Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

irinçköl

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.212
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    29

irinçköl tarafından postalanan herşey

  1. İletişim: 0533 218 61 78 / 0505 298 31 79 / 0530 933 46 67 Yer:Ankara Ankara / Bahçelievler'de 5 Aralık günü bulunan siyah terrierin tüm aramalara rağmen sahibi bulunamadı.Cana yakın , oyuncu , 1 yaş civarı erkek terrier için geçici yuva sıkıntısı olduğundan acilen kalıcı yuva aranmaktadır
  2. Olay bu akşam saatlerinde Fis Ovası kesiminde meydana geldi. Karayolunu kesen bir grup PKK’lı terörist, durdurdukları otomobillerde bulunanların kimliklerini kontrol etti. Araçlardaki 2 astsubay ve 2 uzman çavuşu etkisiz hale getiren PKK’lılar, araçlardan indirdikleri kişilere bir süre örgüt propagandası yaptı. Ardından 3 aracı ateşe verip yakan PKK’lı teröristler, astsubay ve uzman çavuşları yanlarına alıp götürdü. Kaçırılan askerlerin kurtarılması için bölgeye sevk edilen Jandarma Özel Harekat timleri operasyon başlattı. ASKERLERİN İSİMLERİ BELLİ OLDU Diyarbakır Lice’de kaçırılan askerlerin kimlikleri açıklandı. Askerler Diyarbakır’a sınav için gitmişler. Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde akşam saatlerinde kaçırılan 4 askerin isimleri belli oldu. Askerlerin, Bingöl 49′uncu Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı’nda görevli Astsubay Melik Dikyol, Astsubay Hakan Özer ve Uzman Erbaş Uğur Sert ile Erzurum’da görevli Uzman Erbaş Ali Akdemir olduğu öğrenildi. Kaçırılan askerlerin ihbarını ise yine aynı otobüste bulunan başka bir askerin yaptığı kaydedildi. İhbarı yapan askerin de uzman erbaş olduğu, durdurulan otobüste PKK’lıların kontrolü sırasında kimliğini gizlemeyi başardığı kaydedildi. ASKERLER EHLİYET SINAVI İÇİN DİYARBAKIR’A GELMİŞLER PKK’lıların kaçırdığı 2′si astsubay, 2′si uzman erbaş olan 4 askerin ve ihbarı yapan uzman erbaş ile birlikte Diyarbakır’a dün geldikleri öğrenildi. Bugün yapılan ehliyet sınavı sonrası askerlerin birliklerine dönmek üzere yola çıktıları belirtildi. Kaçırılan askerlerin bulunması için başlatılan operasyonlar sürüyor. ERDOĞAN: SÜRECE ZARAR VERMEK İSTELENLERİN EYLEMLERİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da kaçırılan askerlerle ilgili olarak, “Zaten bunlar sürece zarar vermek isteyenlerin yaptığı eylemler. Hakkari eylemleri yine aynı şekilde sürece zarar vermek isteyenlerin attığı adımlar, yaptığı eylemler. Bunlar da onun bir benzeridir. Fakat her halükarda tabii biz bu oyuna gelmeden sürece devam edeceğiz. Biran önce askerlerimizi bırakmaları.. Başka bir söylenecek bir söz yok” diye konuştu. YORUMSUZ:
  3. Emperyalizmin oyunları değil midir ki ,insanları sağcı -solcu, alevi-sünni, Türk- Kürt-Laz vs diye etiketleyip birbirine düşürmek. Bu ülke de bunlar senelerce yapıldı ve 12 Eylül de yapılan Amerikan güdümlü darbeyle de Kenan Evren kahraman yapıldı. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler ve halkı aslında bu darbenin tamamen halkı iç savaştan kurtaran bir darbe olduğuna inandırdılar. Aslında yapılan şu an yaşadığımız ortamın önünü açmaktı. Bunda da başarılı oldular. Senelerdir uygulanan planlar yavaş yavaş meyvesini vermeye başladı bu darbeyle. @ arkadaşımızın iletisinde bahsettiği gibi CIA "bizim çocuklar iyi iş çıkardı" diyerek darbeyi yapanların sırtını bile sıvazladı.Bunu tekzip eden bir açıklama hatırlıyor musunuz ? Ben hatırlamıyorum. Peki Kenan Evren, bu ülkenin genelkurmay başkanı olarak nasıl bunlardan haberdar olmayabilir? Kenan Evren kullanıldı mı yoksa gerçek anlamda bir işbirlikçi miydi? Bana göre işbirlikçi olması daha büyük bir olasılık. İşte bu nedenle ; Atatürk ödülünün bunun gibi bir işbirlikçiye verilmesi ayıptan öte Atatürk'e yapılmış en büyük hakarettir.
  4. Aynen katılıyorum söylediklerine. Hele hele Atatürk adına düzenlenen bir ödülün, Kenan Evren gibi birine verilmiş olması ,Atatürk'e yapılacak en büyük hakarettir.
  5. Erdoğan ve Fetullah arasında başlayan savaş, dershaneler üzerinden şiddetini artırarak sürdürülüyor.Kimdir bu Fetullah? Ortaokul mezunu bir vaizken, nasıl oldu da küresel bir figür haline geldi? Menderes hükümetinin NATO’ya girmesiyle birlikte Türk Ordusu(Jandarma ve Ege Ordu Komutanlığı hariç) NATO askeri yapıldı.Gülen’i bu günlere taşıyan sürecin temelleri de o yıllarda atıldı. Soğuk savaş günleriydi. NATO (gerçekte Amerika) Türkiye içinde derin devletini kuruyordu. Özel Kuvvetlerin içine yerleşti. Sivil örgütler eliyle komünizmle mücadele edecekti(!)... Gerçekte ise ülkelerin bağışıklık sistemini ele geçiriyordu. Din en geçerli akçe olacaktı. Dinsiz olan komünizmle mücadele etmek için dini örgütler gerekliydi(!)... Fetullah Gülen işte o yıllarda sahneye çıkıyor. “Komünizmle Mücadele Derneği”kuruyor. Bu derneğin kuruluşuna öncülük eden bir isim var. Avukat Bekir Berk… Berk aynı zamanda Said-i Kürdi’nin ve Nurcuların avukatlığını yapmaktadır. Bu konuda Gülen’in sayfasında şöyle bir açıklama var: “Türkiye'de inançsızlığın bir sistem haline getirilmek istendiği 1960'lı yıllarda Avukat Bekir Berk'in öncülük ettiği Komünizmle Mücadele Derneği önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Edirne'den Erzurum'a, Samsun'dan Adana'ya kadar her yerde şubesi açılan bu derneğin düzenlediği konferans ve seminer gibi organizasyonlarda günün ileri gelen yazarları ve fikir adamları konuşmalar yapıyordu. Necip Fazıl Kısakürek bu konferanslarda konuşan önemli isimlerin başında geliyordu. Fethullah Gülen Hocaefendi, Avukat Bekir Berk'in ismini Edirne'de henüz genç bir vaiz iken 1959-60'lı yıllarda duymuştur. Tanışıklıkları bu yıllara dayanır. Askerlik sırasında 1962 yılında hava değişimi için Erzurum'a gittiğinde orada da Komünizmle Mücadele Derneği'ninbir şubesini açma teşebbüsü olur. Bekir Berk bu işin hukuki yönünü bilen birisidir. Ondan istifade ederler. Erzurum'a gelen Bekir Berk'le birlikte dolaşır ve ona refakat ederek birkaç kere mahkemelere de gider. Hocaefendi daha 22 yaşlarında bu derneğin kurulmasına Erzurum'da öncülük eder. Askerlik sonrasında da 1965 yılında Kırklareli'ndeyken orada bu derneğin bir şubesi açılır ve Necip Fazıl Kısakürek konuşmacı olarak davet edilir.” Buradan çıkarılacak sonuç; Fetullah Gülen ve çetesi gerçekte NATO (ABD)’nun Türkiye devleti içindeki derin yapılanmasıdır. Gülen ve çetesinin izlediği yol da zaten misyonerlerin izlediği yoldur. Misyonerlik nasıl dini bir örgütlenmeden çok siyasi bir örgütlenmeyse, Gülen ekibi de din maskesi altında siyasi bir örgütlenmedir. DP, AP, DYP, ANAP, MHP, BBP, DSP… Bütün bu partilerin içine sokulmuş, partiler üzerinden kendi çıkarlarını daima korumuştur. AKP Amerikan derin güçlerince iktidara taşınınca Gülen derin çetesi ilk defa bir partiyle gayri resmi koalisyon kurup iktidara ortak oldu. Ortak patron bu birlikteliği sağlamış olmalı. ABD ve Erdoğan Gülen çetesini kullanarak; “yargı, istihbarat alma, dinleme, şantaj amaçlı bilgi toplama gibi faaliyetleri yürüttü.” Türk Ordusu yargı kullanılarak etkisiz hale getirildi.Operasyon uyumlu bir Genel Kurmay Başkanı (Özel mi Özel Paşa) gelene kadar sürdürüldü. Operasyonlardan muhalefet partileri de payını aldı. CHP “Y-CHP”ye dönüştü. Tam seçime gidilirken MHP kaset şantajına maruz kaldı. Koalisyon ortakları ne oldu da birbirlerine düştü? Aslında bu ayrışma yeni değil. Erdoğan yurt dışında iken üst rütbeli askerler tutuklandı. Erdoğan’ın eline bilgi verildiğinde yüzündeki şaşkınlık haberi olmadığını gösteriyordu. O zaman bir yazı yazmıştım. Belli ki Erdoğan artık Gülen çetesini kontrol edemiyordu. Erdoğan’ın egosu bu durumu kaldıramazdı ama, aması var. Erdoğan Amerikan derin güçlerinden olur almadan Gülen çetesine operasyon ya-pa-mazdı!!... İspatı mı? İşte İspat: Erdoğan muhalefetin yapması gereken muhalif söylemleri bile dava etti mi? Etti. Parasız eğitim isteyen çocukları antidemokratik bir yöntemle içeri tıktı mı? Tıktı. En ufak muhalif ses bırakmadan medyayı dümdüz etti mi? Etti. Peki, Erdoğan bunca hazımsızlığına rağmen kendisine küfür eden Diyarbakır’ın PKK’lı Belediye Başkanı’nı dava etti mi? Hayır!!. Bırakın dava etmeyi, cevap bile vermedi. Şimdi ise el ele… Emine Aynalar, Buldangiller takımı tehditler savurdu. Hakaretler etti. Gıkı çıktı mı? Çıkmadı. Buradan şu sonuca gidebiliriz: 1- Kendi şahsında Türkiye Cumhuriyeti Devletine küfür edilmesi sıradan hale geldi. 2- Devletin mahremiyet ve kutsiyeti değersizleştirildi. Bu operasyondan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin adı, kuruluşu, kurucusu, Lozan tartışmaya açıldı. Kendisini iktidar yapanlar; PKK’yı koruyup-kollaması için emanetine verdiği için; Emanete hiç hıyanet etmedi. Korudu, kolladı, besledi, büyüttü… O zaman Erdoğan hangi izinle Gülen çetesine savaş açabildi? Üstelik kendisi ve partisiyle ilgili çetenin elinde onca bilgi, kaset, CD olmasına rağmen… Cemaat maskeli çete bu bilgileri neden piyasaya süremiyor? Okyanus ötesinden bazı bilgiler Diyarbakır’da “Kürdistan’ı ilan etmesi”karşılığında Erdoğan’ın eline verilmiş olabilir mi? Amerikan derin güçleri acaba Gülen çetesini neden sattı? Fazla kullanılmış, fazla deşifre olmuş olmasından olabilir mi? Metal yorgunluğu yeni depremleri taşıyamaz mı acaba? Ya da çoktan başka derin yapılar Türkiye coğrafyasına gömüldü de, sonbahar temizliği mi yapılıyor? Ya da uysallaşan Ordu ABD’nin yeni partneri oldu da, Ordu ile kan davası olan çete “YENİ SÜREÇ ADINA” feda mı edildi? Mısır’ı düşünün. ABD kendi adamı, Amerikan vatandaşı Mursi’yi Mısır Ordusu’na darbe yaptırarak indirmedi mi? Mursi yargı önüne de çıkarılmadı mı? Kim arkasını sildiği peçeteyi cebinde saklar ki? Anlaşılan kağıtlar yeniden karıldı. Yeni hedefler için yeni partnerler seçildi. Bakıyorum da muhalefet “mal bulmuş mağribi” gibi dolaylı veya direk dershanelere sahip çıkıyor. Oysa bu dershaneler aynı zamanda misyonerlik yapıyor. Kabiliyetli çocukları bir misyoner gibi yetiştirip, Atatürk ve kurduğu devlete düşman olarak yetiştiriyor. Zehirden medet uman zavallılar… Dershanelere sahip çıkacağınıza, Milli Eğitimin bilimden, akıldan uzaklaşan müfredatları ile uğraşın. Öğretmenlere sahip çıkın. Bazı öğretmenler “nasıl olsa dershane var” diye gevşek davranıyor. Dershane olmazsa işini daha iyi yapar. Veliler sağmal inek olmaktan kurtulur. Sadece çocuğun zayıf olduğu konularda öğretmenden ders aldırır. Çocuk yarış atı olmaktan kurtulur. Kendine zaman ayırır. Dünyada olup bitenin farkına varır. Aldığımız duyuma göre Y-CHP’de Gülen aleyhine konuşmak yasakmış(!)… Barış Yarkadaş “cemaatten arkadaşlar(!)” diye konuşmaya başladı bile. Gülen ve çetesi bu kadar kıymete geçince, benim aklıma da Tevfik Fikret’in SİS şiirinden iki mısra geldi: “Ey köhne Bizans, ey koca fertût-i müsahhir, Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;” Gülen ve çetesi tenya gibidir. Parti kurmazlar. Mevcut bir partinin bağırsaklarına yerleşip, oradan beslenirler. Beslendikçe uzarlar. Uzadıkça kutucuklar halinde hastalığı bir başka bünyeye yerleşmek üzere dışarı atarlar. Y-CHP’nin bağırsaklarını çeteye ikram etmeye hazırlanan Kılıçdaroğlu ve yakın kurmaylarına hayırlı olsun(!)… ZAHİDE UÇAR
  6. Fenerbahçeliler, Fethiyespor’a para cezası verilirse cezayı karşılama kararı aldı Fenerbahçelilerin taraftar sitesi 12numara.org’den Fethiyespor’a destek ! Fethiyespor, Ziraat Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe ile oynayacağı maçın seramonisine ‘Yüce Atatürk’ tişörtü ile çıkmış ve Futbol Federasyonu izin alınmadığı gerekçesi ile Fethiyespor’u PFDK’ya sevketmişti. Fenerbahçe taraftarının sesi 12numara.org, kararı kınadı ve Fethiyespor’a destek verdi. Fenerbahçe’nin taraftar sitesi 12numara.org bu kararı kınadı ve çıkabilecek herhangi bir ceza durumunda kampanya başlatacaklarını açıkladı. 12numara.org’nin resmi Twitter hesabından yapılan açıklama şu şekilde; “Fethiyespor’un PFDK tarafından para cezasına çarptırılması halinde, 12 Numara olarak kampanya başlatacağız. Yapacağımız kampanya ile; hem Fethiyespor’un yaşattığı gururu birkez daha yaşayacağız, hem de TFF’nin utancını gözler önüne sereceğiz.” ******************** Fethiyespor'da sonra Drogba ve Eboue de giydikleri Mandela tişörtü yüzünden PFDK'ya sevk edildi. Emre'nin R4BİA işareti yanına kar kaldı!
  7. Filipinler 18 Kasım 2013 Fotoğraf: Philippe Lopez Filipinler'de yılın bu zamanı her zaman çok fırtınalı olur. Büyük fırtına sonrası, bulutlar güneşi kaparken, yollar insanların yaktığı enkaz artıklarıyla aydınlanıyordu. Tam o sırada bir grup kadın ve çocuk yolda belirdi ve ben de fotoğrafladım. Sanırım bu fotoğrafın insanları bu kadar etkilemesinin sebebi sadece görsel olarak güçlü ve duygusal olması değil, aynı zamanda bazı kişilerin kendi inancını da fotoğrafta görmesi... Halep / Suriye 31 Ağustos 2013 Fotoğraf: Emin Özmen Bu fotoğrafı 31 Ağustos'ta Halep yakınlarındaki bir kasaba olan Keferghan'da çektim. El Kaide bağlantılı ISIS militanlarının o gün yaptığı 4. ve son infazdı. Köyde bu infazı çocuklarıyla sessizce izleyen insanlar vardı. Gözleri dışında tamamen siyah kıyafetlere kendini bürümüş birisi uzunca bir süre kurbana suçlarını okudu.. İnfazdan sonra, ceset bir kamyonete yüklendi. Her kasabada bir infaz gerçekleştiriliyor ve cesetler kamyonetlerle kasaba kasaba dolaştırılıyordu.. Ehtemlat, A'zaz, Savran ve en son Kefergan. İnfaza şahit olan insanlar rahatlamış gözükürken ben nasıl bir fotoğraf çektiğim konusunda emin bile değildim. Fotoğraflamama isteğimle çok zor mücadele ettim ama bir şekilde gördüklerimi ve yaşadıklarımı belgelendirmem gerekiyordu. Bu bir savaş ve katlanılmaz bir anının tam ortasındaydım. Bu fotoğrafın sadece bilgisini vermekle yetindim . Çünkü gerçekten oldukça kötü
  8. Kahire, Mısır, 27 Temmuz 2013 - Fotoğraf Mosa'ab Elshamy Adaweya Meydanı'na güvenlik güçlerinin Mursi yandaşlarına ateş açtığını öğrenir öğrenmez koştuğumda gece yarısını biraz geçmişti. Tüm geceyi meydan, hastane ve ölüleri tuttukları odada mekik dokuyarak ve yaşanan katliamı fotoğraflayarak geçirdim. 12 saat sonra çok yorulup, fotoğraf makinemi kapadım ve eve doğru yola koyuldum. Yoldayken bağırış çağırışlar arasında ilerleyen bir grupla karşılaştım ve yanlarına yaklaştığımda, sniperlar tarafından kafasından vurulmuş bir genci taşıyan iki adam gördüm. O gün fotoğrafını çektiğim son ölü kişiydi, ama aynı zamanda da en etkilisi.. Texas, Amerika, 12 Haziran 2013 - Fotoğraf: Peter van Agtmael Bobby Henline'ın bu fotoğrafını Motel 6 isimli bir otelde çektim. Aynı gün Bobby'nin bu hale gelmesinden sorumlu, Irak'ta gerçekleşen patlamanın kurbanı 19 yaşındaki bir gencin babası ile röportaj yapmıştım. Havuz hafifçe ışıklandırılmıştı, Bobby suya girdi ve sırt üstü kendini bıraktı. Odamın balkonundaydım ve fotoğraf makinemi çıkarıp fotoğraflar çekmeye başladım. Benim gibi meraklı birkaç göz daha odalarının balkonlarından Bobby'yi izliyordu ama o hiç oralı olmadı.
  9. Güney Afrika, 26 Temmuz 2013 - Fotoğraf: David Jenkins Son 5-6 yıldır Güney Afrika'daki Fok Adası'na (Seal Island) büyük beyaz köpekbalığı ile kurbanları fokların etkileşimini fotoğraflamak için gidiyorum. 26 Temmuz sabahı da, adaya doğru yerel bir tur operatörü ile birlikte yol almaya başladık. Normalde köpekbalıkları avlanmak için gün doğumundan 1 saat öncesi ile 1 saat sonrası arasını tercih eder. Adaya vardığımda saat 7.15'ti ve avlanmanın başladığını suyun üstündeki kalıntılardan anlayabiliyordum. Saldırılar neredeyse ışık hızıyla gerçekleşir ve fotoğraflamak için çok az zamanınız vardır. Bu yüzden denizde yemek yiyen ve adaya doğru dönüşte olan fokları takip etmeye başladık, tabi ki aramızda rahatsız etmemek için iyi bir mesafe bırakarak. O esnada küçük bir fokun sürünün gerisinde kaldığını farkettim. Köpekbalıkları için beklenen av.. Foku takip etmeye başladım ve büyük beyaz köpekbalığı birden bire saldırdı. Fok, ısırıktan kaçmayı başardı ancak köpekbalığının burnunun darbesinin etkisiyle suyun üzerine fırladı ve tam o anı fotoğrafladım. Sonrasını merak ediyorsanız, küçük fok çevikliği ile yem olmaktan kurtuldu. Nairobi, Kenya, 21 Eylül 2013 - Fotoğraf: Tyler Hicks Nairobi'deki zenginlerin uğrak yeri Westgate Mall'a gittiğim zaman çok ekstra birşeylerin olduğu belliydi. Silah seslerinin duyulduğu rapor edilmişti ve oraya gittiğim zaman yüzlerce kişinin binadan dışarıya sel gibi aktığına şahit oldum. Bir çoğu vurulmuş ve yaralıydı. 2 yıldır bizi uyardıkları El-Şebab saldırısının sonunda gerçekleştiğini anladım. Dışarıdaki paniği fotoğrafladıktan sonra dikkatimi AVM'nin içine girecek bir yol a ramaya verdim. Küçük ve organize olamamış bir grup Kenya polisi kalabalık bir grubu AVM dışına çıkartmaya çalışıyordu ve onların arasına karıştım. AVM'nin giriş katında bir balkona yaklaşıp aşağıya baktım. Bir çok cansız bedenin yanında çocuklarını korumaya çalışan bu anneyi gördüm. Ses çıkarmadan duruyorlardı ve onları fotoğrafladım. Ne mutlu ki zarar görmeden kurtuldular.
  10. Avustralya, 4 Ocak 2013 - Fotoğraf: Tim Holmes 4 Ocak 2013'de küçük sahil kasabamız Dunalley'i orman yangını vurdu. Yangın o kadar yoğundu ve her yeri kapamıştı ki karım ve 5 torunum ile birlikte suyun içine iskelenin altına sığınmak zorunda kaldık. Torunlarımın oynamayı çok sevdiği o iskele o gün barınağımız oldu. Su soğuktu ama yangının sıcaklığını yüzümüzde hissediyorduk ama en zoru nefes almaktı. Havadaki is ve zehirli gazlardan dolayı nefes almak imkansız gibiydi. Ateşler iskeleye kadar geldi ancak kendi imkanlarımızla söndürebildik. Bu fotoğrafı da karımın telefonu ile çekip kızıma mesaj olarak attım ki iyi ve birlikte olduğumuzu anlasın. İstanbul, 1 Temmuz 2013 - Fotoğraf: Daniel Etter Protestoların büyüklüğü karşısında şok olmuştum. Taksim Meydanı'nın yakınlarında yaşadığım için ufak protestolara oldukça alışkındım, bu yüzden Gezi Parkı protestoları ilk başlarda bana sıradan gözükmüştü. Hatta bu yüzden özel bir haber için Ukrayna'ya gittim. Ukrayna'ya varır varmaz, protestoların Gezi Parkı özelinden çıkıp başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı protesto gösterilerine dönüştüğünü anladım ve hemen geri döndüm. Ertesi gece, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi önündeki protestoları fotoğrafladım. Protestocular ofise doğru hareket etmeye çalışıyor, polisler de TOMA ve aşırı derecede gaz ile karşılık veriyordu. Protestocular polisin işini zorlaştırmak için her yere barikat kuruyordu. Barikatların birinin üstünde bu genci gördüm. Bir yandan Türk bayrağı sallıyor, diğer yandan gazın etkisi ile iki büklüm olmuş vaziyetteydi. Gaz maskesi takmama rağmen zar zor nefes alıyordum ve bu kareyi fotoğrafladım. Fotoğraf dakikalar içerisinde viral oldu. Facebook'uma postladım ve Türk arkadaşlarım facbook ve twitter'dan paylaşmaya başladılar. İlk birkaç saat içerisinde 10.000 kişi fotoğrafı paylaşmıştı bile. Daha sonra bu kare t-shirtlere baskı, posterlere konu oldu. Hatta İzmir'de anıtı bile yapıldı.
  11. Boston Maratonu, 15 Nisan 2013 - Fotoğraf: John Tlumacki İlk Boston Maratonu bombası, yarışın kazananı bitiş çizgisini geçtikten yaklaşık 2 saat 40 dakika sonra patlamıştı. Bitiş çizgisinde, yarışı bitiren maratoncuları fotoğraflıyordum. Bazıları kostümle koşuyordu, bazıları da çocuklarının ellerinden tutup bitiş çizgisini birlikte geçmenin keyfini yaşıyorlardı. Bomba yaklaşık 15 metre yanımda patladı. Bombanın etkisi beni afallattı. Kendime geldiğimde maratoncu Bill Iffrig'i asfalta düşmüş bir şekilde gördüm ve fotoğrafını çekmek için ona doğru koştum. Aynı anda 3 polis memuru da benimle birlikte koştu ve tam o anda 3 blok ötede diğer bomba patladı. Polislerin silahının çekili olduğunu o an farketmemiştim bile. Aslında bomba olduğunu bile anlamadım, acaba bir sebeple top atışı mı yapılmıştı yoksa kanalizasyonda meydana gelen bir patlama mı olmuştu bunları düşünüyordum. Etrafıma baktığım zaman bombanın etkisini gördüm. Gözümü fotoğraf makinemin vizöründen alamıyordum, çok fazla duman vardı. Bir polis memuru burda durmamam gerektiğini ve bir bombanın daha patlayabileceği konusunda beni uyardı. Kafamı kaldırdığımda parçalanmış vücutları, kopmuş bacakları ve inanılmaz derecede çok olan kanları gördüm. Bengladeş, 24 Nisan 2013 - Fotoğraf: Taslima Akhter 24 Nisan hala anılarımda taptaze. Sabah 9'da Rana Plaza'nın çöktüğü haberini aldım ve direkt olarak oraya gittim. İlk başta ne olduğunu anlamasam da vakit geçtikçe olayın vehametini algıladım. Günüm insanlara yardım etmek ve bol bol fotoğraf çekerek geçti, gece yarısı hala enkaz altında insanlar vardı, ve akrabaları yaşlı gözlerle haber bekliyordu. Sabaha karşı saat 2 gibi, göçük altında kalan onlarca cesedin arasında bu çifte rastladım. Vücutlarının alt kısımları betonun altında kalmış, erkeğin gözünden aynı göz yaşı gibi kan akmıştı. Bu kareyi gördüğümden beri, o çift aklımda. Acaba en son ne düşünüyorlardı? Akıllarında aileleri mi vardı yoksa kendilerini mi kurtarmaya çalışıyorlardı, sürekli kendime soruyorum. Kendime bu insanların hayalleri hiç mi önemli değil diye sorup duruyorum. Dünyadaki en ucuz iş gücü onlar diye bu kadar mı değersizler? Tüm dünyadan enkaz altında kalan işçilere yas tutan onlarca mektup aldım. Bu mektuplar beni çok etkiledi ve fotoğrafçı olarak sorumluluklarımı sorgulamama sebep oldu.. Fotoğrafım, protestomdur.
  12. Bela nerede, orada biten insanlar bunlar. Başlarına gelmedik kaza, bela, musibet kalmamış. 1. Ayak Bastığı Yere Atom Bombası Düşen Adam Tsutomu Yamaguchi Japon bir iş adamı. 6 Ağustos 1945 güni iş için Hiroşima'da bulunuyormuş. Tam şehirden ayrılacağı sırada malum olay gerçekleşmiş. Kenta atom bombası atılmış ve Yamaguchi sağ kalmasına rağmen işitme yeteneği,ni kaybetmiş. ayrıca, geçici körlük ve vücudunda ciddi yanıklar da oluşmuş. Bu olaylardan kaçıp tedavi görmek için memleketi Nagazaki'nin yolunu tutmuş. Ancak, 9 Ağustos'ta kendisi Nagazaki'deyken diğer atom bombası atılmış. Kendisi iki bombaya birden maruz kalıp da hayatta kalan tek kişi. 2010'da 93 yaşındayken mide kanserinden hayata veda etmiş. 2. Çalıştığı Tüm Gemiler Batan Garson Violet Jessop gemilerde garson olarak çalışan genç bir kadın. İlk olarak Olympic adlı bir gemide kendisine iş buluyor. Ancak, bu gemi başka bir gemiyle çarpışıp batıyor. Violet bu kazadan sağ kurtuluyor. Bir yıl sonra kendisine Titanic'te iş buluyor. Titanic'in başına gelenler herkesçe malum. Ancak, oradan da sağ kurtulmayı biliyor. 1. dünya Savaşı sırasında da Britannic isimli bir gemide işe başlıyor. Ancak, bu gemi de mayına çarpıyor ve denizin dibini boyluyor. Kendisi yine hayatta kalıyor tabii. 3. Kasırgaların Vazgeçemediği Kadın Melanie Martinez Amerik'nın en şanssız kadını olarak tanınıyor. Sahip olduğu 4 evi de kasırgada kaybetmiş. Kendisine taşınmasını söyleyen arkadaşlarına ise tek bir sözü var. "Burası benim evim." 4. Hayvanlar Tarafından Pek Sevilmeyen Adam Erik Norrie zıpkınla balık avlayan bir genç. Yine balık avladığı bir gün köpekbalığı saldırısına uğramış ve az daha balığa yem oluyormuş. O olaydan kurtulduktan bir süre sonra kendisine yıldırım çarpmış. Ancak, yine hayatta kalmış. Tam her şey bitti derken bir de yılan tarafından sokulup zehirlenmiş. Son anda kurtarılmış. Ama, halinden gayet memnun. Yüzünde güller açıyor. 5. Başına Gelmedik Kalmayan Adam John Lyne adlı İngiliz . 54 yıllık hayatında yaşamadığı kaza kalmamış. Tepesine yıldırım düşmüş, çığ altında kalmış, maden göçüğünde mahsur kalmış, 3 kez trafik kazası geçirmiş ve ağaçtan düşmüş ve daha birçok kaza... Kendisi dünyanın en şanssız adamlarından biri ancak anlaşılıyor ki, yaşayacak kadar şansı var.
  13. NELSON MANDELA ATATÜRK BARIŞ ÖDÜLÜNÜ NEDEN REDDETMİŞTİ? Nelson Mandela’nın Atatürk Barış Ödülü’nü reddetmesinin Atatürk’le hiçbir ilgisi yoktur. Bu tür bir yanlış anlamayı önlemek için ödülün reddedildiği açıklamada red sebebinin Modern Türkiye’nin kurucusu Devrimci Atatürk’e karşı bir olumsuz düşüncenin kesinlikle olmadığı vurgulanmıştır. Ama buna rağmen sanki Atatürk’e karşıymış gibi gösterilmeye devam edilmektedir. Öncelikle bu ödülün ne olduğunu bilmemizde yarar var. Atatürk barış ödülü 1986-2000 yılları arasında 14 yıllık kısa bir ömre sahip uyduruk bir ödüldü. Ödül Kenan Evren cuntası döneminde, Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı sırasında çıkarılmıştı. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Atatürk_Uluslararası_Barış_Ödülü Peş peşe idamların geldiği, sayısız insanın katledildiği, binlerce insanın korkunç işkencelerden geçirildiği, binlerce insanın yurttaşlıktan çıkarıldığı, on binlerce insanın yurt dışına kaçmak zorunda kaldığı, on binlerce insanın işten çıkarıldığı, filmlerin, derneklerin yasaklandığı, gazete ve dergilerin sansüre uğradığı, 1,5 milyondan fazla insanın fişlendiği, 230 bin kişinin yargılandığı faşist dönem dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Kaynak: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/419690.asp Tüm bunlara karşın, sanki barış ödülüne layıkmış gibi 1990 yılında Kenan Evren’e verilmişti ödül. 1991’de kimseye verilmediği için Nelson Mandela’dan önce ödül alan kişi faşist cuntacı katil Kenan Evren’di. Böyle bir durumda onurlu bir insan nasıl bu ödülü kabul eder? Kaldı ki asıl sebep bu değildir. Gerçek sebep, Turgut Özal döneminde Güney Afrika’daki ırkçı rejime silah yardımı yapılmasıdır. Birçok ülke ambargo uygularken Türkiye ırkçı rejime destek çıkmıştır. Irkçı rejim yıkılıp Mandela ve ekibi iktidara geçince Türkiye ile Afrika’ya gönderilen silahların durdurulmasını görüşmek üzere bir temsilci gönderirler. Temsilci Thabo Mbeki havaalanından geri çevrilir. Ve Güney Afrika ile ipler kopar. 1992 yılında durumu düzeltmek için Mandela’ya ödül verilir ama Mandela reddeder. Ve ilginç olan o ülkeye sokulmayan ve görüşülmeyen temsilci Thabo Mbeki Güney Afrika’nın 2. Cumhurbaşkanı olur ve 2008’e kadar görev yapar. Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/planet/13749694.asp http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/03/05/609146.asp http://www.gazetea24.com/haber/mandela-neden-ataturk-baris-odulunu-reddetmisti_23568133.html Ne ödülün reddedilmesi hakkında ne de Atatürk hakkında Nelson Mandela’nın hiçbir açıklaması olmamıştır. Bu konudaki tüm iddialar yalandır, uydurmadır. Ödülle ilgili açıklama ANC – Afrika Ulusal Konseyi tarafından yapılmıştı. İşte o açıklama: ANC, Mandela’nın kendisine verilen ödülü kabul etmediğini ve Türkiye’yi ziyaret planlarının olmadığını açıklamak istemektedir. ANC’nin tavrının modern Türkiye’nin kurucusu, reformcu Kemal Atatürk’le ilgili herhangi bir olumsuzla ilgisi yoktur” Kaynak: http://www.anc.org.za/show.php?id=8472 Görüldüğü gibi ödülün reddedilmesinin ne Atatürk’le ne de Kürt sorunuyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Yazının tamamı için: http://panteidar.wordpress.com/2013/12/06/nelson-mandela/
  14. Osmanlı tarihi sadece zaferlerden ibaret değil. Yeniden okumanızı tavsiye ederim. Bunun gibi şeyler fazlasıyla var.
  15. Deveye sormuşlar: " Boynun neden eğri " diye, ." Nerem doğru ki?" diye cevap vermiş.
  16. Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı kızlı erkekli öğrenci evleri tartışmasını başlatması, bir kez hükümetin daha modern özgürlükçü yaşam anlayışının karşısındaki tutumunu tartışmaya açtı. Hükümet bu tutumunun manevi referanslarının Osmanlı olduğu sır değil. Her fırsatta Osmanlı’nın torunları olduğunu belirtmekten gurur duyan hükümet, padişahlarla ilgili yayınlarda da hassasiyetini sürekli gösteriyor. Bilim ve Gelecek dergisi bu ay, çok tartışılan Osmanlı’da cisimleşmiş iktidardaki dindarlığın ahlâkını araştırdı. Şule Dede’nin sunuşuyla hazırlanmış dosyada, saltanatlaşmış İslam üzerine çalışmalarıyla bilinen Aydın Tonga “Ahlâk tartışmaları bağlamında Osmanlı’dan günümüze kadın” başlığını inceliyor. Ender Helvacıoğlu’nun araştırması ise, Osmanlı’nın saraylarında hüküm süren ilişkileri sergiliyor. 9 YAŞINDAKİ KIZLARIN BEKARETİNİ BOZMA... Ender Helvacıoğlu'nun hazırladığı dosya haberde şu ifadeler kullanılıyor: “Dokuz, on yaşında kızların bikrini izaleden (bekâretini bozmaktan) pek büyük zevk duyan Sultan Abdülmecit… Şâb-ı emretlere (genç delikanlı) düşkün olan Sultan Abdülaziz… Hareminde genç ve şirin kızlardan teşkil ettiği oyun takımı, oyuncuların maharetleri ve hoşlukları ile emsalsiz denilecek bir mükemmeliyet arz eden “Ulu Hakan” Abdülhamit… İşte Cumhuriyet’in hemen arifesindeki kızlı erkekli Osmanlı sarayları…” DOSYA: KIZLI ERKEKLİ Şule Dede ise "Muhafazakâr taciz"i ele alarak şunları söylüyor: “AKP, bir taraftan halka gökyüzü kanunlarını işaret edip bir taraftan “ahlâksız” eğlencelerle sefahat içinde yaşayan Osmanlı riyakârlığını sergiliyor. Bir yandansa, özel alanı dibine kadar cinsiyetlendirip yeniden kadını “mahrem” yapmanın yolunu döşüyor. Bu saldırılara karşılık vermek için, AKP’nin durduğu ve savunduğu çizgi gibi bizlerin durduğu mevzi de açık olmak zorundadır. “ Ahlâk tartışmaları bağlamında Osmanlı’dan günümüze kadın'ı konu alan Aydın Tonga da şöyle diyor: “Mevcut iktidar, politik, sosyal ve ahlâki düzlemde sürekli Osmanlı’yı referans gösteriyor ve kendilerini “Osmanlıların torunları” olarak ifade ediyor. Yazımızda Osmanlı devletinde kadınlara yönelik ahlâki/dinsel söylemler üzerinden kurulan baskı ve özelde Osmanlı hanedanlığı içerisinde genelde ise toplumsal olarak kadınlığın cinsel açıdan sömürülmesi üzerine inşa edilen “cariye” politikası üzerinde örnekler vererek duracağız.” Anlaşılan Bilim ve Gelecek dergisi bu ay Erdoğan'ı çok kızdıracak. Odatv.com
  17. Zaman Gazetesi Kardeşliği /Ali İhsan Gürcihan Televizyon kanallarında bir reklam yayınlanıyor. “Zaman kardeşlik zamanı” diye. Tartışan,çekişen ve kavga eden iki erkek görüntüsünden sonra, keyifle zaman gazetesi okuyan iki adam görüntüsü ve etkileyici bir müzikle yayınlanan bir reklam. “Bu dünya kimseye kalmaz.Zaman kardeşlik zamanı” Zaman gazetesi tarafından geçen yıl da benzeri bir reklam yayınlanmış idi. Sözüm ona kardeşlik daveti yapılıyor. Kimin tarafından ? Zaman Gazetesi tarafından.Tarikat ve Cemaat zihniyeti ile belli güç odakları adına Cumhuriyet’le ve Laik düzenle hesaplaşmakla görevli bir gazete tarafından. Hizmet ettiği güç odaklarının çıkarları için hiç çekinmeden maksatlı ve asılsız haber ve yorumlarla masum insanları hedef gösteren tetikçi bir gazete tarafından. Gerçek bir değeri olmadığı için posta kutularına sıkıştırılan ya da kapı altlarından bedava atılarak çok satılan gazete ünvanını yakalamak isteyen bir gazete tarafından. Bizzat benim de muhatabı olduğum asılsız yayınlarına karşı düzeltme taleplerine cevap vermeyen ve yetkilileri telefona dahi çıkma nezaketini göstermeyen saygısız bir gazete tarafından. Kısacası,gerçek anlamda Kardeşlik iddiası ile uzaktan yakından ilgisi olamayacak ilkesiz bir gazete tarafından. Kardeş olmanın sorumluluklarını bırakın insani değerleri dahi hiçe sayarak,insanları ötekileştiren bu gazete ve temsil ettiği zihniyet açısından ne değişti de şimdi kardeşlik diye masum insanları bu temiz duygu üzerinden istismar etmeye başladılar. Hadi biz de şimdi kardeşlik zamanı diye inanalım da,yalanın tetikçiliğin diz boyu olduğu dönemin ne zamanı idi. Belirttiğim nedenlerle,anılan gazete ve mensubu olduğu kindar zihniyetin sahte kardeşlik davetinin samimiyetine inanmıyorum ve de kardeşlik taleplerini özellikle reddediyorum. Ancak,”Zaman” gibi her gün kin kusan,maksatlı,bağımlı ve taraflı yayın yapan bu tür bir basın organının”Bu Dünya Kimseye Kalmaz” diye başlayan bir mesaj yayınlamasını da bu Ülke’de oynanan oyunlar açısından oldukça anlamlı ve dikkat çekici buluyorum. Açıkçası ; “Demokrasi” maskesi altında Cumhuriyetle hesaplaşan ve maksadına ulaşan derin güç odaklarının, basındaki bu tür mesaj ve benzeri söylemler ile,işin arka planında sözde siyasi olarak oynamak istedikleri yeni bir oyunu ve aşamayı bu sefer “Kardeşlik” maskesi altında halka benimsetmeye çalışacaklarını düşünüyorum. Sivil,asker tüm taraftarlarına,sempatizanlarına,muhataplarına ve de işbirlikçilerine “Zaman Kardeşliğinin” hayırlı olması dileği ile….
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.