kalmaya mahkum ediyorum!" Dolayısıyla: kafirdir vurun öldürün demiyor.deseniz de, hem de kaç yerde, bal gibi, buz gibi de diyor. Müsadenizle biz de okuyoruz ama eğri otursak bile doğru okuyoruz. Ha, diyorlar ki inanmıyorsan niye okuyorsun? Çünkü inanmamakla kurtulamıyoruz. Sürekli inanmaya zorlanıyoruz. Biz de inanmamız gerektiğini söyledikleri bu şey de neyin nesiymiş deyip mecburen bakıyoruz. "Mahalle baskısı" yani anlayacağınız. Tevbe suresinde anlatılanların hepsi, savaş durumunda Müslümanlara saldırıp, öldürmek isteyen kişilere karşı yapılacak, meşru müdafaa hakkını söylüyor Bu da son derece aşırı bir zorlama ve bükme. Kurânın tüm anlamı, ulaşılabilen her yerdeki her insana İslamı teklif etmek ve kabul etmezse savaşmak üzerine kuruludur. Bunu her yerini eğseniz bükseniz yine değiştiremezsiniz ve (en azından bana) yutturamazsınız. Ha, yeryüzünde savaş olmayacak mı? Tabii olacak, olmaz olur mu? Ama din için değil... Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Sayın instantkarma.Sizin; determinizm eleştirisi yapmanız veya kaosu anlatmanız,olayı çözmüyor, ( benim açımdan) ve bilimin yöntemi determinizmden, bahsettiğinizi (yöntem) yazıyorsunuz,şimdi hem,determinizmden bahsedip,hemde kaosu savunmak,zannedersem çelişki oluyor,malumunuz, kaos; determinizmi rafa kaldırır. Yöntem konusunda bilmediğimiz başka bir öneriniz var mı ? Merak ettim. Şimdi olay şu; Kuran, evrenin yaratıldığını en detaylı şekilde, en çok ayetle ortaya koyan kitaptır. Üstelik Kuran, evrenin nasıl yaratıldığının ötesinde Big Bang’e de işaret eder. Kuran, Big Bang bilimsel olarak ortaya konmadan önce, Big Bang’i böylesine tarif eden Dünya’daki tek kitaptır. Bu sizin iddianız. Şeriat Sınır Tanımaz başlığı altında bu iddiayı her yönüyle incelemiş ve böyle bir kesinlik olmadığını ortaya koymuştum. Sonuçta; siz nasıl inanırsanız inanabilirsiniz ve ,olasılık,yaklaşıklık,dediğiniz teorileri ve kelebek etkisini benim anlattığımdan farklı bir anlayışla,anlayıp yorumlamışsınız,en basiti kelebek etkisinin (bilimsel veri) determinizm anlayışının getirdiği neden,sonuç ilişkisini yaraladığından Dünyamızda, mücizeler olur kanıtının bilimsel verisidir (kelebek etkisi) ve "MÜCİZE VARDIR" üstelik bilimde bunu ciddi,ciddi tartışmaktadır. Öyle kanıtlanmış bir şey yok ortada. Bu da sizin yorumunuz. Saygı duyarım. Tartışanlar kimmiş bilimsel çevrelerde, lütfen bana kanıt gösterebilirmisiniz. Takyon veya takyonlar, aynı zamanda, 5.BOYUT olarak, evrenimizi anlamlandıranın BİLİNÇ/RUH ve din terminolojisinde MELEKler olarak adlandırılan varlıkların "BOYUTUDUR" ve artık BİLİMSEL olarak açıklanabilir hale gelmektedirler. Keza bu da size ait bir yorum. Hangi bilim adamının, fizikçinin böyle bir açıklaması var, bana gösterebilirmisiniz * 3 Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın.(Diyanet) Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın.(Y.N.Öztürk) Kime sormayın ? Peygambere mi ? Başkasına mı ? Allaha mı ? Eğer Kur'an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Diyanet) Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır.(Y.N.Öztürk) Kim tarafından açıklanacak ? Peygamber mi ? Kuran mı ? Allah mı ? Orada anlatılmak istenen, Kuran'ın indirildiği dönemde sorulacak soruların, başkaları yerine Allah'a sorulduğu takdirde Kuran aracılığıyla doğru olarak cevaplanacağı, doğru cevabın Kuran'da olduğu. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. (Diyanet) Kimleri ? Soru soranları mı bağışlamıştır ? Allah onlardan vazgeçmiştir.(Y.N.Öztürk) Kimlerden, nelerden vazgeçmiştir. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu. (Diyanet) Sizden önceki bir toplum da onları sormuştu; sonra tutup hepsini inkâr ettiler.(Y.N.Öztürk) Ne tür şeyleri, kime sormuşlar ? Neyi inkar etmişler ? Hepsi Ne? Sordukları soru mu ? Kuran mı ? Burada kafir diye bir söz geçmez. Burada önceki toplumun onları sorduğunu, sonradan da sormuş olduğunu inkar ettiğini söyler. Burada kullanılan kafir Allah'ı inkar eden manasında değildir. Sorduğunu inkar eden manasındadır. Soruyu sordukları yer Allah değildir ki Allah onları pişman etsin Pişman olan kendileridir. Kuran'da anlamadıkları noktaları, Kuran'dan başka yerlerde cevaplamaya çalıştıkları için doğruya ulaşamamışlar ve pişman olmuşlar. Aradığınız doğrular sadece Kuran'la cevaplanır, bu soruları başkalarına soracağınıza Kuran'da arayın, cevapları Kuran'dan bekleyin diye öğüt verilmektedir. Yoksa benim anlatmak istediğimden farklı, yanlış sonuçlar alırsınız diyor. Yani, Patates Soğancı, bu kadar kıvırma ancak Arap dansözlerde olur. Önce, 'inkar edenler soru sorduklarını inkar etmişler' diyin.Sonra ağız değiştirip, 'Kuran'dan başka yerlerde cevaplamaya çalıştıkları için doğruya ulaşamamışlar ve pişman olmuşlar.Yoksa benim anlatmak istediğimden farklı, yanlış sonuçlar alırsınız diyor.' diyin. En sonunda da bilgiç bir tavırla akıl verin. Ben size kelimelerin çeşitli anlamlara sahip olduğunu, anlamak isterseniz anlayacağınızı, anlamamak isterseniz bunun da mümkün olduğunu söylüyorum. Türkçemizde de bunun gibi bir sürü kelime vardır. Anlamak isteyen bunu hemen anlar. Anlamaya niyeti olmayan diğer anlamıyla anlamaya devam eder. Kuran'ı anlamaya çalışın diyorum. Yanlış anlamaya çalışmayın diyorum. Üstelik, sizin anlattıklarınız Yaşar Nuri yorumu dahi değil sadece sizin yorumunuz, öyle değil yani. Benim bu ayetlerden anladığım da şu: İman edenlere deniyor ki, sakın ha Kuran tamamen indirildikten sonra ondaki bazı konular hakkında kafanızda sorular üretmeyin Peygambere de sormayın ama indirilirken sorabilirsiniz çünkü o sorulara göre çelişkiler fark edilip yeni ayetler yazılabilir. Kuran tamamlandıktan sonra sorarsanız ayet yazılamayacağından soru yanıtsız kalır ve bu sizi inkara götürür, çünkü daha önce soran, eleştiren toplumlarda de böyle olmuştur. Onun için, Kuran tamamlandıktan sonra zinhar, ne peygambere, ne başkasına ne de kendi kendinize bu tür eleştirel sorular sormayın, kaldı ki; peygamber açıklasa bile bu sizi üzecek külfetler, ek yaptırımlar getirir. Bu seferlik sizi affettim ama bir daha sorarsanız ahirette cezası büyük olur diyor, tehdit ediyor. 3 Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Sayın Demirefe Ben tüm yorumları okurum. Yaşar Nuri de bunlardan biridir. Benim gözümde Yaşar Nuri'nin diğerlerine göre hiç bir üstünlüğü yoktur. Size daha önce yazdıklarımı iyi okursanız Yaşar Nuri'nin beni bir kaşık suda boğacağını anlarsınız. Yaşar Nuri hemen hiç bir görüşüme katılmayacaktır. Sizi yanıltan Sayın Süheyla'nın mesajındaki; diyanet mealine göre kafir yazılan kısmın, Yaşar Nuri mealinde inkar eden olarak yazıldığını söylemiş olmam olmalı. Ben mesajlarımda hep size Kuran'ı kendi anladığınız şekilde yorumlamanızı, herkesin bu kitaptan yorumunun da farklı olacağını defalarca söylemiştim. Kuran'ın sizin istediğiniz gibi herkesin tek tip anlaması gereken bir kitap olmadığını söylüyorum. Bu yüzden de Yaşar Nuri de dahil kimsenin yorumunu baz almayın, kendi okuduğunuzdan çıkardığınız anlama inanın diyorum. Sizin karşınızdakini bir sınıfa oturtma, kalıba sokma, hatta tüm müslümanları da bir örnek görme gereksiniminde olduğunuzu hissettim. Ne yazık ki Şeriatçılar, tarikatçılar, diyanet, meshepler gibi kalıplara sokmak isteyenler de olsa, her müslümanın inancı farklıdır. Kitabı başkalarının yorumuyla anlayanlar için bu sınıflamalardan bahsedilebilir. Ben okuduğumda, Kuran'da bundan başka bir anlam göremiyorum. Hatta sizin anladığınız şekilde anlayabilmek için, çok zorlama gerekeceğini düşünüyorum. Bu şuna benzer, annenizin bir konuda ne demek istediğini çok iyi anlarsınız. Onun iyi bir insan olduğunu biliyorsanız, asla kötü bir şey demiyeceğini bilirsiniz. Onu sizin kadar iyi tanımayan, ya da onu kötü göstermek isteyen biri, sizin çok iyi niyetli bulduğunuz bu konuşmayı, çok kötü olarak görebilir, gösterebilir. Çünkü burada önemli olan niyet ve ne kadar iyi tanıdığınızdır. Kuran da tıpkı buna benzer. Ben size mahalle baskısı mı yapıyorum Sakin bir dille Kuran'dan benim ne anladığımı, siz de bana ne anladığınızı anlatıyorsunuz. İslamı kullanarak müslüman olduğunu iddia edip, yapılan her türlü baskı ve yanlışlığa sizden daha fazla karşıyım ve mesajlarımın başından beri yaptıkları kötülüklerden bahsediyorum size. Dini kullanan tüm siyasi partilere, tarikatlara, vakıflara, karşıyım. Müslüman olduğunu iddia edenlerin, şahsen binde 999'u ile aynı fikirde değilim. Size baskı yapanlar o 999. Ben kendi adıma Kuran'ın hiç bir yerinde baskı görmüyorum. Ama kendini koruma hakkı görüyorum. Bu benim anladığım. Eğer siz okuduğunuzda illa böyle görüyorsanız ve böyle inanmak istiyorsanız, size de saygım sonsuz(yakaladığım yerde öldürmüyorum, elinizi sıkıyorum merak etmeyin ). Saygılar, sevgiler. 3 Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Sayın instantkarma Üstelik, sizin anlattıklarınız Yaşar Nuri yorumu dahi değil sadece sizin yorumunuz, öyle değil yani. Benim bu ayetlerden anladığım da şu: İman edenlere deniyor ki, sakın ha Kuran tamamen indirildikten sonra ondaki bazı konular hakkında kafanızda sorular üretmeyin Peygambere de sormayın ama indirilirken sorabilirsiniz çünkü o sorulara göre çelişkiler fark edilip yeni ayetler yazılabilir. Kuran tamamlandıktan sonra sorarsanız ayet yazılamayacağından soru yanıtsız kalır ve bu sizi inkara götürür, çünkü daha önce soran, eleştiren toplumlarda de böyle olmuştur. Onun için, Kuran tamamlandıktan sonra zinhar, ne peygambere, ne başkasına ne de kendi kendinize bu tür eleştirel sorular sormayın, kaldı ki; peygamber açıklasa bile bu sizi üzecek külfetler, ek yaptırımlar getirir. Bu seferlik sizi affettim ama bir daha sorarsanız ahirette cezası büyük olur diyor, tehdit ediyor. Yaşar Nuri'nin yorumu değil tabi ki. Tamamen benim fikrim, Kuran'ı kendim okur, ne anlarsam kendim anlarım. Kulaklarım başkalarına kapalıdır. Kuran'ın da istediği aracısız olarak herkesin Kuran'ı okuması ve anlaması. Sizin bu anladığınıza ise saygı duyuyor, ama katılmıyorum. Ne anladığımı ise daha önce anlattığımdan tekrarlamayı gereksiz görüyorum. Saygılar, sevgiler. 3 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 inanmıyorum demek başka bir inanç değil de nedir? Sayın Fuzuli, ben sürekli bunu savunuyorum. İnançsızlık diye bir şey yoktur. Bu göreli bir söylemdir. Belli bir konuya karşı olan tavrı belirler. Genel tavır olarak "inançsız" diye bir kavram yoktur. Hatta bunca karşıtlığıma rağmen, "müslüman" kimliğini bile reddetme gereği duymadığımı çok kere belirttim. Ancak bunun, adımın demir olmasından bence hiç farkı yoktur. Bir adım olması gerek ve bakır da olabilirken demir olmuş. Bu kadar zayıf bir bağlam olarak görüyor, ama reddetme gereği duymuyorum. "Kurân insan sözüdür" diyen bir "müslüman" olur mu? Bence olur... "Tırnak içinde" derler, ellerini kaldırıp ikişer parmakları ile havaya tırnak çizerler ya, işte öyle "tırnak içinde" "müslüman" olur diyorum. Hiç bir şey kimsenin tekelinde değildir, insanlık toplam kültürüdür. Bazı itirazlarla karşılaşıyorum. "İnançları eleştiriyor, sonra (şehit) diyorsun. Ne bileyim (yemin ederim) diyorsun. Bu nasıl oluyor?" diye soruyorlar. Kardeşim bu kavramların patentini mi aldınız? Niye benden esirgiyorsunuz? Bir tanrı dili, bir din dili yoktur. Kimse bu sözcüklerin patentini kendine tescillememiştir. Bu sözcükler insanlık kültürü ürünleridir. Bir kültürel evrim içinde harmanlanarak gelişmişlerdir ve kimsenin malı değillerdir. Sonuç olarak, kişisel bir bazda din inancına itirazım olmadığını her fırsatta dile getirmişimdir. Birisi bana inancını mutlak, değişmez, doğrudan tanrıdan alınmış ve aktarılmış olarak sunmuyor, inandığı, peygamber dediği kişinin gerçeğe ulaşma çabası olarak sunuyorsa bu inancına saygı duyarım. Benim inancıma göre o peygamber olarak inanılan kişi gerçeğin yakınından bile geçememiştir, o ayrı. O da benim kişisel inancım... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Yani şimdi ben ılımlı İslama ve reformist düşüncelere, Kurânı yeniden yorumlamaya ve fazlasıyla zorlayarak da olsa eğip bükerek çağdaş değerlere uyumlu hale getirme düşüncelerine bir parça yumuşak da bakabilirim ama, kazın ayağı öyle gitmiyor. Yani yeter ki çağdaş ve insancıl bir modern görünüme kavuşturulsun diyeceğim ama, çekincelerim var. Bir kere taraftar toplamak için hep böyle işe başlanır. "Hoşgörü"yü dilinden düşürmeyenlerin sonra işleri nerelere getirdiklerini ibretle görüyoruz. Bu din denilen cin, şişede durduğu gibi durmuyor. Çıkardın mı, tepene çıkıyor. İyisi mi, herkesin kendi cini, pardon dini, kendi şişesinde dursun, kendine saklasın. Çünkü soyut, çünkü mantık ölçülerini dinlemiyor. Bir kez taraftarını artırdı mı, hemen baskıcı, despot bir karaktere bürünüyor. Çünkü doğasında var. Çünkü her şeye gücü yeten, kahhar bir tanrı varsayımına dayalı. Bu varsayımdan demokrasi çıkması olasılığı yok. Tanrının sopası olmadığına göre, sopayı vekilleri, yeryüzündeki gölgeleri ele alacaklar elbette. Bu dinin doğasında olan ve kaçınılmaz bir sonuçtur. Soyut verilere dayanarak karşıtlarını münafıklık, kafirlik ile suçlamak kadar kolay ve kestirme, dolayısıyla tehlikeli bir yol daha bulunamamıştır. Karşıtlarını harcamanın en kestirme yoludur. Prim verilmesi demek, kaosun ta kendisi demektir... Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Yani şimdi ben ılımlı İslama ve reformist düşüncelere, Kurânı yeniden yorumlamaya ve fazlasıyla zorlayarak da olsa eğip bükerek çağdaş değerlere uyumlu hale getirme düşüncelerine bir parça yumuşak da bakabilirim ama, kazın ayağı öyle gitmiyor. Yani yeter ki çağdaş ve insancıl bir modern görünüme kavuşturulsun diyeceğim ama, çekincelerim var. Sayın Demirefe Ben dünyada eğilip bükülmelere dirençli bir sistem bilmiyorum. Sizin de buna bir örnek gösterebileceğinizi sanmıyorum. Her sistem değişimlere açıktır. İslam da ilk çıktığı halde değildir ve değişime devam edecektir. Zaten yanlış olan değişmez sabit bir İslam anlayışıdır. Demokrasi de değişir. Bazen çağdaş olur, bazense felakete sürükler. Şu an Türkiye'deki de beğenseniz de beğenmeseniz de demokrasidir. Açıkları ve gittiği yer ortadadır. Demokrasi de, İslam da çok kötü noktalara götürülebilir. Hatta bugünkü Türkiye'nin durumunu; hem demokrasinin, hem de İslam'ın kötüye gidişi konusunda ortak bir kaderin paylaşımı olarak görüyorum. Sistemler kötü amaçlarla ortaya çıkmaz, yoksa başlamadan biter. Hep arkasında iyi niyet vardır. Ancak uygulamalar durumu kötüye götürür. Çünkü aslında kötülük insanların içindedir ve o sistemi ele geçirmeye çalışır. Atatürk getirdiği laikliğin, bugünkü her partinin kendi anlayışı için ayrı anlamda algılanarak savunacağını öngörmemiştir herhalde. En kesin olduğunu düşündüğünüz tanımlamalar bile, bir başkası için mutlak değildir. Bir kere taraftar toplamak için hep böyle işe başlanır. "Hoşgörü"yü dilinden düşürmeyenlerin sonra işleri nerelere getirdiklerini ibretle görüyoruz. Bu din denilen cin, şişede durduğu gibi durmuyor. Çıkardın mı, tepene çıkıyor. İyisi mi, herkesin kendi cini, pardon dini, kendi şişesinde dursun, kendine saklasın. Çünkü soyut, çünkü mantık ölçülerini dinlemiyor. Bir kez taraftarını artırdı mı, hemen baskıcı, despot bir karaktere bürünüyor. Çünkü doğasında var. Çünkü her şeye gücü yeten, kahhar bir tanrı varsayımına dayalı. Bu varsayımdan demokrasi çıkması olasılığı yok. Tanrının sopası olmadığına göre, sopayı vekilleri, yeryüzündeki gölgeleri ele alacaklar elbette. Bu dinin doğasında olan ve kaçınılmaz bir sonuçtur. Soyut verilere dayanarak karşıtlarını münafıklık, kafirlik ile suçlamak kadar kolay ve kestirme, dolayısıyla tehlikeli bir yol daha bulunamamıştır. Karşıtlarını harcamanın en kestirme yoludur. Prim verilmesi demek, kaosun ta kendisi demektir... İnsanın doğası bozuk olduktan sonra, her sistemi bozar. Her sistem insanın tepesine çıkabilir. Durum böyle diye tüm sistemleri ortadan kaldıramayız. Tek sistem üzerinde de diretemeyiz. Çünkü alternatifleri ortadan kaldırmamak gerekir. Mantık ölçüleri içinde hareket eden sistemlerden, masonlar, kapitalistler, naziler, emperyalistler, faşistler, komunistler, meteryalistler çıkmıştır. Din de belli bir mantığa(iyiliğe) uygun değerlendirildiğinde, bu temel ilkenin korunumuyla iyi bir sistem haline gelir. Dinin aslında avatajlı yanı, insanların kuralları içinde hissetmesidir. Etrafta kimse yokken de, bu kurallara uymayı sürdürür. Kurallar iyiliğe yönelik olsun yeter. Oysa din dışı sistemlerin açığını bulan bir kişinin önünde engel kalmaz. İçsel bir yaptırımı yoktur çünkü. Önemli olan tanrının yeryüzünde vekili olmadığının anlaşılması, sadece mesajlarını ileten elçilerin olduğunun görülmesidir. Mesajcı mesajcıdır. Daha ötesi değil. Tüm sistemler karşıtlarını çeşitli kalıplara sokup yargılar, suçlar. Dolayısıyla bu tehlikeli yol tüm sistemlerde vardır. Kaos her zaman her sistemde olşur, dinde de, demokraside de. Önemli olan Kaosun kontrolüdür. Belli bir zümreyi gözetmesinin önlenmesidir. Demokrasi, antidemokratik rejimleri hedef alır ve sistemini yaymak ister. Din de böyledir. Sistemini yaymaya çalışır. Din olsun, demokrasi olsun eğer bunu şiddet, zorlama yolu ile yapmaya kalkarsa tehlike haline gelir. Prim verilmemesi gereken sistemler değil, bu şiddet ve zorlayıcı anlayıştır. 2 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Ben dünyada eğilip bükülmelere dirençli bir sistem bilmiyorum. Soyut, kanıtsız, dogmalara dayanan din ile, bilime, akla, somut kanıtlara dayanan sistemleri bir tutamazsınız. Soyutlukları sonsuz sınırlar içinde eğip bükebilirsiniz. Ben iddialarını kanıtlamakta çaresiz kalıp "tanrı sonsuz güçlü değil mi, öyle olmasını diler, olur" deyip işin içinden çıkanları çok gördüm. Bir faşizmin ve komünizmin olmayacak konuları oldurmaya çalışmalarının ne kadar kısa sürdüğüne bakın, bir de dinlerin. Somut sistemler eğip bükmede çok uzun sürelerde başarılı olamazlar. Somut veriler karşısında çabuk çökerler. Ama somut veriler ne kadar somut olurlarsa olsunlar, soyuta işleyemezler. Soyutta huriler, ölümsüzlük, içkiler, zevkler vaadeden ve yine soyutta korkunç azaplarla korkutan din, her zaman prim kazanmayı başarmaktadır. Bunlar soyut oldukları için olmadıklarını kanıtlayamıyorsunuz da... İnanç mı inanç, inanıyor. Cennette yüzyirmi huri verilecek diye bombayı beline sarıp patlatıyor. Yapacak bir şey yok. Ama ırkının üstünlüğüne inanan bir faşisti bir kaç bilimsel veri ve realite, kendine getiriverir. Eğer sözü politikaya getireceksek, demokrasi için laisizm ilk ve en elzem şarttır... Alıntı
Φ gokfm Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 bula bula bu konularmi kaldi TÜRKIYE CUMHURIYETINDE YASALARA GÖRE MIRAS TAKSIMI YAPILIYOR MIRASTA HAKSIZLIGAMI UGRADIN KARDESIM Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Soyut, kanıtsız, dogmalara dayanan din ile, bilime, akla, somut kanıtlara dayanan sistemleri bir tutamazsınız. Soyutlukları sonsuz sınırlar içinde eğip bükebilirsiniz. Ben iddialarını kanıtlamakta çaresiz kalıp "tanrı sonsuz güçlü değil mi, öyle olmasını diler, olur" deyip işin içinden çıkanları çok gördüm. Sayın Demirefe Bu yazıyı her din dediğimde "doğru anlaşılmış, iyiliği hedef almış din" olarak algılayın. Din insanı içten gelen bir şekilde iyiliğe, sevgiye şartlar. Demokrasi aynı dini mantıkla uyumlu olduğu sürece, din tarafından da desteklenir. Akla dayanmak her zaman iyi midir tartışılır. Çünkü din süperegoyu destekler. İnsan davranışlarındaki zararlı olabilecek tavırları doğrudan ortadan kaldırır. Kişiye sınırlar çizer, aklına müdahele eder, salt akli çıkarımlarla haraketi önler. Din dışı sistemlerde bu doğrudan müdahele yoktur. Kendinizi daha özgür hissedersiniz. Süperegonuzu somut durumlar oluşturur. Fakat akıl her zaman iyiliği hedef almaz. Açık gördüğü yerde kötüyü de hedefleyebilir. Akıl kendini iyi davranmak zorunda hissetmez. Akli sistemler örneğin zayıfı korurken, güçlünün sahip olacağını kısıtlayabilir. Güçlü olan bu durumda bu düzeni bozmaya çalışacaktır. Çünkü somut durum onu böyle davranmaya iter. Dinde ise beynine kazılı kurallar, bunu yapmasına müsade etmez. Bir faşizmin ve komünizmin olmayacak konuları oldurmaya çalışmalarının ne kadar kısa sürdüğüne bakın, bir de dinlerin. Somut sistemler eğip bükmede çok uzun sürelerde başarılı olamazlar. Somut veriler karşısında çabuk çökerler. Ama somut veriler ne kadar somut olurlarsa olsunlar, soyuta işleyemezler. Soyutta huriler, ölümsüzlük, içkiler, zevkler vaadeden ve yine soyutta korkunç azaplarla korkutan din, her zaman prim kazanmayı başarmaktadır. Bunlar soyut oldukları için olmadıklarını kanıtlayamıyorsunuz da... İnanç mı inanç, inanıyor. Cennette yüzyirmi huri verilecek diye bombayı beline sarıp patlatıyor. Yapacak bir şey yok. Ama ırkının üstünlüğüne inanan bir faşisti bir kaç bilimsel veri ve realite, kendine getiriverir. Eğer sözü politikaya getireceksek, demokrasi için laisizm ilk ve en elzem şarttır... Dinlerin de, diğer sistemlerinde kötüye gitmesi için aynı bozulma sürecinden geçmesi gerekir. Bu sürenin sonunda ikisi de aniden çöker. Bilim atom bombasını ortaya çıkarmıştır. Tüm silahlar bilimdendir, akıldandır, kaç insanın hayatına mal olduğunu söylememe gerek var mı? Naziler somut verilerden yola çıkmış, onlara bunun yanlışlığı anlatılana kadar ortada telef olmamış insan kalmamıştır. Ama tabi bunlar çağdaş savaşlardır ve daha sempatiyle bakılabilir mi??? Bilim ürünü nükleer savaş yaşanırsa olacaklara, genetik açıdan bir ırkın soyunu yok edebilecek biolojik silahlara, dünyamızı yaşanmaz(küresel ısınma, çevre kirliliği vb) hale getiren bilimsel artıklara, bilimsel olduğu için küçük ve önemsiz şeyler demek mümkün müdür? Realitenin bizi nereye getirdiğini görmüyor musunuz? Laiklik elbette şart, aynı fikirdeyim. Saygılar, sevgiler. 2 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 "doğru anlaşılmış, iyiliği hedef almış din"???Bu tamamen bir ön kabül. Herkese göre değişebilecek bir kabul. Ha ben din diye bir şeyin olmadığı dinsiz bir dünya mı arzuluyorum, hayır. Dedim ya, herkesin özel cini kendi şişesinde kalsın. Cinleri şişelerden çıkarmayalım... Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Beyinlerimizi arapların hiçbir geçerliliğe sahip olmayan sözleriyle sulandırmayalım lütfen. Din insan davranışlarındaki zararlı olabilecek tavırları doğrudan ortandan kaldırır demek de ne oluyor? Böyle bir şeyin mümkünatı olsaydı şayet, Hüseyin Üzmezler ve benzerlerinin davranışlarındaki zararlı tavırların olmaması gerekirdi. Yani bu ne demek oluyor: Din uçkura söz geçiremiyor. Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Beyinlerimizi arapların hiçbir geçerliliğe sahip olmayan sözleriyle sulandırmayalım lütfen. Din insan davranışlarındaki zararlı olabilecek tavırları doğrudan ortandan kaldırır demek de ne oluyor? Böyle bir şeyin mümkünatı olsaydı şayet, Hüseyin Üzmezler ve benzerlerinin davranışlarındaki zararlı tavırların olmaması gerekirdi. Yani bu ne demek oluyor: Din uçkura söz geçiremiyor. Sayın Muki İnanın, beyinlerimiz yeterince sulu. İçinde arap suyu olduğunu da kabul ediyorum. Zaten benim yazdıklarımı iyi okusaydınız, dini, doğru anlaşılmış, iyiliği hedef almış olması şartına bağladığımı anlardınız. Hüseyin Üzmez'i dindar olarak gören sizsiniz. Hüseyin Üzmez'i dinin iyiliği hedef almış olmasını doğru anlamayan biri olarak gördüğümden, dindar biri olarak kabul etmiyorum ki zaten. O kişinin gerçek dinle uzaktan yakından ilgisi yok. Zaten sürekli bu tür insanların dine verdiği zararı anlatıyorum. Dindeki iyi olma prensibini anlayamamışlardan biri sadece. Eğer bu güne kadar dini yorumları yapmış olan insanlar, bu yorumlarda dinin insanların tümünün iyiliğini sağlamak için olduğu prensibine sadık kalmış olsalardı, bu tür insanların hiçbiri ortada olmazdı. Bugünkü hale getirilmiş dinin amacından saptırıldığı için uçkura dahi söz geçiremediği doğru. Dayanağı yanlıştır da ondan. Dinin iyilik prensibine bağlı yorumcular tarafından yorumlanmasıyla, topluma büyük fayda getireceği açık. Dini yorumlarda acilen reform gerekli. Anlamanız gereken demokrasi, insan hakları, hukuk gibi değerleri içine sindirmiş ve iyilikle kendini yoğurmuş yeni bir dini yorumun, o değerlerin kafamızın içinde hissedilmemesine göre, çok daha etkili olacağını söylüyorum. Dinin yeni yorumuyla, bu değerleri kafamızın içine itiraz edemeyeceğimiz şekilde yerleştiren, bir telkin metodu olacağını söylüyorum. Bu değerleri düşüncelerimizin sınırları olarak yerleştirmenin en kolay yolunun din olduğundan bahsediyorum. İnsan dediğimiz sadece mantık üzerine kurulu bir makine değildir. Duyguları vardır. İnsan bu duygularını tatmin edemediğinde, psikolojik boşluk, tatminsizlik, mutsuzluk duygusu içinde yaşar. İnsanın mutlu olması için sevmesi gerekir. Sevginin endorfin seviyesinde yükseklik olarak algılanması insanı mutlu etmeye yetmez. Etrafınızdaki dünyaya şöyle dönüp bir bakın. İnsanlar mutlu değiller. Mevcut sistemler duygulara hitap etmiyor. Din insanlar arası saflığı, sıcaklığı, dürüstlüğü, sevgiyi hedeflerse, bunu insanın içinden gelen değişmezi haline getirir. Beynin düşünme şeklini iyi yönde şartlar. İnsan tatmin olur, mutlu olur. Buradaki kriter dinin, iyiliği hedef almasıdır. Herkesi insan olduğu için sev, anlamaya çalış, kendine onun yerine koy, kimseyi incitme, kendinden aşağı görme gibi pek çok prensibi insanın içine din ile yerleştirebilir, insanın prensibi haline getirebilirsiniz. Bu elimizdeki müthiş fırsatı kaçımamalıyız. Din afyondur denilir. Doğrudur. Olması da gerekir. Çünkü etrafta onca acı varken ve tedavisi yokken, afyon en iyi çözümdür. Özlediğiniz değerleri insana yerleştirmenin en kolay yoludur. Özgürlük, başkasına zarar vermiyorsa kabul edilebilirdir. Düşünce özgürlüğü de başkasına zarar vermiyorsa kabul edilebilirdir. İyiliği kendine kural yapmış din, düşünce özgürlüğünün kötülük sınırını geçmesini engelleyen düşünsel bariyerdir. Saygılar, sevgiler. 4 Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2008 ???Bu tamamen bir ön kabül. Herkese göre değişebilecek bir kabul. Ha ben din diye bir şeyin olmadığı dinsiz bir dünya mı arzuluyorum, hayır. Dedim ya, herkesin özel cini kendi şişesinde kalsın. Cinleri şişelerden çıkarmayalım... Sayın Demirefe Tabi ki bu bir ön kabul.Bu haliyle din diye ortada dolaşan ne olduğu belirsiz şeyin hepsinin cin olduğu doğru. Ama en iyi ve doğru cini günümüzün çağdaş ilkelerinin iyi yanlarına göre arayıp, onun çekiciliğine kapılan insanlığın yegane cini haline gelmesini sağlamayı daha faydalı buluyorum. Saygılar, sevgiler. 5 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 en iyi ve doğru cin Böyle bir şey yoktur. Sözkonusu olan soyut kabuller olunca, herkesin cini kendinin en doğru, en iyi cini. Kimse kendi cininin en doğru, en iyi cin olduğunu kanıtlayamaz. Soyut kabullere dayalı en doğru en iyi cini kabul ettirmenin tek yolu kalır: Dayatma ve bu da din diktasını sonuç verir. Laikliğin vazgeçilmez olduğuna katıldığınızı söylüyor, ama laikliğin temeline dinamit koyan öneriler getiriyorsunuz. Herkes kendi cinini doğru ve iyi gösteriyor. Referandum mu yapacaksınız kimin cini iyi ve doğru diye? Kıstas ne olacak? Bakın daha şimdiden dini dogmalar sizi çelişkilerin ve çıkmazların içine yuvarlamış. Bir de din diktası ile yönetilse ülke, neler olur bir düşünün. Dinin doğasında dayatma ve dikta vardır, bu kaçınılmazdır. Doğasında olan bir şeyi çıkarıp dönüştüremezsiniz. Dinden söz ettiğiniz anda, dayatmadan söz etmektesiniz. Bundan kaçınılamaz. Çünkü soyut kabullere dayalı... Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Böyle bir şey yoktur. Sözkonusu olan soyut kabuller olunca, herkesin cini kendinin en doğru, en iyi cini. Kimse kendi cininin en doğru, en iyi cin olduğunu kanıtlayamaz. Soyut kabullere dayalı en doğru en iyi cini kabul ettirmenin tek yolu kalır: Dayatma ve bu da din diktasını sonuç verir. Laikliğin vazgeçilmez olduğuna katıldığınızı söylüyor, ama laikliğin temeline dinamit koyan öneriler getiriyorsunuz. Herkes kendi cinini doğru ve iyi gösteriyor. Referandum mu yapacaksınız kimin cini iyi ve doğru diye? Kıstas ne olacak? Bakın daha şimdiden dini dogmalar sizi çelişkilerin ve çıkmazların içine yuvarlamış. Bir de din diktası ile yönetilse ülke, neler olur bir düşünün. Dinin doğasında dayatma ve dikta vardır, bu kaçınılmazdır. Doğasında olan bir şeyi çıkarıp dönüştüremezsiniz. Dinden söz ettiğiniz anda, dayatmadan söz etmektesiniz. Bundan kaçınılamaz. Çünkü soyut kabullere dayalı... Sayın Demirefe Soyut kabullere dayalı en doğru cini kabul ettirmenin bir yolu daha vardır. O da cinin çekiciliğidir. Cinin iyiliği gösterdiği ve bundan başka bir şey istemediği yeterince anlatılırsa (dayatılırsa demiyorum), dinsel tercihle sonuç verir. İyi ve yararlı olanı herkes alır. Hemen herkesin telefonu var, çünkü iletişim imkanı tanır, kısacası iyi ve yararlıdır. Dinin de reklama ihtiyacı vardır. reklam dayatma değil, ürün tanıtımıdır. Hatta protestan misyonerler bunu oldukça iyi yaparlar. Din gibi karmaşık konularda film seyredilmeden önce sonu söylenmez. Dini değerleri insanın üzerinde düşünerek kabullenmesi, dinin son aşamada ne dediğini merak etmesine yol açar. Önemli olan dinin ulaşılabilir ve iyi tanıtılmış olmasıdır. Rafaranduma ya da dayatmaya gerek olmadığını anlamışsınızdır. Kıstas dinin günümüzdeki tüm insani değerleri kapsaması, ama ondan farklı olarak bu değerleri insanın benliğine uymak zorunda olduğu kurallar şeklinde kazımasıdır. Din zaten şu anki haliyle dikta. İtiraz ettiğim nokta zaten böyle olmaması gerektiği. Sizden farklılaştığımız esas nokta dogmalara tümden karşı oluşunuz. Oysa ki her dogma kötü değil, bazen de faydalı olur. Özgürlüğün her zaman iyi olduğunu da söyleyemezsiniz. İnsanların özgür düşünceyle ulaşacakları humanizm gibi noktalara erişmek çok zaman alır ve her zekanın kaldıramayacağı felsefik değerlendirme gücü ister. Bu yolla tüm insanların çağdaş prensiplere ulaşabileceğini düşünüyorsanız daha çok beklersiniz. Bu çağdaş prensipleri din gibi bir telkin metoduyla insanlara çok daha hızlı yerleştirebilirsiniz. İyi kurgu ve senaryoya sahip bir film, size tüm insani ve çağdaş değerleri bir anda hatırlatabilir. Din de buna benzer. Bu dinin yaptırım değil ama, ölüm sonrası cennet, mutlulukla dolu ikinci yaşam şansı gibi bir teşvik yöntemiyle hareket etmesi, insanları dine uymaya motive eder. Beynimiz telkin ile tamamen programlanabilir özelliktedir. İsterseniz bunu hipnozla, medyayla, siyasetle yapmış olun, kendimizin zannettiğimiz düşünceler hep etkiler altında şekillenmiştir. Telkinden kaçış yolu yoktur. Madem ki yoktur, bunun çağdaş yaşam prensiplerini benimsemiş bir din ya da dini yorumla insanlara vermek en iyi seçimdir. Yeni bir dini anlayışı yaymak zor olur, zaman alır. Mevcut dini yeniden yorumlamak hedefe daha hızla götürür. Unutmayın inisiyelerin son sakladığı ve öğrettikleri sır, sır diye bir şeyin olmadığı, insanın belli hallerden geçerek farkındalığa varmasındaki yalancı hedef olduğudur. Milli duygularınız yoksa savaşı, milli maçı kazanmanız zorlaşır. Hedefler soyuttur. Olması ya da olmaması önemli değildir. Önemli olan o hedefe ulaşma motivasyonunu sağlamasıdır. Konsantrasyon ve motivasyon, inançla sağlanır, sizi şahlandırır. Din toplumları etkileyecek en hızlı telkin metodudur. Ortada çağdaş değerlerle çelişen bir dini inanç sistemi olduğuna göre, ilk yapılması gereken bu yanlışlıkların düzeltilmesidir. Humanizm dediğimiz de, eğer humanizmin neden gerekli olduğunu anlamamış insanlar tarafından benimsenmiş humanizm ise, dinden farksız hale gelir. Bu ağır felsefik çıkarımları her insan yapamayacağına göre bu da bir inanç sistemidir. Eksik noktası içsel yaptırımının olmamasıdır. Din, ahlaktan yaptırım gücü açısından daha etkilidir. Tüm insanların felsefe profesörü haline gelmesine daha çok zaman olduğuna(hatta bence imkansız) göre iyi planlanmış haliyle, çağdaşlığın içine yerleştirildiği yeni dini yorumun insanların yeni cini olması en iyisidir. Saygılar, sevgiler. 5 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Sayın Patates Soğancı, madem referandum yapmayacaksınız, anladığım kadarıyla sizin teklifiniz şu: (Yani idari, yönetimsel, siyasi olarak.) Din tamamen özgür olarak kendi propagandasını yapar, suça teşvik etmediği ve başka inançları "siz yanlışsınız, ben doğruyum" savıyla baskı altına almadığı sürece, başkalarının özgürlüğüne halel getirmediği sürece serbest bırakılır. E, tabii, doğru anladıysam doğrusu budur. Bir grup insan isterlerse dini inançları gereği motorlu araca binmenin günah olduğu bir din kursunlar, benim motorlu aracımın önünü kesip yakmaya kalkışmadıkları sürece buna hakları var. İdealde bu tür bir laiklik kurulabilecekse destek veririm. Kendi arazilerinde, kendi paralarıyla yaptırdıkları ibadethanelerde ibadetlerini yapsınlar, sesini dışarı vermesinler, olabilir. Kimsenin inancına karışmadıkları sürece istedikleri dini yaşasınlar. Ancak 18 yaşını doldurana kadar tamamen dinsiz bir eğitime çocuklarını göndermek zorundalar, hiç bir din 18 yaşından önce hiç bir şekilde ders biçiminde öğretilemez, ezan okuyamazlar, çan çalamazlar, kamuya açık yerlerde ayin düzenleyemezler. Çünkü bunlarla farklı dinler birbirlerini ve dinsizleri rahatsız ederler. Devlet dinli kadar dinsizi de koruma altına alır, dinsiz olmak serbestçe açıklanabilir, propagandası tamamen serbest olur. Tanrının olmadığı inancı serbestçe ifade edilebilir, peygamber olduğuna inanılan insanların öyle olmadıkları ve tarihsel yanlışları, katliam yaptıkları gibi, özgürlük düşmanı oldukları gibi eleştiriler serbestçe dile getirilebilir. Örneğin Hitler'e eleştiri yapıldığı gibi, aynı serbestlikle peygamberler eleştirilebilir. Karikatürleri yapılabilir, film ve piyeslerde kötü karakter olarak (tabii isteyen tarafından iyi de) canlandırılabilir. Tüm bu serbestiler bir gün gerçekleşebilir. Ama en uygar ülkelerde bile çifte standartların sürmesi, ülkemiz için bunları hayal düzeyinde bırakıyor. Örneğin "Ermeni soykırımı vardır" demek tabii serbest olmalı ama "yoktur" demenin yasak olması tuhaf bir ikiyüzlülük ve Batı bunu yapıyor. İspanyollar ağızlarıyla kuş tutsa, evrenin en gizli sırrını çözseler, geri bir halk ve ülkedir benim için, çünkü matadorluk diye resmi bir meslek ve boğa güreşi diye resmi bir toplumsal etkinlik var. Bir hayvana acı çektirilerek öldürülüşünü insanlar toplanıp yasal biçimde izliyorlar. Bunların bence Afrika kabilelerinden bir üstünlüğü, bir gelişmişliği yoktur. Avrupa Birliği de İspanya'yı topluluğa kabul ederek bu geriliği ve ilkelliği onaylamıştır. O yüzden bu tür ütopyalar için vakit oldukça erken... Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Din tamamen özgür olarak kendi propagandasını yapar, suça teşvik etmediği ve başka inançları "siz yanlışsınız, ben doğruyum" savıyla baskı altına almadığı sürece, başkalarının özgürlüğüne halel getirmediği sürece serbest bırakılır. Tanrının olmadığı inancı serbestçe ifade edilebilir, peygamber olduğuna inanılan insanların öyle olmadıkları ve tarihsel yanlışları, katliam yaptıkları gibi, özgürlük düşmanı oldukları gibi eleştiriler serbestçe dile getirilebilir. Sayın Demirefe Genelde dediklerinizle hemfikirim. Ama altını çizdiğim noktalara bir daha bakın isterseniz. Din başka inançları, siz yanlışsınız, ben doğruyum savıyla baskı altına alıyor(başka inançların tarihsel yanlışları olsa, katliam yapsa ya da özgürlük düşmanı olsa bile) ve yasak olacak ama dinsizler, dinlere özgürlük düşmanısınız, yani yanlışsınız savıyla baskı altına almıyor ve serbest olacak. Bunu normal görmediğinizi zannediyorum. Yoksa her dinsizi ya da başka inançlara sahip olanları, saf birer melek olarak mı görmeliyiz, baskıyı sadece din kuruyor ve hatayı sadece din mi yapıyor, el insaf. Saygılar, sevgiler. 5 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Yoksa her dinsizi ya da başka inançlara sahip olanları, saf birer melek olarak mı görmeliyiz Elbette hayır. Hitler, Stalin, Darwin... Kıyasıya eleştirilebiliyor. Bunda sıkıntı yok. Dünyada eleştirilmesine izin verilemeyen tek kişi olarak Muhammed kaldı diyebiliriz. Karikatürü yapılınca yer yerinden oynuyor... Alıntı
Φ Patates Soğancı Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2008 Elbette hayır. Hitler, Stalin, Darwin... Kıyasıya eleştirilebiliyor. Bunda sıkıntı yok. Dünyada eleştirilmesine izin verilemeyen tek kişi olarak Muhammed kaldı diyebiliriz. Karikatürü yapılınca yer yerinden oynuyor... Sayın Demirefe Genel fikirlerde anlaştık o halde Muhammedi sonuna kadar eleştirebiliriz. Sizin kadar ben de eleştiriyorum, hatta. Eleştri kabul etmeyenlerin gazabı beni de etkileyebilir. Bu tartışmalarda eleştri-hakaret sınırının korunmasının önemini gösterir. Bu forumun kurallarında bile eleştri desteklenirken, hakaret cezalandırılır, tepki görür. Her şeyi söylemenin uygun bir yolu vardır. Nefretimizi hakaret olarak kusarsak, tepki görmemize şaşırmamalıyız. Saygı kurallarına uyan her türlü eleştirel karikatüre saygıyla bakarım. Ama sırf çizgilerle ifade ettiğiniz için karikatür diye adlandırılan yöntemle hakaret edilemeyeceği düşüncesi yanlıştır. Her mesleğin olduğu gibi karikatürcülüğün de otokontrolü, hakaretten kaçınma bağlamında olmalıdır. Not: Bu arada Kuran buram buram evrimden, evrilmeden bahsedeken, evrimi ve dolayısıyla Kuran'ın dediğini kanıtlayan Darwin'i eleştirecek kadar *** ***** müslüman geçinen ve bu yüzden Darwin'e karşı çıkanları bana hatırlattığınız için teşekkür ederim. Darwin Müslümanlığa en büyük hizmeti vermiş bilim adamlarından biridir benim için. Sanırım müslüman kitlenin kafasını karıştıran Adem'i ilk insan zannetmeleri. Oysa Kuran Adem ilk insandır demez, ilk peygamberdir, insanları Allah'a inanmaya çağıran ilk insandır der. Saygılar, sevgiler. 7 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2008 Genel fikirlerde anlaştık o halde Belli bir birikime sahipsek, asgari düzeyde anlaşabilmemiz gerekir zaten. Bir kedi ile bir kuşun dost olabildiğini gözlerimle görmüşken, aksini düşünmekten bir insan olarak utanç duyarım. Bir kedinin tüm yaşamı tırmalamak, ısırmak üzerine kurulu iken, o bile dostça tırnaklarını içeride tutmasını ve kibarca, oyun amacıyla ısırmasını bilebiliyor. Hepimizin hayvan diye yerine göre olumsuz anlamda sıfat olarak adlarını bile kullandığımız canlılardan dersler alabilmemiz gerek. Hayat çok yönlü bir oyundur, çok farklı yüzleri ile karşılaşabiliriz her an. Ama hangi yüzü ile karşı karşıya isek, mutlaka kuralları vardır. Yani örneğin futbol oynuyorsak tekme faüldür, ama rakibi yumruklamak kırmızı kart gerektirir. Bunu kurallaştırmak isteyenin boks yapması gerekiyor... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.