Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

adose

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    190
  • Katılım

  • Son Ziyaret

adose tarafından postalanan herşey

  1. adose

    Çağrışım

    dünya
  2. AMİN
  3. excel varken beynımı nıye yorayım dıyorsun he
  4. adose

    BİLMECE

    allah sıze akıl fıkır versın demıstır
  5. seni anlayacak bırılerıne
  6. tebrikler davet bu bolume yenı bakıyorum ama dıkkatın mukemmel otesı dıyebılırım arkadasım
  7. buzlu rakı kardesım sen esprili yazılarını yaz canım forum arkadasım su sozu cok sevıyorum ve her zaman kullanırım. NE kadar konusursan konus ne anlatırsan anlat anlattıgın tek sey karsındakı ınsanın algıladıgı kadardır ..
  8. bu baya esskı bır bılmece o kadar meshur kı annesı oldugunu bılmeyen kalmamıstır..
  9. abi turk erkekse at avrat silah bir de ömrü boyunca yetecek kadar içki
  10. ben yakında dosya paylaşımdan hepinizle paylasıcam bole seyler hemde slayt oalrak herkesı bol bol korkutun bu arada lınk su an server nor found
  11. Eh 335 mesajdan sonra forumun daha degısık koselerını de zıyaret edıp bakayım dedım neler var neler yok.. oyun sayfasına tutuldum kaldım. NEyse ayrıldım en son az once sevgı arkadaslık bolumunde begenecegınızı umdugum hatta emın oldugum bırkac yazı paylastım.. Evet o kadar mesajdan sonra bırkac sevımlı ınsan ile tansıtım. Ama arkadas tanımada sınır yok. Guzel her ınsanla tanısmayada devam etmek ıstıyorum. O kadar forumda uyelıgım var nedense sadece burda yazıyorum. Sanırım brıbırınıze verdıgınız enerjıde hosuma gıttı. Neyse cok dolandırdım lafı.. Dunyada aile, paylaşmak, arkadaslık, dostluk, gülmece, güldürmece, eglence baska bısey tanımam gerisi yalan.. Bu benı bıraz anlatır sıze umarım.. Hepiniz hoşca ve dostca kalın Sevgiler
  12. Ten ve hüzün Sevmeden sevilmek, dokunulmadan dokunmak, yaralanmadan yaralamak, acı çekmeden acı çektirmek, zırhlarımızı, akıllarımızı, hesaplarımızı bunları elde etmek için mi kuşanıyoruz? Onun için mi deneyip duruyoruz insanları? Her sınamada onlar biraz daha fedakâr, biz biraz daha mı güçlü oluyoruz. Güçlü olmak isteğinin aslında nasıl bir korkaklık olduğunu fark edememek kaç aşka mal oluyordur insana. Acaba kendimizi en çok savunduğumuz sırada mı alıyoruz en büyük yaralarımızı, en büyük budalalıklarımızı en akıllıca davrandığımızda mı yapıyoruz acaba, rahatı ve güvenceyi en çok istediğimizde mi kaybediyoruz en büyük mutluluklarımızı, en çok korktuğumuzda mı acaba korktuğumuz başımıza geliyor?.. Kendimizi bu kadar savunmasak, bu kadar akıllı olmasak, rahatın peşinde bu kadar koşmasak ve bu kadar çok korkmasak, yaralarımız, pişmanlıklarımız ve acılarımız daha mı az olurdu acaba? "Tanrıyı ve insanları deneme," diyen Nietzche'ye aldanmayıp herşeyi ve herkesi bu kadar çok deneyden geçirdiğimiz için mi Tanrıyı ve insanları kaybediyoruz? İnsanları bu kadar çok denediğimiz, kendimizi kalkanlarımızın arkasına böylesine iyi gizlediğimiz, hiçbir acıya ve sıkıntıya razı olamadığımız için mi en çok istediklerimiz en uzağımıza düşüyor, mutluluk ele geçmez bir masal kuşuna dünüyor? Schiller'in o muhteşem "Eldiven" şiirinde anlattığı hikâyeyi belki daha iyi okumalıydık, oradaki şövalyenin adım seslerini belki daha çok duymalıydık. Hep erken öleceğini düşünen, hayatı bu düşünce nedeniyle telaşla geçen ve düşündüğü gibi erken ölen Schiller'in söylediklerine biraz daha dikkat etmeliydik, kendi ölümünü bilen birçok şeyi bilebilir çünkü. Arenada, bütün şövalyelerin aşık olduğu ve evlenmek istediği harikulade güzel prenses kral babasıyla birlikte oturuyor, çevreleri genç ve yakışıklı şövalyelerle dolu, hepsi bir küçük tebessüm için bekliyorlar. Borazanlar çalıyor ve aslanlar çıkıyor arenaya, kocaman yeleleri, gergin belleri, iri pençeleriyle kükreyerek dolaşıyorlar. Prenses zarif ellerini saklayan uzun eldivenlerden birini çıkartıp aslanların arasına atıyor. - Kim eldivenimi alıp bana getirirse onunla evleneceğim. Müthiş bir sessizlik oluyor, bir anda herkes susuyor. Bir şövalye diğerinden ayrılıyor, taş merdivenlerden ağır ağır inmeye başlıyor, parlak çizmelerinin çıkardığı adım sesleri tek tek duyuluyor. Arenaya giriyor, aslanlar hareketsiz ve şaşkın, bu cesur şövalyeye bakıyorlar, o hiçbirine aldırmadan eldiveni alıyor, gene adım sesleriyle taş merdivenleri çınlatarak çıkıyor. Eldiveni prensesin kucağına bıraktıktan sonra, kendisine hayranlıkla dönen prensese bir kez bile bakmadan yürüyüp gidiyor. Nietzsche "Tanrı ve insanları deneme" diyor. Schiller, eldiven şiirini yazıyor. Biz, herkesi her zaman deniyoruz, emin olmak, güvenmek istiyoruz, sevgisini ve bağlılığını her an kanıtlasın, hayatını ve herşeyini tehlikeye atsın ve bunu binlerce kez yapsın istiyoruz. Kendimizle ve korkularımızla o kadar doluyuz ki, hiçbir duyguyu, hiçbir insanı, hiçbir nesneyi olduğu gibi bütün gerçekliğiyle göremiyoruz, her şey kendimizle ve korkularımızla oluşturduğumuz prizmalardan kırılarak ulaşıyor bize, her şeyi olduğundan başka bir biçimde ve olduğundan başka bir yerde görüyoruz, belki de bu yüzden aradığımız şeyleri aramamız gereken yerlerden başka yerlerde arıyoruz. Mutlulukla aramıza korkularımızı ve kendimizi sokuyoruz. Aragon'un dediği gibi eğer "mutlu aşk yoksa," bu aşkın suçu değil. Aşkı, acısından, kederinden, tedirginliğinden, ayrılığından, üzüntüsünden, yarasından ayıklamaya çalışanların aşkı, mutlu olmayan aşklar. "Ben acıya, aldatılmaya, kedere razıyım," diyenlere verilebilecek bir armağan mutlu aşk... Aşk iki eli dolu bir eski ilahe, birinde mutluluğu birinde acıyı veriyor. Acıyı almadan öbürünü almak mümkün değil. Çok mu korkuyoruz acıdan ve yaradan ve kederden? Korku bizi acılardan koruyor mu peki? Aşk, o eski ilahe, o tanrıların orospusu, acıdan korkana inadına acıyı verip öbür elini kapatıyor. Acısız mutluluk olmuyor. Lermontov, çocukluğumun müthiş yazarı, "Zamanımızın Bir Kahramanı" isimli kitabını yazdığında Rusya'yı birbirine katmıştı... Hiçbir kadını sevmeyen, ama bütün kadınları kendine aşık etmekten hoşlanan birini anlatıyordu... Şu hiç unutmadığım Peçorin'i, Lermontov'un ve hepimizin zamanının kahramanı olan yalnız ve sevgisiz adamı. Ne kadar şanslıydı Peçorin, bütün kadınlar onu seviyor, ona aşık oluyor, ama o kimseyi sevmiyordu, duyguları çelik gibi zırhlarının içine hapisti, dokunulmazlık ve yaralanmazdı, insafsızdı, kadınları kendine aşık edip kaçıyordu, kendi duygularına yaklaşılmasına bile izin vermiyordu. Çocukluğumun kahramanı bir korkaktı. Ve mutsuzdu. Ve Lermontov, yalnızca tek bir roman yazabilmiş, ikincisinin yarısındayken, yirmi yedi yaşında bir düelloda öldürülmüş o uzun saçlı şair, sanırım o da mutlu değildi. Peçorin, edebiyatın unutulmaz kahramanları arasına girdi, korkulardan örülmüş bir kahramana ilgiyle baktı insanlar. Sevmeden sevilmek, dokunulmadan dokunmak, yaralanmadan yaralamak, acı çekmeden acı çektirmek, zırhlarımızı, akıllarımızı, hesaplarımızı bunları elde etmek için mi kuşanıyoruz? Onun için mi deneyip duruyoruz insanları? Her sınamada onlar biraz daha fedakâr, biz biraz daha mı güçlü oluyoruz. Güçlü olmak isteğinin aslında nasıl bir korkaklık olduğunu fark edememek kaç aşka mal oluyordur insana. Ama korkulardan kurtulmak da ne kadar zor. Her seferinde hep acıyan yerimiz aklımıza gelir. Aşkı her gördüğümüzde, hemen kendi üstümüze kapanmamız, hep o acıyan yerimizi korumak istememizden. Kendimizi bu kadar sakınarak nasıl yaşayabiliriz hayatı? Bu kadar güçlü, bu kadar akıllı, bu kadar zırhlı olarak nasıl değebiliriz hayata? Bir Peçorin mi olmalıyız? Yoksa kendi aşkında yanan bir Anna Karenina mı? Peçorin kimseyi sevmedi. Anna Karenina istediği kadar sevilmedi. Peçorin, Anna Karenina'ya aşık olsun isterdim, sevmeyi bilen ve sevmekten korkmayan o kadına tutulsun isterdim... Peçorin, eminim o zaman "Ya o beni sevmezse" diye soracaktı... Ben de ona, "Anna Karenine, Anna Karenina'ysa eğer, seni sever," derdim. Aşık bir Peçorin... Mutlu olurdu herhalde, ama büyük bir ihtimalle onu edebiyat kahramanları arasından silerdi o zaman. Hangisini tercih ederdi acaba, unutulmaz bir roman kahramanı olmayı mı, yoksa korkusuzca seven ve sevilen mutlu bir aşık olmayı mı? Siz hangisini seçerdiniz? Hayat seçimlerle dolu ve Pascal'ın dediği gibi "her seçim bir kaybediştir," bir şeyi seçer, bir başka şeyi kaybedersiniz. Ya da hiçbir şeyi seçemez ve her şeyi kaybedersiniz. Bu da bir seçim... Bir şeyi seçip bir başka şeyi kaybetmek mi, hiçbir şeyi seçmeyip her şeyi kaybetmek mi? Zırhlarımız, korkularımız, savunmalarımız, hesaplarımız bizi hep bir şeyi seçmemeye götürüyor, aklımız "öbürünü kaybetmemeliyiz" diyor... Ve en akıllı, en güç, en zırhlı, en hesaplı olduğumuz zamanda, her şeyi kaybediyoruz, en çok istediğimiz bizden en uzağa düşüyor. Kendi seçimimizi yapamadığımız için de insanları sınayıp duruyoruz. Eldivenlerimizi aslanların arasına atıp "Beni seviyorsan onu getir," diyoruz. Bir eldivene bir aşk gidiyor. Nietzsche, "Tanrıyı ve insanları denemeyin," diyor. Schiller, eldiven şiirini yazıyor. Peçorin, Anna Karenina'yı sevmiyor. Anna Karenina, aşık olmayı hayatıyla ödüyor. Peçorin mi olmalı Anna Karenina mı? Her seçim bir kaybediş. Hele, hem Peçorin'i hem de Anna Karenina'yı seviyorsanız. Bütün kitapları okuyorsunuz, hayatın karmaşık yollarından dolanıyorsunuz ve çıka çıka hep aynı mısraya çıkıyorsunuz. "Ten hüzünlü heyhat... Ve okudum bütün kitapları." Heyhat ten hüzünlü, bütün kitapları okusanız da. En büyük yaraları kendinizi en çok savunduğunuzda alıyorsunuz, en büyük budalalıkları en akıllıca davrandığınızda yapıyorsunuz, en güçlü olmayı en çok korktuğunuzda istiyorsunuz ve mutluluk hep uzaklarda kalıyor. Savunmasız, güçsüz ve hesapsız olmak belki de mutluluğun kapısını açacak. Ama bunun için Peçorin'in Anna Karenina'ya aşık olacağı bir kitap bulmak gerek. Anna Karenina, Peçorin'e sevmeyi öğretmeli. Ve, ten bu hüzünden kurtulmalı
  13. Bir Japon Yazarın Sevgi hakkındaki düşünceleri: Sevginin Üç Türü Dünyada sevilmek istemeyen kisi yok gibidir” diye basliyor, Masumi Toyotome. “Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?” diye soruyor.. Sonra anlatmaya basliyor... “Sevgi üç türlüdür!..” Birincisinin adi “Eger” türü sevgi!.. Belli beklentileri karsilarsak bize verilecek sevgiye bu adi takmis yazar... Örnekler veriyor: Eger iyi olursan baban, annen seni sever. Eger basarili ve önemli bir kisi olursan, seni severim. Eger es olarak benim beklentilerimi karsilarsan seni severim. Toyotome “En çok rastlanan sevgi türü budur” diyor. Bir sarta bagli sevgi. Karsilik bekleyen sevgi... “Sevenin, istedigi birseyin saglanmasi karsiligi olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu” diyor yazar... “Nedeni ve sekli bakimindan bencildir. Amaci sevgi karsiligi birsey kazanmaktir.” Yazara göre evliliklerin pek çogu “Eger” türü sevgi üzerine kuruldugu için çabuk yikiliyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine degil, hayallerindeki abartilmis romantik görüntüsüne asik oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçeklesmediginde, düs kirikliklari basliyor. Sevgi giderek nefrete dönüsüyor. Ve malesef en saf olmasi gereken anne baba sevgisinde bile “Eger” türüne rastlaniyor. Fakat aslinda insanlar “Eger” türü sevginin üstünde bir sevgi arayisi içindeler... Ikinci türe geçiyoruz. “Çünkü” türü sevgi... Toyotome bu tür sevgiyi söyle tarif ediyor: “Bu tür sevgide kisi, bir sey oldugu, birseye sahip oldugu ya da birsey basardigi için sevilir. Baska birinin onu sevmesi, sahip oldugu bir nitelige ya da kosula baglidir.” Örnek mi?.. “Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin/yakisiklisin!” “Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki..” “Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki..” Yazar, Çünkü türü sevginin, Eger türü sevgiye tercih edilecegini anlatiyor. Eger türü sevgi, bir beklenti kosuluna bagli oldugundan büyük ve agir bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip oldugumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hos birseydir, egomuzu oksar. Bu tür, oldugumuz gibi sevilmektir. Insanlar olduklari gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmedigi için rahatlaticidir. Ama derin düsünürseniz, bu türün, “Eger” türünden temelde pek farkli olmadigini görürsünüz. Kaldi ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana. Insanlar hep daha çok insan tarafindan sevilmek isterler. Hayranlarina yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çiktiigi zaman, sevenlerinin, artik ötekini sevmeye baslayacagindan korkarlar. Böylece yasama, sonsuz sevgi kazanma gayretkeşligi ve rekabet girer. Ailenin en küçük kizi yeni dogan bebege içerler. Sinifin en güzel kizi, yeni gelen güzel kiza içerler. Üstü açik BMW’si ile hava atan delikanli, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadin kocasinin genç ve güzel sekreterine içerler. “O halde bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?” diye soruyor, yazar. “ ‘Çünkü’ türü sevgi de, gerçek ve saglam sevgi olamaz” diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyisinin iki ayri nedeni daha var... Birincisi; “Acaba bizi seven kisinin düsündügü kisi miyiz?” korkusu... Tüm insanlarin en az iki yönü vardir. Biri disa gösterdikleri.. Öteki yalnizca kendilerinin bildigi... “Insanlar sandiklari kisi olmadigimizi anlar ve bizi terkederlerse” korkusu buradan dogar. Ikincisi de; “Ya günün birinde degisirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa..” endisesidir. Japonya’da bir kuru temizleyicide çalisan dünya güzeli bir kizin yüzü patlayan kazan yüzünden parçalanmis. Kiz fena halde çirkinlesince,nisanlisi nisani bozup onu terketmis. Daha acisi, ayni kentte oturan anne ve babasi, onu artik ziyarete bile gitmemisler... Sahip oldugu sevgi, sahip oldugu güzellik temeli üstüne bina edilmis oldugundan bir günde yok olmus. Güzellik kalmayinca sevgi de kalmamis. Ve kiz birkaç ay sonra kahrindan ölmüs... Japon yazar “Toplumlardaki sevgilerin çogu “Çünkü” türündendir ve bu tür sevgi, kaliciligi konusunda insani hep kuskuya düsürür” diyor. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve iste sevgilerin en gerçegi!.. Nedir peki, gerçek sevgi.. Asil sevgi.. En güzel sevgi?.. “Üçüncü tür sevgi, ‘Ragmen’ diye adlandirdigim türdür” diyor yazar. Bir kosula bagli olmadigi için ve karsiliginda birsey beklenmedigi için, “Eger” türü sevgiden farklidir bu. Sevilen kisinin çekici bir niteligine dayanip, böyle bir seyin varligini temel olarak almadigindan, ‘Çünkü’ türü sevgi de degildir bu. Bu üçüncü tür sevgide, insan “birsey oldugu için” degil, “birsey olmasina ragmen” sevilir. Güzellige bakar misiniz?.. ‘Ragmen’ türü sevgi!.. Esmeralda, Qusimodo’yu dünyanin en çirkin, en korkunç kamburu olmasina “ragmen” sever. Yakisikli ve zengin delikanli da Esmeralda’ya çingene olmasina “ragmen” tapar!.. Kisi dünyanin en çirkin, en zavalli, en sefil insani olabilir. Bunlara ‘ragmen’ sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karsilasmasi sarti ile..” Burada insanin, iyi, çekici, basarili ya da zengin bir konum edinerek sevgiyi kazanmasi gerekmiyor. Kusurlarina, cahilligine, kötü huylarina ya da kötü geçmisine “ragmen”, oldugu gibi, o haliyle sevilebiliyor kisi. Bütünüyle çok degersiz biri gibi görünebiliyor ama en degerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar “Yüreklerin en çok susadigi sevgi budur” diyor. “Farkinda olsaniz da, olmasaniz da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, basari ya da ünden daha önemlidir.” “Bugün yasaminizi sürdürebilmenizin nedeni ‘Ragmen’ türü sevgiyi su anda yasiyor olmaniz ya da birgün bu sevgiyi bulacaginiza inancinizdir.” Çünkü "rağmen" türü sevgide sevgi edim dir, koşulsuzdur, ve kusursuzdur. Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome: “Bugün yasadigimiz toplumda herkesi doyuracak ve mutlu edecek bu sevgiyi bulmak çok zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyaci var ve baskalarina verecek kadar fazlasi kimsede yok “ şimdi düşünelim: sevdiklerimize duyduğumuz sevgi nasıl? sevildiğimizi düşümdüğümüz insanlar bizi nasıl seviyor? yazarın dediği gibi sevgi yi bulmak zor mu? yoksa sevgi üreyen bir enerji mi?…
  14. Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için bu bir eksikliktir; başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise bu bi fazlalıktır. Erkeğin hayatında belki bir aşka yer vardır. Kadının ise aşkında belki bir hayata... Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar. Kadınlar ise Akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delilirler. Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler. Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz. Aşık olan erkeğin gözünde ise her şey yeniden değerlenir. Çünkü aşık kadın "nasıl olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder. Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla... Aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve huzursuzdurlar; aşık erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön. Aşık olmak erkeğe yakışır. Kadına asla. Kadına yakışan sadece aşktır. Aşksız bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder, aşksız bir kadın ise efendisiz bir köle. Kadın Ne İster? Ne mi ister? Hepsini ister. Ve aynı anda. Peki erkekler ne ister? Hem sevgili karıları hem de haremleri olsun isterler. Peki neden korkarlar? Hem karısız hem de haremsiz kalmaktan korkarlar. Kadın erkeğinin kendisine kul köle olmasını ister; olunca da ondan nefret eder. Erkek ise kadının kendisine köle olmasını istemez; olunca da onu sever. Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder; bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için. Arada çok önemli bir fark var. Bir erkek doyduğu için kadınından bıkar. Bir kadın ise doyamadığı için erkeğinden sıkılır. Erkek kadının fiziksel görüntüsüyle; kadın ise erkeğin şehvetiyle tahrik olur. Onun için kadınlar karşılarındakini anlarlar; erkekler ise sadece görünen dünyayı. Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç tereddüt etmez. Kararlı, şuurlu ve son derece akıllı biçimde bütün strateji ve nokta hücumu taktikleriyle delirir. Delilik, kadınların aklıdır. Ve sadece bu özellikleri bile, onların erkeklerden daha üstün kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir. Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler. Erkekler ise akıllarıyla hiçbir şeyi bilemezler. Kadınlar her şeyi görürler. Göremediklerini duyarlar. Duyamadıklarını ise sezerler. Dişilik yalnız algı kapılarını değil, bütün telepati, sezgi, altıncı his ve üçüncü göz kapılarını açan LSD, Mescaline, Psilosibin kadar güçlü bir iksirdir. Kadınların sezgileri o kadar olağanüstüdür ki, onları erkeklerden çok daha üstün saymamak için hiçbir neden yok. Sezgi de neymiş mi dediniz? Aklın eli, kolu, gözü, kulağı ve burnudur. Aklın dürbünü, pusulası ve radarıdır. Şahini ve tazısıdır. Kapanı, tuzağı ve oltasıdır. Sezgi en kurnaz avcıdır. Sezgi olmasa ne bilim ne felsefe ne sanat olurdu. Akıl mı? Akıl sezginin uşağıdır. O kadar.. Sezgileri yerine bilgileri ile hareket eden bilgiç kadınlar kadar itici yaratıklar düşünemem. Akıllıları ve kültürlüleri ise itici değillerdir ama sıkıcı olurlar çoğu zaman. Kadına en çok yaraşan ne akıl, ne bilgi, ne de kültürdür. İnce ve şuh bir zekadır...
  15. EVET, ONA ASIKSIN Onunla ayni ortamdayken gormezlikten geliyor ama etrafta olmadigi zaman caktirmadan gozlerin her yerde onu ariyorsa.... EVET, ONA ASIKSIN.. O an yaninda seni her zaman gulduren biri daha oldugu halde senin gozlerin ve butun dikkatin hala otekinin uzerindeyse, EVET, ONA ASIKSIN.. Gittigi yerden seni ariycagini soyledigi halde telefonun bir turlu calmiyorsa, ve "acaba sagsalim oraya vardi mi?"diye senin icin icini yiyorsa, sabirsizlikla telefonun calmasini bekliyorsan, dualar ediyorsan..... EVET, ONA ASIKSIN.. Eger dogmamıs çocugunu onun gözlerinde görüyorsan EVET, ONA ASIKSIN.. Baskalarinin upuzun maillerini ondan gelicek kisacik bir not icin okumadan silip geciyorsan... EVET, ONA ASIKSIN.. Eline 2 tane sinema bileti gectiginde ilk aklina gelen kisi oysa.. EVET, ONA ASIKSIN.. Durmadan "hayir o sadece iyi bir arkadas" diyorsan, ama bir araya geldiginiz zamano tarif edilemez cekimi hissediyorsan... EVET; ONA ASIKSIN.. Ve bu mesaji okurken gozunde biri canlandiysa... İSTE ONA ASIKSIN...
  16. Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler.. Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz. İçinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız. Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamrulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde nasır oluşabilir. Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar. Ruhunuzu daraltan bir aşk için de yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz. Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir".... Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eglence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. Bez "ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur. "Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar görürsünüz. Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz. Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir. Evet, aşk "ayakkabıdır". Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz". Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"!
  17. forumda yenıyım ama kalbı gercekten cok yumusak guzel bır ınsan
  18. vay masallah gulsun ıkı de ıkı helala sana açelya
  19. irem hayalet sevgilim
  20. adose

    evet hayır oyunu

    hey sen alttakı bugun canın sıkılıyor mu ??
  21. jelibona yerım senı seker sey ahah
  22. hey sen altytyakı hadı ama karıl aramıza
  23. ah be gulsun bu ısmı cok aradın mı salih
  24. buzlu rakı
  25. adose

    Çağrışım

    uyusturucu
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.