Ha Ayşe.. Ha Ella...
Kadın her yerde kadın! Değişik evlerde, farklı şehirlerde yaşasalar da kadınların öncelikleri, genelde aynı. Özellikle bir evi çekip çevirme, annelik sorumluluğunda olanlar için bu hiç değişmiyor. Avrupa'da da, Amerika'da da... Türkiye'de Ayşe, Amerika'da Ella olmuşsun hiç farketmiyor. Hepsi minik farklılıklarla aynı hayatları yaşıyor. Ne ilginç!
Kısır bir döngü sürüp gidiyor işte! Ayşeler için de Ellalar için de... ( Ella: bkz. Aşk- Elif Şafak) Bir öncekinin tekrarı olan günler ve otomatik pilota alınmış uğraşlar... Zamanla yarışan bir atlet misali kadınlar! Son sürat koşuşturan ve her şeye yetişmeye çalışan bu kadınlar; gergin, sinirli, öfkeli bir ruh haline giriyor, kendine ve ruhuna zaman ayırmak yerine yüklenmeyi artırdıkça da, psikolojik sorunlar yaşama olasılıkları da yüksek oluyor elbette.
Sonra ne mi oluyor?
Ella gibi bir gün bir bakıyor, her gün aynı şeylere onca zaman ayırırken, hiç önemsemeyerek, öylesine yoksaymış ki kendini; adeta yaşamını boşa geçiriyor hissine kapılarak, bu kadar geniş bir ailesi varken, nasıl olup da kendini böyle yanlız ve kimsesiz hissettiğini sorguluyor. Farkında bile olmadan kendine acıyor. Tek düze geçip giden hayatına bir renk gelmesini istiyor. Ta derinlerde bir yerde hisseden, yaşayan, gün geçtikçe büyüyen bir boşluk taşıyan, kelimelere ihtiyaç duyduğunu fark eden o kadını keşfedivermiş. Eyvah ki ne eyvah!
Sonuç mu?
Ya her şeye yetişebilmek ve herkese zaman ayırabilme arzularıyla, kendisi arasında bir denge kuruyor. Yaşam ritmini düzeltip kendini, gününü dolayısıyla da yaşamını doğru yönetiyor, yaşamına küçük, sade, sıradan, basit ama gerçek bir değişiklik katıyor ya da problemli bir süreç başlıyor. İlaçlara sarılıyor, kendine ait dünyasında, kendi içinde yaşıyor.
Daha da olmazsa; bireyselleşip rollerinden arınarak, kendi kaderini çizme yetisine sahip olduğuna karar veriyor.
Hal böyleyken, hala bir yarım saatimizin olamayacağını mı düşünüyorsunuz, kendimize ayırabileceğimiz? Dinlenmek için bile olsa! Elbette bu süre içinde dünyanın sonu gelmez, işler arap saçına dönmez, evdekiler ölmez ki yarım saat, bir saat veya o günü kendimize ayırdık diye! Hiç bir şey de mükemmelliğe ulaşmaz; çalmadık diye rutinden.
Kadın olmak, sadece koşuşturmaktan, hep bir şeylere yetişmekten, ev işlerinden ibaret değil ki… Elbette bize uygun ve iyi gelecek seçeneklerle de dolu.
Günlük hayatın koşuşturması biter mi hiç! Üstelik birçoğu da gündelik ve olmazsa da olabilecek şeyler… Ucundan çalmaya çekindiğimiz. Bizi içine çeken bir girdap olmuş, farkında değiliz. Bu bir kader değil elbette, altından kalkamayacağımız bir sorun hiç değil. Tamamen bir yaşam şekli, alışkanlık… Yaşam sadece koşuşturmaktan, hep bir şeylere yetişmekten, ev işlerinden ibaret değil aslında. Yeter ki kendimize ve yeteneklerimize güvenelim!
Bunu tersine çevirmek elbette mümkün. Biliyorsunuz devamlı yaptıklarımız bir bakarız alışkanlığımız olmuş. Birkaç kez zorladık mı kendimizi (E, bu saatten sonra biraz zorlanmak gerekecek haliyle) bir de bakmışız kendimize, ruhumuza zaman ayırmak bir alışkanlık, ardından da yaşam şeklimiz oluvermiş.
Deneyelim mi, ne dersiniz? Bence değer.
tülvent
7 Yorum
Önerilen Yorumlar