Önce mavilikler kaybeder rengini,sonra kıyamate benzer o sesler...paramparça artık o beden!
"...Her savaşta ilk ölen bir çocuk var.
O "başkasının" çocuğu olduğu zaman mı savaştan rahatça sözediliyor?
Siz bir insanın savaşta nasıl öldüğünü hiç düşündünüz mü?
Önce bir vınıltı duyulur, uğursuz, ürkütücü bir vınıltı, başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın, o vınıltı ani bir homurtuya dönüşür sonra, bir karaltı süratle yaklaşır ve dehşetli bir patlamayla etrafındaki hava boşalır, kolların, bacakların patlamanın olduğu yerden uzaklaşan havanın korkunç çekim gücüyle yerlerinden koparılır, alevler içinde yanan bedenin dağılır.
Böyle ölüyor çocuklar...(*)"
Bomba patlar.Ortalık kan gölü.Tüm haberlerde beş dakikalığına dökülen timsahın gözyaşları;
"Savaşın ikinci yılında yine çocuklar öldü!"
ve paramparça olmuş küçüçük bedenler.
Nerede bu savaş,savaşın rengi ne...?
Değer biçer insanlık savaşa,kan ile boyanmış beden yanıtlar;
"bu savaş senin olduğun her yerde,hangi renk mi,bak kırmızı benim rengim."
Siz bir çocuğun savaşta nasıl öldüğünü hiç düşündünüz mü?
işte böyle ölüyor çocuklar...
‘’Sen hiç Sarıkamışı gördün mü kedi? Sarıkamış içinde Aynalı Çarşı.Sen Aynalı Çarşıda uçup da denize gömülen gemileri hiç gördün mü? İyi ki görmedin. Sen hiç parça parça olmuş, üst üste tepelerce yığılmış, siperleri, koyakları, çukurları ağzına kadar doldurmuş ölüleri gördün mü? Ovalar dolusu çürümüş, kokmuş, kokusu insanı boğan ölülerin üstünden hiç yürüyerek geçtin mi? Sarıkamış savaşını görmemiş, yaşamamış insan, hiçbir şeyi görmemiş, yaşamamış demektir. Erzurum içinde Aynalı Çarşı. Sen kedi sen hiç, uykucu, rahat, gerinen kedi, sen hiç Allahuekber dağında olup bitenleri gördün mü? İnsan boyu, iki insan boyu karın içinde yalınayak, başı kabak, pantolunu yırtılmış, kaputsuz, ceketsiz, karınları bit dolu, donmuş elleriyle kaşınamayanları, Rus topçusunun karlı dağları ateşe, zindana çeviren güllelerini, karla birlikte uçuşan kolları, bacakları, kollarla bacaklarla, gövdelerle birlikte yağan kanları, Allahuekber dağlarının doruklarından fırtınaya, boraya tutulup donan, taş kesilen, donmuş kirpikleri, kaşları, donmuş gözleriyle bakan onbinlerce askeri gördün mü hiç? Sen bunları görmediysen hiçbir şey görmedin demektir. Sen bunları görmediysen kedi, niçin bir tekneye binip de karşı kıyıda karaya çıkmıyorsun? Sen bunları görmediysen insanların yüzüne bakmaktan niçin utanasın?...(*)’’
Utanır Sarıkamış,utanır Allahuekber dağları.Utanır güneş;utanır da güneş kendi aydınlığından,sakınır aydınlığını karanlığın rengini çalan o insancıklara!
Utanır gövdesinden ayrılan bedene ev sahipliği yapan dağlar,utanır kanın rengine boyanan taşlar,utanır insan bedenini bilinmedik diyara çalan Munzurlar...utanmaz sol yanı daima çarpan insan.
UItanmaz Vasili,utanmaz insan...
Gökyüzü masmavidir;güneş sımsıcak...Annesinin verdiği ekmek ile karnını doyurur bir çocuk...Uğultudur önce ölümün adı.Gökyüzüne bakar küçük çocuk.Önce mavilikler kaybeder rengini,sonra kıyamate benzer o sesler...paramparça artık o beden.
Elinde silahı,evinde onu bekleyen daha dört yaşında ki çocuğu...gülümser toprağa düşmüş o ekmeğe...paramparça artık o beden.
Siz bir çocuğun savaşta nasıl öldüğünü hiç düşündünüz mü?
Düşünmediniz mi!
Siz bir insanın savaşta nasıl öldüğünü hiç düşündünüz mü?
Düşünmediniz mi!
"Önce bir vınıltı duyulur, uğursuz, ürkütücü bir vınıltı, başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın, o vınıltı ani bir homurtuya dönüşür sonra, bir karaltı süratle yaklaşır ve dehşetli bir patlamayla etrafındaki hava boşalır, kolların, bacakların patlamanın olduğu yerden uzaklaşan havanın korkunç çekim gücüyle yerlerinden koparılır, alevler içinde yanan bedenin dağılır.(*)"
işte böyle ölüyor çocuklar...
işte böyle ölüyor insanlar...
işte böyle ölüyor insanlık...
*Ahmet Altan
*Yaşar Kemal(Ada Hikayeleri-Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana)
3 Yorum
Önerilen Yorumlar