Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Muhammed, henüz kendisini peygamber ilan etmeden, Mekke'nin tahsil görmüş en bilgili insanlarıyla oturup kalkardı. Peygamber olduktan sonra, muhalifler ona karşı, "Hayır, bu bilgileri daha önce kendileriyle irtibat olduğu şahıslardan almıştır, bu işin Allah'la ilgisi yoktur" gibi eleştirilerde bulunmaya başlayınca, Nahl Suresi'nin 103.ayeti ortaya çıkıyor.

 

Nahl/ 103. Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor" diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır.

 

Şimdi bu ayetle ilgili olarak çeşitli tefsircilerin yorumlarına bakalım:

 

1. Ubeydullah bin Müslüm anlatıyor:

 

"Mekke'de çok bilgili iki Hristiyan köle vardı. Bunlar aslen Iraklı idiler. Adları Yesar ile Hayr idi. Bunların birçok kitapları vardı. Fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. Günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, "Hayır, Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah'ı ise işini sağlama almak için kullanıyor" demeye başladılar. Bu yüzden, nahl Suresi'nin 103.ayeti cevap olarak indi."

 

2. Carullah Zamahşeri'nin "el-Keşşaf...." adlı tefsirinde ve Muhammed bin Cerir Taberi'nin ünlü Camiu'l Beyan adlı tefsirinde Nahl Suresi'nin 103.ayeti için şöyle deniyor:

 

"Mekke'de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Aiş ya da Yaiş adında bir demirci vardı. Kimileri de adı Yesar-i Rumi idi diyorlar. Ayrıca onun yanında bir kardeşi de vardı, Muhammed sık sık bunlara gidip kendilerinden bilgi alırdı. Muhammed, peygamberlikle görevlendirilince, ona muhalif olanlar, "Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de, adı geçen demirci köleden almış" demeye başladılar. Bunun üzerine Nahl Suresi'nin 103.ayeti indi.

 

3- İmam Suyuti, Lübabü'n-Nükul adlı eserinde, Nahl Suresi'nin 103.ayeti için şöyle diyor:

 

"Mekke'de Bel'am adında birisi vardı. Muhammed, sık sık ona gider, kendisinden bilgi alırdı. Kimileri de, o dönemde Mekke'de Yesar ve Cebr adlarında iki yabancının bulunduğunu, bunların çok kitapları olduğunu ve Muhammed'in genellikle onlara uğrayıp kendilerinden yararlandığını kaydediyorlar. Daha sonra, Muhammed peygamberlikle görevlendirilince, muhalifler, "Hayır, yalan konuşuyor. Bu bilgileri Allah'tan değil; adı geçen kişi veya kişilerden alıyor" demeye başladılar. Bu ağır itham üzerine Nahl Suresi 103.ayeti indi."

 

4- Kadı Beydavi, Envarü't Tenzil adlı tefisirinde şöyle diyor:

 

"Mekke'de Amr bin Hadremi'nin bir kölesi vardı. Adı Cebr-i Rumi idi. Kimileri, bununla birlikte Yaser adında bir kölenin daha olduğunu söylüyorlar. Kimileri de bu şahsın, Huveytıb'ın kölesi Aiş olduğunu belirtiyorlar. Muhammed, peygamberlik iddiasında bulununca, muhalif gruplar, "Muhammed, Kuran bilgilerini bu kölelerden alıyor, Allah'ı ise toplumu etkilemek için kullanıyor" şeklinde eleştiriler yöneltmeye başladılar. Bunun üzerine, Nahl Sures'nin 103.ayeti indi."

 

5- Nesefi, "Medark ..." adlı tefsirinde şöyle diyor:

 

"Huveytıb'ın Aiş ya da Yaiş adında bir kölesi vardı. Bazıları da bunun isminin Cebr-i Rum-i olup Amr bin Hademi'nin kölesi olduğunu ileri sürmüşler. Bu köleler, Tevrat ve İncil'i çok iyi bilirlerdi. Muhammed, daima onlara uğrar ve kendilerinden bilgi edinirdi. Peygamberlik davası ortaya çıkınca, inanmayanlar dedikodu yapmaya başladılar ve Kuran'ın dayanağının Allah değil de bu şahıslar olduğunu, Muhammed'in aktardıklarının ise, sadece adı geçen kişilerden öğrendiği bilgiler olduğunu söylemeye başladılar. Bu yüzden ilgili ayet indi."

 

6- Fahrettin-i er-Razi, Tefsiri Kebir adlı yapıtında şöyle diyor:

 

"Mekke'de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen ve bolca da kitapları olan bir köle vardı. Onun adı çok ihtilaflıdır. Kimisi Yeiş, kimisi Addas, kimisi Cebr, kimisi Cebra, kimisi Bel'am diyor. Muhammed, sık sık uğrar, ondan bilgi alırdı. Kuran olayı ortaya çıkınca, inanmayanlar zaman içinde 'Bu işin arka planında Allah değil de, adı geçen kişiler vardır' demeye başladılar. Kimileri de, 'Aslında Kuran'ı, çok açıkgöz olan Hatice Muhammed'e öğretiyor; fakat kendisi kadın olduğu için öne çıkamıyor, bu nedenle Muhammed'i öne çıkarıyor, yani Kuran'ın baş aktörü Hatice'dir' diyorlardı. İşte, bütün bu itirazlara cevap mahiyetinde adı geçen ayet inmiştir.

 

7- Bazı kaynaklar da, "Nahl Suresi'nin 103.ayetinde kendisinden söz edilen ve Muhammed'i etkileyen kişinin aslında Selman-ı Farisi olduğunu, ayetin de bu iddiaları reddetmek için indiğini" yazıyorlar.

 

Acaba, iddia edildiği gibi, Selman-ı Farisi olsun, diğerleri olsun- gerçekten adı geçen şahıslarda Kuran'ı ortaya çıkarabilecek bilgi birikimi var mıydı ya da Muhammed'e aktardıkları bilgiler Muhammed'in bildikleri, ürettikleriyle birlikte mi Kur'an'ı oluşturmuştu. Yoksa bu görüş muhalefet tarafından ortaya atılan bir iftira mıydı? Selman-ı Farisi hakkında bildiklerimiz şunlar:

 

Selman-ı farisi, aslen Iranlı idi. Başta Zerdüştilik olmak üzere, bütün dinler konusunda fevkalade kendisini yetiştirmiş bir insandı. Kendisi aynı zamanda, hem çok zengin bir ailenin çocuğuydu, hem de onun ailesi Iran'da Zerdüştilik'te zirveye ulaşmış bir aileydi, din işlerine bakardı. Ticaret için Şam tarafına gelmiş, dinler konusunda araştırma yapmak amacıyla da bir daha memleketine dönmemişti. Yıllarca birçok papazdan İncil hakkında ders almış, daha sonra Irak'a geçmişti. Bu süreç içerisinde en az on Hristiyan ve Yahudi din alimleri yanında kalıp, onlardan ders alarak kendisini "din"ler konusunda son derece iyi yetiştirmişti. Daha sonra Muhammed ile buluşup ilişkilerini derinleştirerek nihayet Islamiyet'e geçmişti.

 

Öylesine akıllı bir insandı ki, Hicri 5.yılında Müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında Medine'de meydana gelen Hendek savaşı'nda ;

"Medine'nin etrafına hendek kazıp savunma yapalım" fikrini ortaya atarak, müslümanların

savaşı kazanmalarını sağlamıştı. Hz.Ali, onun hakkında "Selman tüm ilimlerde uzman bir kişiydi, onun ilmi bitmeyen bir denizdi" demiştir. Selman'ın arkadaşları da kendisi için, "Selman lokman hekim gibiydi" diyorlardı. Ebu Hüreyre, "Selman, hem Kuran'da hem de İncil'de uzman bir insandı" demiş. Selman-ı Farisi, başarılarından dolayı, Medayın'a vali olarak tayin edilmişti. İmam Zehebi, onun hakkında, "Selman'ın kavradığı bilgiler için en az ikiyüzelli yıllık bir zamana ihtiyaç vardır, halbuki Selman 70-80 yıl yaşamıştır" diyor. Muhammed de onun hakkında, "Selman-ı Farisi, bizim ailenin ferdidir. Selman, eğer ilim Süreyya yıldızında olsa gidip oradan alır" demiştir.

Muhammed'in sık sık Selman'la geceleri uzun saatler bir arada kaldığı ve Selman'ın engin bilgisinden yararlandığı rivayet edilmektedir.

 

Turan Dursun'un "Din Bu" adlı kitap serisinin dördüncü cildinde, Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr ve Iranlı Selman (Farisi) ve İman adındaki yardımcılarından söz edilir. Bunlardan Bel'am, Yunanlı bir köleydi. Yaiş ve Cebr (Yemenli) de birer köle idiler.

 

Ilhan Arsel'in Şeriat'tan Kıssalar adlı kitabının önsözünde de Muhammed'in diğer öğreticileri/yardımcıları olarak Bahîra, Verkâ ve Abdullah Ibn-i Selâm'ın adları geçer.

 

Muhammed katiplerini genellikle Yahudilikten ya da Hristiyanlıktan dönme ya da İbranice ve Süryanice bilen kişilerden seçerdi. Bu dillere vakıf değil iseler, öğrenmelerini isterdi. Örneğin, Hicret'in dördüncü yılında katiplerinden Zeyd bin Sabit'e Yahudi yazısını öğrenmesini söylemiştir.

 

Söylendiğine göre, en ziyade yararlandığı kimselerin başında, Hristiyanlıktan dönme Selman-ı Farisî ile, Yahudilikten dönme Abdullah İbn-i Selam gelirdi. Siyer'in yazarları İbn-i İshak, İbn Hişâm ve Tabakat yazarı İbn-i Sa's gibi kaynakların bildirmesine göre, Selman-ı Farisî, Iranlı bir "Mecusî" iken çok genç yaşta Hristiyanlığı kabul ederek Suriye'ye gelmiş, daha sonra Bedevîler tarafından esir alınıp bir Yahudi'ye satılmış ve onun tarafından Medine'ye getirilmiştir. Kölelikten kurtulmak için Muhammed'e başvurup da onun tarafından satın alınmasıyla İslam'a girmiş ve azad olmuştur. Hristiyan ve Yahudi dinlerini en iyi bilen birisi olarak Farisi, Muhammed'e sadece din konusunda değil, yönetim ve savaş konusunda da Muhammed'e yardımcı olmuştur. Hendek Savaşı olarak bilinen savaşta, Muhammede'e hendek kazılmasını öneren kişinin Farisi olduğu söylenir.

 

Abdullah İbn-i Selam'a gelince, Tevrat'ı en iyi bilen yahudi'lerden birisiydi. Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra Islamiyete girmiştir. Tevrat konusunda, Muhammed'e en fazla bilgi verenlerden biri olduğu kabul edilir. O kadar ki, Muhammed onu, muhtemelen bu yardımlarından dolayı, "Cennetlik olan on kişinin onuncusu" olarak tanımlamıştır. (Bkz. Sahih-i Buhari ... c.IX, s.81, ve c.X, s.25 vd.)

 

Muhammed bu kaynaklardan aldığı bilgileri, kendi günlük siyasetine uyduracak şekilde değişikliklere sokmuştur. Ancak, bunu yaparken, "kıssa"ları (masal ve hikayeleri) bir teviye ya da belli bir sıra ve silsile esasına göre değil, fakat Kuran'ın çeşitli surelerine ve bu surelerin ayetlerine dağıtmıştır. Bazılarını da hadis olarak ifade etmiştir.

 

Bu yolla Tevrat'tan aktarılan bilgilerde zaman zaman hata yapmış, Yahudilerin ve Hristiyanların itirazlarıyla karşılaşmıştır. Örneğin İsa'nın annesi Meryem'le, Musa'nın kızkardeşi Meryem'i karıştırmış, İbrahim'in babasının adını Terah yerine Azer yazmıştır. Buna benzer birçok konuda yaptığı hatalar nedeniyle Yahudi ve Hristiyanlar başta olmak üzere bölge halklarının büyük çoğunluğu peygamber olduğuna inanmamıştır.

 

Muhammed'in peygamberliğini ilan etmezden önceki döneminde bir hazırlık safhasından geçtiği bilinmektedir. Bu hazırlık öncesi, çocukluk döneminde daha 12 yaşlarında iken Rahip Bahira ile yaptığı görüşmeden kaynaklanan bir şartlanmayı belirtmekte fayda var. Ardından ekonomik sıkıntılar yaşaması, çobanlık yapmak zorunda kalması, amcasının kızıyla evlenme isteğinin reddedilmesi gibi olaylar onu kamçılamış ve düzene karşı bir pozisyona getirmiştir.

 

Bu dönemde Mekke'de putperestlerden sonra güçlü olarak hanifler bulunmaktaydı.

Hanifler, putlara karşı çıkıyor ve tek Tanrıya ve İbrahim peygambere inanıyorlardı.

Muhammed'de haniflerin etkisi altında kalmış ve onlarla birlikte olmuştu.

 

O dönemde bizzat hanif olarak zikredilen pek çok kişinin isimleri geçmektedir. Bunlardan bazıları, Kus b. Saide el-İyadi , Zeyd b. Amr b. Nüfeyl , Umeyye b. Ebi?s-Salt, Erbab b. Riab, Süveyd b. Amr el-Müstalaki, Ebu Kerb Es?ad el-Himyeri, Veki? b. Seleme el-İyadi, Umeyr b. Cündeb el-Cüheni, Adi b. Zeyd el İbadi, Ebu Kays Sırme b. Ebu Enes, Seyf b. Züyezen, Varaka b. Nevfel el-Kureşi, Amir b. Zarb el-Udvani, Abdüttabiha b. Sa?leb, İlaf b. Şihab et-Temimi, Mütelemmis b. Umeyye el-Kenani, Züheyr b. Ebi Sülma, Halid b. Sinan el-Absi, Abdullah el-Kudai, Abid b. Ebras el-Esedi, Ka?b b. Lüey gibi zatlardır.

Cahiliye döneminin kayda değer hanif şahsiyetlerden ve Kureyşin hanifliği yaşatanlarından Varaka b. Nevfel, Osman b. Huveyris, Ubeydullah b. Cahş bilhassa zikredilmesi gerekenlerdendir. O günün içinde bulunduğu durumu yansıtması açısından önem arz etmektedir .

Varaka b. Nevfel eski kitapları okuyan alim bir kimseydi .

 

Bu dönem haniflerinin ortak özelliklerini şöylece özetlemek mümkündür:

Putları ve her türlü şirki reddetmek, mensubu bulundukları kavmin yanlış adet ve inanışlarına karşı çıkmak, cehaletin ortadan kaldırılması için faaliyette bulunmak, kavimlerinin baskılarından kurtarmak için onlardan uzaklaşarak inzivaya çekilmek ve yaratıcıyı düşünmektir. Tarihçiler, haniflerin bazılarının kutsal kitapları, sayfaları ve Zebur?u okuduklarını, bir çoğunun İbrahim?in dini üzere yaşadığını, bir kısmının da onun kelimelerini aradıklarını, bu uğurda çeşitli sıkıntılara katlandıklarını, yolculuklara çıktıklarını, rahip ve hahamlarla görüşüp onlara sorular sorduklarını, ancak aradıklarını bulamadıkları için Yahudilik ve Hıristiyanlığa girmediklerini, İbrahim'ın dinine inanmış olarak öldüklerini bildirmektedir.

 

Hanif kelimesi en eski kullanımı itibariyle Sami dil ailesine giren dillerde görülmekteydi. Ancak Kur?an?da kast edilen mananın dışında bir anlam taşımaktaydı. Kur?an?da müspet bir anlam yüklenen Hanif kelimesi, söz konusu dillerde menfi anlamda kullanılmakta olup, İslam literatüründe cahiliye tanımlamasına hemen hemen denk düşmektedir. Mesela; ahlaksız, dinden dönen, müşrik, kaba ve yalancı vs?anlamları da verilmiştir. Diğer taraftan Hanif kelimesi, ahlaksız, dinsiz; Süryanice de ise murdar anlamlarında kullanılmıştır. Hanif kelimesine yalancı, iki yüzlü ve müşrik manaları da verilmiştir. Hristiyan Süryaniler, ?hanif? kelimesini ayrılıkçı Hristiyan mezheplerini nitelemek için de söylemişlerdir. Arapça da ise sapıklıktan doğru yolu bulmak anlamında olan ?hanefe? den türediği söylenmektedir. Açıkçası putlardan uzaklaşarak tek İlaha inanan kimse demektir. ( Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara 1997- Sa.99, dipnot 31)

 

Arapların putperestliği zayıflamaya yüz tutmuş, hristiyanlık bir birine karşı fırkalara bölünmüş, Yahudilik ise dindeki hakimiyetlerini muhafaza için, Arapları kendi içlerine almayan seçilmiş bir topluluğun dini durumuna gelmiştir. Diğer taraftan tevhid anlayışı Mecusilikten alınma zıt unsurlar sebebiyle zayıflamaya yüz tutmuştur. Kaynakların ifadesinden de anlaşılacağına göre aynı bölgelerde beraber yaşamış olan Sâbîîlik ve onun istihalesi durumunda olan putperestlik, Haniflikle karşı karşıya gelmiştir.

 

Araplar çoğunlukla ifrat derecesine varan bir hayat yaşamışlardır. Özellikle yol kesmek, yağma ve çapulculuk, mağlup olan kabilelerin hürriyet hakkı ile beraber kişisel haklarının da galibin eline geçmesi, savaşta yenilen kabile hakkında her türlü haksızlığın serbest olması gibi anlayışlar, ataların geleneği sayılmıştır. Hatta aynı ırktan olan kabileler, sürekli birbirlerini boğazlamaktan geri kalmamışlar ve bundan zevk alır hale gelmişlerdir. Bütün Arap yarımadası cehalet ve anarşi kabusları altında eziliyordu. Şiir, edebiyat

ve diğer teşkilatlar bakımından nispeten ileri olan Araplar, iman, fikir ve ahlak bakımından çok geri kalmışlarıdır. Hatta bu şiirlerden bir tanesi de Kuss b. Sâide tarafından Ukkaz Panayırında söylenmiştir.

 

?Ey insanlar!

?Allah?a yemin ederim ki bunda ne bir hata var ne de yanlış,

Allah katında bizim bu dinimizden daha hayırlı olan bir din var.

Onun gelmesi yaklaşan bir elçisi var, gölgesi başımızın üstüne düştü.

Ona ulaşan ve kendisine uyana müjdeler olsun.

Ona muhalefet edene yazıklar olsun.

Geçen çağlara ve hayatlarını gaflet içinde geçiren milletlere yazıklar olsun.?

 

Diyerek tabiri caizse İsa'ya yol açan Yahya rolü üstlenmiştir.. Kuss b. Sâide bu şiirini okurken Muhammed?in onu dinlemesi de ayrı bir anlam taşımaktadır. Arap Yarımadasına komşu olan devletlerin Hristiyan, Yahudi ve Ateşperest olmaları, yöneticilerin zalimane hareketleri, bu halkların başka bir din aramalarına sebep olmuştur. Hristiyanlar, Yahudiler ve Farisilerin dini görüş, fikir ve inançları beklenen ıslah edici bir peygamberin gelişi için zemin hazırlamıştır. Bundan sonra Arapların o zeminde karşılaşacakları peygamber Muhammed ve din de İslamiyet olacaktır.

 

Hilful-Fudul ve Muhammed Üzerindeki Etkileri:

 

Muhammed'in gençlik dönemindeki Kureyş'de düzen çok bozulmuş, başıbozuk bir kaos ortamı oluşmuştu. Haram aylar denilen savaşılması günah kabul edilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarında dahi kabileler arasında savaşlar oluyordu. Bu kuralı çiğneyenlerden biri de Muhammed'in amcası Kureyş-Kinane ittifakının komutanı Zübeyir bin Abdülmuttalip idi ve 18-20 yaşlarında iken Muhammed'de bu savaşa katılmıştı. Son 4 Ficar savaşı ile birlikte Mekke'de karışıklık iyice arttı. Haksızlıklar, hırsızlıklar, gasp, despotluk, güçsüz olanların ezilmesi, hukuksuzluk had safhaya varmıştı.

Öyle ki Mekke'ye hacca veye ticarete gelenler dahi soyuluyor, taciz ve tecavüze uğruyordu.

Bunların hakkı, hukuku gözetilmiyordu. Son olarak Yemen'li bir tacirin mallarının parası ödenmeyince, tacir Hilful Ahlaf denilen oluşuma müracaat etti ama yardım alamadı. Bunun üzerine feryat edip Mekke'de mağduriyetini dile getiren şiir okuyarak sesini duyurmaya çalıştı.

Bu durumdan etkilenenler Mekke'li zenginlerden Abdullah b. Cudan'ın evinde biraraya gelerek toplandılar ve Hilful-Fudul adlı sivil örgütü kurdular. Bu oluşumun içinde yer alanlar arasında Ebu Bekir ve Muhammed de vardı.

Hılfılfudul adıyla anılmasının nedeniyse; araplar arasında bu isimle anılan bir çok antlaşmanın daha önce yapılmasıydı. bunlardan en meşhuru; curhum kabilesinin kureyş?ten önce böyle bir antlaşma ve dayanışma yapmasıydı. Bunlar; fadıl b. fudale, fadıl b. vedea ve fadıl b. haris isimli curhum kabilesinin ileri gelen kişileridir. Bu kişilerin isimleri fadıl olduğundan bu harekete de fadılların ittifakı anlamında hılfılfudul adı verilmiştir.

Toplantıda ettikleri yemin ise şöyleydi:

 

?Allah?a yemin olsun ki, Mekke şehrinde birine haksızlık ve zulüm yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Denizlerin bir kıl parçasını ısıtacak suyu bulundukça, Hira ve Sebir dağları yerinde kaldıkça ve üzerinde dağ tekeleri otladıkça bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize maddi yardımda bulunacağız.? (İbn Sa?d, Tabakat, I, 129)

 

Bu oluşuma katılanların ilk işi, As b. Vail?e giderek Yemenli?nin malını ondan almak ve Yemenli?ye teslim etmek oldu. O günlerde, Has?am kabilesinden Yemenli bir tacir, kızı ile birlikte hac için Mekke?ye gelmişti. Şehrin despot kişilerinden Nübeyh b. Haccac?ın, kızını zorla elinden alması üzerine tacir, Hilfu?l Fudul?a gitti. Hilf mensupları hemen Nubeyh?in evini kuşattılar ve kızı alıp babasına teslim ettiler.

Eraş kabilesine mensup birinden mal satın alan Ebu Cehil, parasını ödemedi. Muhammed'le birlikte Ebu Cehil'e gidildi ve hiç bir itiraz olmadan parası alındı.

Sümale kabilesine mensup bir tacir Mekke?nin ileri gelenlerinden Übey b. Halef?e mal satmış, fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tacir Hilfu?l-Fudûl?a başvurdu. Teşkilat mensupları ona Übeyy?e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey, parayı hemen ödedi.

 

Bu sivil insiyatifin olumlu girişimleri Mekkeliler arasında takdirle karşılandı, örgüt mensuplarına karşı güven ve saygı oluşturdu.

Bu örgütün, Muhammed'in kişiliğinin oluşturmasında, çevresiyle ilişkilerinin geliştirmesinde, itibar oluşturmasında etkisi büyük olmuştur.

Peygamberliği ilan ettikten sonraki dönemde dahi Hilful Fudul'dan övgüyle söz etmiş ve "Yine çağrılsam gider katılırım." demiştir. (Müsned, I, 190, 317)

 

Hatice ve Varaka:

 

Hatice binti Huveylid b. Abdul Uzza'nın doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Milâdi 555. yılında olabileceği söylenmektedir.

O, Arapların Kureyş kavminin Hâşimiler boyundan olup babası Huveylid, annesi Fâtıma'dır.

Muhammed ile evlenmeden önce üç evlilik yapmıştır. Hatice ilk önce Varaka ibn-i Nevfel'e nişanlanmış ancak nikah yapılmamıştır. İkinci kez künyesi Ebu Hale olan İbn-i Nebbaş ile nikahlanır. Ebu Hale'nin vefatından sonra Atik ibn-i Abid ile evlenir. Atik'in de vefatından sonra amca oğlu Sayfi ibn-i Umeyye ile evlenir. O'nunda ölümü üzerine dul kalır. Bu evliliklerinden aşağıdaki çocukları doğmuştu:

1. Ebu Hale'den Hind isimli oğlan çocuğu.

2. Atik'den yine Hind isimli kız çocuğu

3. Sayfi'den Muhammed isimli oğlan çocuğu.

Hz.Hatice'nin iki çocuğunun isminin de Hind olmasına binaen künyeside Ümm-i Hind olmuştur.

 

Hatice çok zengindi ve ticaretle uğraşmaktaydı. Ücretle tuttuğu adamlarla Şam'a ticaret kervanları düzenlerdi. Muhammed'le tanıştı ve ondan hoşlandı, ona ticaret ortaklığı önerdi ve onun başkanlığında bir ticaret kervanını Şam'a gönderdi. Aynı zamanda hizmetkârı Meysere'yi de onunla beraber gönderdi. Hatice bu ticaret kervanından çok memnun oldu. Daha önce gönderdiği ticaret kervanlarına nazaran, bu sefer daha fazla kâr elde etti.

Hatice, Muhammed hakkında Meysere'yi de dinleyince, ona olan itimadı ve sevgisi daha da arttı. Ona anlaştıkları ücretten fazlasını verdi ve Muhammed 'e evlenme teklifinde bulundu.

 

Hatice Muhammed ile 4.evliliğini yaptığında 40 yaşlarında, Muhammed ise 25 yaşlarında idi.

Evliliklerinden 4 oğlu oldu; Kasım, Tayyip, Tahir, Abdullah dördu de vefat ettiler. 4 de kızı oldu; Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Zeyneb, Fatima. Shocked - 40 yaştan sonra 8 çocuk. Shocked

( Bazı kaynaklara göre Tayyip ve Tahir, Abdullah adlı oğlunun lakabları olarak belirtilir.)

 

Hatice, Muhammed'i amcazadesi Varaka Bin Nevfel ile tanıştırdı. Varaka Hıristiyandı ve bilimle ilgiliydi. Aynı zamanda Nasturi rahibi olan Varaka Mekkenin de rahibi ve vaiziydi. Tevrat ile İncil'ide iyiden iyiye incelemiş ve arapçaya tercüme etmişti.Çok bilgili ve Filozof bir adamdı. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. O araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp hıristiyanlığı kabul etmişti.

 

Varaka Bin Nevfel Muhammed'i sevdi. Onun dini konulara olan ilgisi hoşuna gitmiş ve yakınlık duymuştu. Bilgili olduğu için Muhammed'de ona saygı ve ilgi gösteriyordu. Varaka'yı her zaman ziyaret ediyordu. O da Ona Tevrat'ı baştan başa okudu. Adem'den İsmail'e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattı. Musa'nın dinini nasıl kurduğunu, İsa'nın Hıristiyanlığını da izah etti. Vahdaniyet-i ilahiye'yi derinden derine anlattı, fikir ve halvet yollarını gösterdi.

 

Türk tarihçisi Enver Behnan Şapolyo'ya göre, Muhammed 15 sene boyunca Varaka bin Nevfel tarafından eğitilmiş ve Tevrat ve İncil'de yer alan bilgiler ona öğretilmiş ve yetiştirilmiştir.

 

Kaynak: İbni Hişam, Sîre: 1/254; İbni Kesîr, Sîre: 1/404

 

Yemen?li Rahman

 

Muhammed zamanında Yemen'de çok önemli bir kabile reisi vardir ve peygamberliğe soyunmuştur. Adı Yemame Rahman'idir.

Bu Yemame Rahman'i oldukça kültürlü, zeki ve saygın bir kişidir. Araplar arasında oldukça nüfuzludur. Muhammed'in bu kişiyle diyalogları olmuş, ona büyük saygı duymuştur. Hatta onunla ilişkisi öyle bir dereceye gelmişti ki, Mekkeli inanmayanlar,

"Bize ulaşan bilgiye göre,Yemame'deki şu adam, Rahman denen kişi öğretiyor sana müslumanlığı. Kuşkun olmasın ve yemin ederiz ki, biz hiçbir zaman Rahman'a inanmayız." demişlerdir. (Siratu Ibn Ishak,Muhammed Hamidullah 180/254)

 

Rahman insanlar arasında kullanılan bir isimdi. Ve ilginçtir ki, Arab dilindeki birçok kelime Sankstritcedir, çok tanrılı Hint bolgesi diline aittir.

Mekkeli Araplar Muhammed'in islam kelimesini bile Bu Rahman denen kişiden aldığını iddia ediyorlardı.

Bu Yemameli Rahman, peygamberlik savında bulunduğu zamanlar bir diğer adı da "Müslim" di. Yani, İslam oluşturulmadan önce adamın bir adı da Muslim! Tabii, daha sonra peygamberlik savında Muhammed başarılı olunca, müslumanlar alay etmek için "Müseylime" ve "çok yalancı" anlamında "Kezzab" ismini de eklerler. Daha sonra da İslamın tarihi derlenirken, bu Rahman ile ilgili bilgilerin büyük çoğunluğu imha edilmiştir, ilerde sorun çıkmasın diye. Yine de elde kalabilen bu kadar bilgi bile durumu gayet iyi açıklayabilmektedir.

 

Yemen, o zamanlarda Mısır dahil ortadoğu ve Hindistan'a kadar ki uygarlıklar için önemli ticaret noktalarından biriydi. Aynı zamanda din olarak da musevilik, hristiyanlik ve müslumanlığın temeli olan sabiilik vardı. Bunun yanında musevilik ve hristiyanlık da sonradan yerleşmişti, tıpkı Medine'de yahudiliğin yerleşmiş olması gibi. Yemen bu yüzden ticari olduğu gibi bir dinsel merkezdi de aynı zamanda.

Rahman denen kişi Yemen'in Ezd kabilesinden, bilgelik ve nüfuzuyla saygı gören bir başkandı.

Muhammed, peygamberliğini ilan etmeden önce, karısı Hatice tarafindan ticari amaçlı olarak Yemen'e de gonderilmişti. Yemen'de o zamanlar çok önemli olan Hubase fuarına katılmıştı. Zaten Rahman'la da burada tanışmıştı. (Kaynak: Muhammed Hamidullah,Islam Peygamberi 1/61)

 

Muhammed'in içinden çıktığı Evs ve hazrec kabileleri de, o zaman ki Arap kabileler topluluğundan bir çoğunu içine alan Ve Rahman isimli kişinin de içinden çıktığı Ezd kabilesinden ayrılmaydı.

Yani kısacası, Muhammed ve Rahman uzak ta olsalar sonuçta akrabaydılar.

Yemen kokenli bu Ezd kabilesi Muhammed için çok önemliydi. Buna örnek olarak çok sağlam iki hadis aktaralım:

 

"Emanet Ezd'dedir." -Tirmizi,Sunen,no 3936-

 

"Ezd kabilesinden olanlar, allah'ın yeryüzündeki arslanlarıdırlar.İnsanlar onları alçaltmak isterlerken, Allah onları yükseltir. öyle bir zaman gelecektir ki, kişi hep 'keşke babam bir Ezd'li olsaydı, keşke anam bir Ezd'li olsaydı'diyecek" -Tirmizi,no:3937-

 

işte bu yüzden, bu Yemen ve Ezd kabilesi sevgisinden Muhammed, "iman Yemenlidir, hikmet de Yemen'lidir" demiştir. Sadece sevgisinden değil tabii, Yemen'in o zamanlar bir dinsel merkez olması, bütün dinlerin kaynağı olan sabiiliğin orada merkezi din olmasıdır. Muhammed'e göre iman dolayısıyla dini oluşturan herşey, ibadetlere kadar Yemenlidir, Sabiilik kökenlidir. Bu nedenle Rahman hiç de önemsiz bir insan değildir Muhammed için.

Nitekim, peygamberliği Muhammed'e kaptırmak istemeyecek, kendisi de peygamberliğini ilan edecek, başarılı olamayınca 148 yaşında olmasına rağmen Muhammed'e peygamberlikte ortaklık dahi teklif edecektir.

 

Evet, bazı bilgiler gerçekten şaşırtıyor insanı. Ama olmayacak birşey de değil.

Üstelik bazı kaynaklara göre, Muhammed'den 20 yıl önce peygamberliğini ilan etmiş.

Hicret'in 10. yılında Muhammed'e şu satırlarla ortaklık teklif ediyor;

 

" Tanrı elçisi Müseylime'den,Tanrı elçisi Muhammed'e mektuptur.Sana esenlikler dilerim.

Ben Peygamberlikte sana ortak edildim.Yeryüzünün yarısı bize,yarısı Kureyşlilere aittir,fakat Kureyşliler adaletle hareket etmezler."

 

Peygamber'in,Yemame halkına öğretmen olarak gönderdiği, Reccal bin Unfuva, Müseylime ile çok iyi arkadaş olmuştu.

Ve Tanrı'nın Müseylimeyi, Muhammed'e ortak ettiğine tanıklık ediyordu.

 

Margoliuth'a göre ise Muhammed peygamberlikte Yemenli Rahman'ı taklit etmişti.

 

Rahman'dan Örnek Ayetler:

 

"Allah yüklü deveye in'am etti. Ondan koşan bir yavru çıkardı. Sifak (alt deri) ile hasa (barsak) arasindan."

 

"Salih insanlar gecelerini uyumadan, ibadetle geçirirler, gündüzleri de gökteki bulutlarin ve yağmurların kuvvetli tanrısı için oruç tutarlar."

 

"Tanrıyı her eksikten tenzih ederim ki, O dirilme zamanı geldiğinde, acayip bir biçimde diriltir. Sizi göğün katına yükseltir. O sizin hardal tanesi kadar da olsa işlerinizi ve gönlünüzden geçeni bilir. Insanlar bu yuzden ziyana uğrar ve lanete katlanırlar."

 

"Renkleri kara olduğu halde sutleri beyaz olan koyunlar uzerine and içerim ki."

 

"Ektiğiniz yerleri koruyunuz; yoksul olanları yurdunuza kondurunuz, azgınları yurdunuzdan uzaklaştırınız."

 

Bahriye Üçok'un "Dinden Dönenler ve Yalancı Peygamberler" kitabından.

 

Yemameli Rahman Müslim'den birkaç ayet daha;

 

Tohum ekerek,

Ekin yetiştirenlere,

 

Ekinleri biçenlere,

Buğdayları savuranlara,

 

Sonra öğütenlere,

 

Onlardan ekmek yapanlara,

 

Bu ekmekleri ufak ufak doğrayarak,

Et suyunda ıslatanlara,

 

Ve bunların üzerine,

Sade yağ dökerek yiyenlere,

 

Şerefine and içerek temin ederim ki;

 

Siz hayvan besleyerek, çadırda yaşayanlardan,

Daha meziyetlisiniz.

 

Binalarda yaşayanlar da size üstün gelmedi.

 

Karanlıkları basan gece,

 

Siyah Kurt,

 

Ve yaşına basan,

Çatal tırnaklı hayvan adına andolsun ki;

Üsseyid'lerin,

Harem'in hürmetini çiğnememiş

Olduklarını teyit ederim.

 

 

Aşağıdakiler de Kur'an'dan:

Naziat/1-5

 

o daldırıp çıkaranlara,

 

usulcacık çekenlere,

 

yüzüp yüzüp gidenlere.

 

yarışıp geçenlere,

 

ve bir iş çevirenlere

Andolsun ki,

 

Ayetler arasında bayağı benzerlik var. Allah'ın yemin şekli nerdeyse aynı. Yemame'li Müslim'in ayetlerini Muhammed'den daha önce yazdığını düşündüğümüzde;

"Yoksa Cebrail aleyhisselam Müseylime'ye de uğramış olmasın?" demekten alamıyoruz kendimizi. Smile

 

O dönemin peygamber iddiası ile ortaya çıkan Esved ül-Ansi, Tuleyha Bin Huveylid, Secah ve

Müseylimet ül-Kezzab yani Yemameli Rahman Müslim'le Muhammed bin Abdullah'ı ele aldığımızda başarılı olanla kaybedenleri görmekteyiz.

 

Peygamberlikte dikiş tutturamayanların çoğu bu girişimlerini canlarıyla ödediler.

Gönderi tarihi:
O dönemin peygamber iddiası ile ortaya çıkan Esved ül-Ansi, Tuleyha Bin Huveylid, Secah ve

Müseylimet ül-Kezzab yani Yemameli Rahman Müslim'le Muhammed bin Abdullah'ı ele aldığımızda başarılı olanla kaybedenleri görmekteyiz.

 

Peygamberlikte dikiş tutturamayanların çoğu bu girişimlerini canlarıyla ödediler.

 

Sevgili tavşan,

 

Derlediğin bilgiler için çok teşekkürler.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:

Muahammed aleyhisselamin, ogreteni,

Cebrail aleyhisselam,

Ogretmeyi emredeni,

Allahtir.

Tarihi rivayetler,

vahiy degildir,

Muslumanlar icin, inanilip iyman edilmesi gereken kuran ayetleridir.

Digerlerine inanmamak, musluman olmaya engel degildir,

Her ne kadar,

Tarihi rivayetleride dinin icerisinde goren,

ezici bir cogunluk olsada,

Bu denge hizla degismektedir.

cunku insanlar,

tum engellemelere ragmen kurana yonelmektedir,

Eger bu kuran Allahtan olmasa idi,

uzerinde en cok konusulan kitab olmazdi.

 

Anlanmadan en cok okunan kitabi,

anlayarak, okumadan, elestiriler getirmek,

hemde Arap olmayanlar tarafindan elestiriler getirmek,

Hicte durustluk degil.

saygilar.

Evren.

Gönderi tarihi:
Anlanmadan en cok okunan kitabi,

anlayarak, okumadan, elestiriler getirmek,

hemde Arap olmayanlar tarafindan elestiriler getirmek,

Hicte durustluk degil.

saygilar.

Evren.

 

Anlayarak okumadan yorum yapanlardan biri de sizsiniz heralde.

Oku da, gör harikulade (!) kitabı.

 

Eger bu kuran Allahtan olmasa idi,

uzerinde en cok konusulan kitab olmazdi.

 

Bir atasözü var: "Bir dekli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz" diye.

Atasözündeki delinin attığı taşla 40 kişinin uğraşması, o delinin diğerlerinden akıllı olduğunu göstermeyeceği gibi,

 

Kuran'ın en çok üzerinde tartışılan kitap olması da, o kitabın fantazi ilahlardan olduğunu göstermez.

 

Saygılar.

Misafir özedönüş
Gönderi tarihi:

Sayın Kullanışlı Tavşan

 

Çok uzun bir yazı getirmişsiniz.Bu kadar uzun yazılar ancak çıktısı alınarak okunabilir.Ancak size şunu sormak istiyorum.Şu iddia ettiğiniz öğretmenlerin neden kendileri Peygamberlik iddiasında bulunmadılar.Neden bu şansı kendileri kullanmadı da zamanlarını başkası için geçirdiler?

Gönderi tarihi:
Sayın Kullanışlı Tavşan

 

Çok uzun bir yazı getirmişsiniz.Bu kadar uzun yazılar ancak çıktısı alınarak okunabilir.Ancak size şunu sormak istiyorum.Şu iddia ettiğiniz öğretmenlerin neden kendileri Peygamberlik iddiasında bulunmadılar.Neden bu şansı kendileri kullanmadı da zamanlarını başkası için geçirdiler?

 

Peygamberlik iddiasıonda bulunup da dikiş tutturamayanlardan bahsetmiş zaten arkadaşımız.

 

O dönemin peygamber iddiası ile ortaya çıkan Esved ül-Ansi, Tuleyha Bin Huveylid, Secah ve

Müseylimet ül-Kezzab yani Yemameli Rahman Müslim'le Muhammed bin Abdullah'ı ele aldığımızda başarılı olanla kaybedenleri görmekteyiz.

 

Peygamberlikte dikiş tutturamayanların çoğu bu girişimlerini canlarıyla ödediler.

 

Bazıları da bu iddiada bulunmadı.

 

Nedenini bilemiyoruz.

Belki hırsları yoktu. Belki korkuyorlardı. Belki başka bir gerekçeleri vardı. Belki de hem sistemi "bir maşa" vasıtasıyla eleştirmelerini sağlayacak, hem de bu arada eğlenmelerini sağlayacak "kullanılmaya müsait" birini dolduruşa getirerek ortaya sürmeyi tercih ettiler ve işin bu kerteye geleceğini sezemediler. Bilemiyoruz.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
.

 

:blink::wacko: bu nedir yahu daha uzun bir alıntı yokmuydu arkadaşım?

 

 

 

 

Sevgili tavşan,

 

Derlediğin bilgiler için çok teşekkürler.

 

Saygılar.

 

 

Brain yapma lütfen şu çarşaf kadar yazıyı okumuş olamazsın? ;)

Gönderi tarihi:

Benim dikkatimi şu hilfül fudl örgütü çekti. Hani önce bıçkın delikanlılar mahallede yamukluk olmasın diye racon keser, sonra birileri ile başları belaya girince mafya ayaklarına giderler. İş büyür, içeri girip çıkınca gerçekten mafya olurlar. Daha büyük raconlar kesmeye başlarlar ama artık öyle ufak tefek adaletsizliklere karşı çıkan mahalle çetesi olmadıkları için, koskoca mafya örgütünü ayakta tutmak, elemanlara maaş verebilmek için haraç toplamak, göz korkutmak, hatta blöf yapmadığını kanıtlamak için adam harcamak gerekmektedir.

 

Hani yani aklıma geldi...

Gönderi tarihi:
İlgimi çekti okudum gerçekten.

 

Saygılar.

Simdi bu verdiginiz cevap inandiricimi, ben inanmiyorum okudugunuza.

Hadi yemin et.

inandigin ilah olmadigina gore ne uzerine yemin edeceksin.

Bilim uzerinemi yemin edeceksin,?

bildigin bilim uzerinemi? yoksa bilmedigin bilim uzerinemi?

Hangi bilim uzerine yemin edersen et.

ukudugunu isbat etmen laazim, onu isbat etmek icin saahit getirmen gerekir.

bu dunyadada boyle ahirettede boyle.

Haydi beni inandir okuduna.

Acik soyleyeyim ben yazinin tamamini okumadim.

sende bana inanmak zorunda degilsin.

Benim inandigim Allah Bana yalan soylemeyi yasakliyor,

ondan dolayi ben yalan soylemiyorum.

Sana yalan soylememeyi, kim yasakliyor,

Darvinmi>?iyi ama onun soylediklerinin cogu yalan.

 

Saygilar.

 

Evren.

Gönderi tarihi:
Kısa ve öz; bu bilgiye sahip hangi "ÖĞRETMEN" vardı 1400 sene evvel...

 

:)

 

Maraba,

sana delil getirir,

ilahi mazdadan,

o zerdust biliyorsunya,

sarıgöl'

kardes.

selam ve saygilar.

Evren.

Gönderi tarihi:
Kısa ve öz; bu bilgiye sahip hangi "ÖĞRETMEN" vardı 1400 sene evvel...

 

Yerküre ve evrenin oluşumu ile ilgili 1400 sene ve daha öncesinde bir çok görüş vardı. Bunların hiçbirisi o zaman ortaya bir anda çıkan şeyler değildi. Ha bu arada tabiiki Muhammedin de kendi öğrendikleri doğrultusunda hayal ettiği görüşleri vardır şüphesiz.

Gönderi tarihi:
ALINTI(sarıgöl @ 04-05-2008, 18:45)

Kısa ve öz; bu bilgiye sahip hangi "ÖĞRETMEN" vardı 1400 sene evvel...

 

 

Yerküre ve evrenin oluşumu ile ilgili 1400 sene ve daha öncesinde bir çok görüş vardı. Bunların hiçbirisi o zaman ortaya bir anda çıkan şeyler değildi. Ha bu arada tabiiki Muhammedin de kendi öğrendikleri doğrultusunda hayal ettiği görüşleri vardır şüphesiz.

 

ALINTI(sarıgöl @ 04-05-2008, 18:45)

Kısa ve öz; bu bilgiye sahip hangi "ÖĞRETMEN" vardı 1400 sene evvel...

 

 

 

 

Maraba,

sana delil getirir,

ilahi mazdadan,

o zerdust biliyorsunya,

sarıgöl'

kardes.

selam ve saygilar.

Evren.

 

 

Selam ve saygılara bir mukabele...

 

Bekliyorum ben buradayım...

 

:lol:

 

Zerdüşler’in Kutsal Kitabı Avesta-3

 

44. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri! Ey Ahura Mazda, ölünün vücudunu nereye götüreceğiz, nereye koyacağız?

 

45. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı: ”Ey Kutsal Zarathuştra! Onlar, ceset yiyici köpeklerin ve kuşların her zaman bulunduğunu bildikleri en yüksek tepelere (bırakacaklar).”

 

46. ”Mazda Tapıcıları cesedi; ceset yiyici köpeklerin ve kuşların (oradan) aldıkları kemikleri suya ve ağaçlara taşımalarını engellemek için, saçından ve ayaklarından demir ile, taşla ya da kurşun ile sıkıca tutturacaklar.”

 

47. ”Eğer onlar cesedi oraya sıkıca tutturmasalar ve ceset yiyici köpeklerle kuşlar (cesedin bulunduğu tepeye) gidip kemikleri suya ve ağaçlara taşısalar, (bu vecibeyi yerine getirmedikleri için) onlara hangi ceza verilecektir?

 

 

 

 

 

48. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı: ”Onlar peşotanu (olmuşlardır); aspahe-astra ile ikiyüz kırbaç, Sraoşa-karana ile ikiyüz kırbaç (vurulacaktır).”

 

49. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen,Kutsal Biri! Ey Ahura Mazda, ölünün kemiklerini nereye götüreceğiz, nereye bırakacağız?

 

50. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı: ”Mazda Tapıcıları (bu iş için), köpeklerin, kurtların, tilkilerin (rupah), erişemeyecekleri bir bina (daxma) inşa edecekler, ki orada yağmur suyu duramasın (aksın).”

 

51. ”Eğer imkanları varsa onlar; böylesi bir binayı taşlar, harç ve toprakla yapacaklardır. Eğer imkanları yoksa; onlar ölüyü kendi halısı ve yastığı üstüne, gök ışıkları ile giydirilmiş ve yüzü güneşe bakar vaziyette yere yatıracaklardır.”

 

Saygılar, sevgiler inananlarına...

Gönderi tarihi:

Bu göğün genişlemesi konusunu, binlerce hurafe ve uydurma arasında nasılsa kedi olalı bir fare tutma olarak görüyorum. Kim bilir neye dayanılarak, artık bulutların yere yaklaşıp geri uzaklaşmaları mı, küçük bulut parçalarının büyüyüp dağ yığınları gibi olmaları mı, nerden icap ettiyse böyle bir genişlemeden bahsetmiş. Eh, kedi olalı bir fare tutmuş şimdi, inkar edemem. Bu tamamen raslantı, çok başka bir şey düşünür ve kastederken, bilmeden böyle bir isabet kaydetmiş olmalı. Bir bunun için uydurma ve hurafe yığınının hepsini doğrulamak akıl işi değildir.

 

Bunun Kuranda "aşağılık maymunlar olun!" diye ayet var, demek insanlar maymuna dönüşebiliyor, o halde maymun da insana dönüşebilir. Evrim teorisi ondört asır önce ortaya atılmış demekten bir farkı yok...

Gönderi tarihi:
Bunun Kuranda "aşağılık maymunlar olun!" diye ayet var, demek insanlar maymuna dönüşebiliyor, o halde maymun da insana dönüşebilir. Evrim teorisi ondört asır önce ortaya atılmış demekten bir farkı yok...

 

:clover::)

 

 

Ben fare tutmasıl olarak görmüyorum.

O dönemde büyük ihtimalle, bir önceki dönemlerden kalma bilgiler doğrultusunda yazılmış bir ayet. O zamanlar göğün iç içe geçmiş kürelerden oluştuğunu, gezegenlerin bu kürelerde gezdiğini sanıyorlardı (yanlış hatırlamıyorsam). Bu küreleri genişletmek ya da daraltmak ise, (bir güç gösterisi bakımından) olsa olsa dağları yere çakan ve bulkut gibi de sürükleyen birisinin işi olmalı.

Gönderi tarihi:
Bu göğün genişlemesi konusunu, binlerce hurafe ve uydurma arasında nasılsa kedi olalı bir fare tutma olarak görüyorum. Kim bilir neye dayanılarak, artık bulutların yere yaklaşıp geri uzaklaşmaları mı, küçük bulut parçalarının büyüyüp dağ yığınları gibi olmaları mı, nerden icap ettiyse böyle bir genişlemeden bahsetmiş. Eh, kedi olalı bir fare tutmuş şimdi, inkar edemem. Bu tamamen raslantı, çok başka bir şey düşünür ve kastederken, bilmeden böyle bir isabet kaydetmiş olmalı. Bir bunun için uydurma ve hurafe yığınının hepsini doğrulamak akıl işi değildir.

 

Bunun Kuranda "aşağılık maymunlar olun!" diye ayet var, demek insanlar maymuna dönüşebiliyor, o halde maymun da insana dönüşebilir. Evrim teorisi ondört asır önce ortaya atılmış demekten bir farkı yok...

 

Kesinlikle öyle değil sevgili demirefe,

 

Bir kere kurandaki gök kelimesi bilimin tanımladığı evren anlamına gelmez.Çünkü evren denildğine ne anlaşıldığı bellidir.Dünyada dahil milyarlarca galaksiden oluşan madde. Oysaki kuranda yüzlerce ayette gök ve dünya ayrı ayrı zikredilir.Eğer genişlemekten maksat bilimin açıkladığı big bang ise bu ayet bilimle uyuşmaz.Çünkü big bang,a göre evren bir bütün olarak genişler.Bu ayette ise sadece gökten bahsedilmektedir.

 

Diğer bir husus ise ayetin bu şekilde tercümesi apaçık bir tahriftir.Çünkü ayetin orijinalinde herhangi bir şeyi genişlemtekten bahsetmez.

 

 

47- Biz göğü elimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.

 

 

Bu ayet asırlardır bu şeklide tercüme edilmiş ve doğrusuda budur. Ancak ne zamanki big bang adlı bir teori ortaya atıldı,kuranın bilime uyarlayabilmek için ayeti

 

 

Zariyat-47.Ayet.

 

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.

 

Bu şeklide çarpıtmaya başladılar.Dikkat edersen ''onu'' zamirini parantez içine almışlar.Çünkü ayetin arapça metninnde öyle bir zamir yok.

 

Ayettteki bina kelimeside zaten bilindik anlamda evrenin genişlemesinin söz konusu olmadığını apaçık ele veriyor.Zira evrenin genişlemesi herhangi bir yöne sabit değildir. Balonun şişmesi gibi küresel bir genişlemedir.Bina etmede ise ne sağa ne sola nede yukarıdan aşağıya doğru bir şeyi bina edemezsiniz.Mutlaka temelden yani aşağıdan yukarıya doğru yapmak zorundasınız.

 

 

Bu ayetin ne dediğini anlamk için başka bir ayete bakalım

 

Enbiya 30-O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?

 

Dünya ilk yaratıldığında etrafı gök denilen deri ile kaplı imiş. Sonra allah dünyanın bu derisini eliyle tutup yukarı doğru kaldırmış. Olay budur yani.

 

Madem allah dünyanın derisini soyup çıkaracaktıda daha önce niye bitişik yaratmış? Ayrı halde yaratmaya gücü yetmemişmi? Ayrı şekilde yaratsa idi böyle deri soymakla uğraşmaya gerekte kalmazdı.

 

***********

Gönderi tarihi:

Anladım hoppa, teşekkür ederim. Ben de hani tesadüfen, olabilir ya, bulutlara filan bakarak belki bir genişlemeden bahsetmiş olabilir diye düşünmüştüm. Doğrusun, göğün "bina"sından söz etmesi zaten başta çok ofsayt ve bilim dışı bir anlatım.

 

Genişlemeden söz etmişse bile, nüfusu artan melekler için "bina"ya ek daireler, asma katlar ve teraslar filan çıkmaktan söz etmiş olmalı. Nasılsa bu eklemelerin imar planına aykırı olduğunu söyleyecek kimse yok!..

Gönderi tarihi:
ZARİYAT - 47

 

Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(mûsiûne).

Ve sema; Biz onu büyük bir kudret ile bina ettik. Ve muhakkak ki (onu) genişletici olan elbette Biziz.

 

 

LE MUSİUNE: genişletmek

LE MUSİUNE –zariyat(51)-47 ;Genişletmek....mus kelimesi takat anlamında ki “vüs” kelimesinden türemiştir.Arapça da genişletmek,yaymak,yükseltmek manasındadır (arap dili ve edebiyatı).Şimdi bu kelime 2 teşekkülden mana ihtiva eder.birincisi; genişletmek…./musiun.İkincisi ise; esmaul Hüsna da ki Allahın sıfatlarından ; rızık veren …/el-musiune.Geniş kudret manası ….eyd ‘dir..ancak ayette Vessemae benayneha bieydin ve inne le musiune …./zariyat 47 Vessemae =”göğü” benayneha=”bina ettik” bieydin=”kuvvet-kudret” ve inne=”gerçekten biz” Le musiune=”elbette genişletenler”..

Buradan da görüleceği gibi eyd kelimesi göğü kudretle bina ettik anlamında varken; bir de le musiune olarak genişleten var.buradaki arapça sıralama ve arap dilinde son eylem faktörü sonda yer alırken,eyd kelimesinin sonda olması imkansızdır.bu halde eyd kelimesi zaten musiune kelimesinle yakından uzaktan alakası olmamaktadır.o halde musiun/ kökü genişlemek manasını ihtiva eder.

 

 

Sema;Gök, gökyüzü, felek...

 

Bir kere kurandaki gök kelimesi bilimin tanımladığı evren anlamına gelmez.Çünkü evren denildğine ne anlaşıldığı bellidir.Dünyada dahil milyarlarca galaksiden oluşan madde. Oysaki kuranda yüzlerce ayette gök ve dünya ayrı ayrı zikredilir.Eğer genişlemekten maksat bilimin açıkladığı big bang ise bu ayet bilimle uyuşmaz.Çünkü big bang,a göre evren bir bütün olarak genişler.Bu ayette ise sadece gökten bahsedilmektedir.

 

Gök denilince "AKLA" ne gelir...

Gök ve Dünyanın ayrı,ayrı zikredilmesi (Ayetlerde) Dünyanın "EVREN'DEN" ayrı olduğu manasımı çıkar... :)

 

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Bu göğün genişlemesi konusunu, binlerce hurafe ve uydurma arasında nasılsa kedi olalı bir fare tutma olarak görüyorum. Kim bilir neye dayanılarak, artık bulutların yere yaklaşıp geri uzaklaşmaları mı, küçük bulut parçalarının büyüyüp dağ yığınları gibi olmaları mı, nerden icap ettiyse böyle bir genişlemeden bahsetmiş. Eh, kedi olalı bir fare tutmuş şimdi, inkar edemem. Bu tamamen raslantı, çok başka bir şey düşünür ve kastederken, bilmeden böyle bir isabet kaydetmiş olmalı. Bir bunun için uydurma ve hurafe yığınının hepsini doğrulamak akıl işi değildir.

 

Bunun Kuranda "aşağılık maymunlar olun!" diye ayet var, demek insanlar maymuna dönüşebiliyor, o halde maymun da insana dönüşebilir. Evrim teorisi ondört asır önce ortaya atılmış demekten bir farkı yok...

 

[003.137] [DI] Sizden önce neler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin de, yalancıların sonunun ne olduğuna bir bakın.

Gönderi tarihi:
Anladım hoppa, teşekkür ederim. Ben de hani tesadüfen, olabilir ya, bulutlara filan bakarak belki bir genişlemeden bahsetmiş olabilir diye düşünmüştüm. Doğrusun, göğün "bina"sından söz etmesi zaten başta çok ofsayt ve bilim dışı bir anlatım.

 

Genişlemeden söz etmişse bile, nüfusu artan melekler için "bina"ya ek daireler, asma katlar ve teraslar filan çıkmaktan söz etmiş olmalı. Nasılsa bu eklemelerin imar planına aykırı olduğunu söyleyecek kimse yok!..

 

[002.164] [DI] Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır.

Gönderi tarihi:
Benim inandigim Allah Bana yalan soylemeyi yasakliyor,

ondan dolayi ben yalan soylemiyorum.

Sana yalan soylememeyi, kim yasakliyor,

Darvinmi>?iyi ama onun soylediklerinin cogu yalan.

 

Bana yalan söylemeyi, insani değerler dediğimiz değerler öğretiyor.

O değerler bana, insanın kendinden kaçamayacağını, bu nedenle yalan söylemenin psikolojimi bozacağını, kendime saygımın kalmayacağını söylüyor.

Sana yalan söyleyip kaçabilirim, ama kendimden kaçamam. Bu nedenle yalan söyleme gereği duymuyorum. Bana başkası tarafından verilecek bir cezanın korkusuyla değil, kendimle barışık olmak için yalan söylemiyorum.

 

Saygılar.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.