Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kemal Gürleyen'in Blogu...

  • başlık
    15
  • yorum
    8
  • görüntü
    15.647

P E R A ....


kgurleyen

854 görüntü

Masasını derleyip toparlamıştı...Sümenin altından, şiir karalamalarını yazdığı kağıtlardan birinin ucu görünüyordu ve benim için bırakıldığı belliydi.Ama hemen almadım...Bu kez değişik bir yöntem uyguluyordu çünkü...

 

Senede bir kaç kez böyle masasını toplar ve hiç bir iz bırakmadan çekip giderdi...sonra da dönerdi...Bıraktığı notun, bu kez gidişinin dönüşü olmayacağına dair olduğunu hissediyor ve bunun somut bir işaretle kanıtlanacağından çok korkuyordum...

 

Masanın yanındaki koltuğa oturdum.

 

Her zaman gazetelerle,dergilerle,kitaplarla,yazılı çizili kağıtlarla dolu ve karmakarışık olan masanın, şimdi ıssız bir çöle benzeyen hali... odaya girdiğimden bu yana yüreğime çöreklenen,yoksunluk ve uzaklık duygusunu daha da çoğaltan sessiz bir çığlık gibiydi...

 

Kağıdı çekip aldım yerinden...

 

Kalkıp, geniş salonun Boğazın Marmara çıkışını boydan boya gören yekpare penceresinin önüne geldim...ve okudum...

 

''kaç kez palamarı çözdü açık denizler için

kaç kez bavulunu sırtladı uzak şehirler için

geride bıraktığı Sadom ve Gamore'ye dönüp bakmasaydı yolun yarılarında

taşa dönüşmeyecek

ufukta kaybolup görünmeyecekti....''

 

 

Gözlerimi pencereye... İstanbul'a çevirdim...

 

Eylül akşamıydı...Sultanahmet'in minarelerinin ardından kaybolan güneşin son ışıkları...Üsküdar ve Selimiye evlerinin camlarından yansıyor...Kız Kulesi'nden Sarayburnu' na değin tüm denizi, kızılın türlü tonlarında boyuyordu...

 

Sevgili dostumun kafasının dumanlı olduğu zamanlarda kadehini kaldırıp,''sensiz yaşayamam'' diye haykırdığı İstanbul...Hep genç ve güzel hatırlanmak isteyen eski bir film yıldızının sararmış kartpostalı gibi karşımda duruyordu...

 

Güvenilmez bir an'dı bu...Aşkına ihanet etmiş ve bu yüzden terkedilmiş bir sevgilinin....kanatlarını alabildince açmış ve masumiyeti oynayan sahte tavus kuşu görüntüsüne aldanmamalıydım...

 

Hızla geri döndüm...Dudaklarında keskin bıçak gülüşüyle hala şöminenin başında ve elinde içkisiyle duruyordu....

 

Konuşmayı kim başlatırsa sürdürmek de ona düşer...Bu yüzden ''kaçış sendromu'' dönemlerinde onunla konuşmayı hiç başlatmadım...Deneyimlerim, onun bu dönemlerinde ''gitme kal'' ısrarından hiç hoşlanmadığını ve inadına ''gittiğini'' öğretmişti bana...

 

Yaklaştı...kollarını boynuma doladı ve usulca kulağıma fısıldadı;''korkma...gitmiyorum...''

 

Masaya baktım gözucuyla...karmakarışıktı..

Yoksunluğun ve uzaklığın pencereden gökyüzüne dağıldığını hissettim..

 

''Hadi çıkalım'' dedim...''kadehlerimize bulut koyalım...''

 

Yüzündeki keskin bıçak gülüşü... muzip bir çocuğun gülüşüne dönüştü...

 

''Sana birşey söyleyeceğim'' dedi...''ben neden uzun bir süredir çıkmıyorum sokağa...biliyormusun?..

''Neden?..''

''Çünkü istiyorum ki anlasın bu ***** şehir eğer ben yoksam beş para etmediğini...bensiz bir boka benzemediğini...''

 

Öfkenin ve hüznün nemli bir rüzgar gibi hızla geçtiği gözlerine baktım...''haklısın'' dedim sadece....

 

* * * * * *

 

Kırk yıllık dostumla Harbiye'den Taksime doğru kolkola yürüyoruz...

 

Rind adamları bilir...Hangi yönden yürünürse yürünsün Beyoğlu'na...gizli bir girdabın anaforu paçalarından çekmeye...anason ve kadın kokan bir Beyoğlu rüzgarı burnunda esmeye başlar adamın....Adımlar sıklaşır...bir de bakarsın Beyoğlu'ndasın...

 

Bu akşam da öyle oldu...Ama başka bir şey daha oldu...

 

Gözlerimle görmesem...kulaklarımla duymasam ben de inanmazdım...

 

Taksim Metrosu girişinde kolumdan çıktı dostum...bir iki adım önümde yürümeye başladı...beni unutmuş gibiydi...birisini görmüş de ona doğru hızlanıyordu sanki...

 

Tekerlek takmış bir Mc Donald büfesi gibi üzerine gelen tramvaydan sıyrılıp Cadde-i Kebir'in sağ başında duvara yakın durdu...bir sigara yaktı ve dumanını Çiçek Pasajına kadar savurdu...

 

Savurduğu dumanların arasından... ona yaklaşan kırmızılar içinde çok güzel bir kadın gördüm...

 

Salına salına yürüyordu ve yüzünde ki siyah ince tül akşam rüzgarıyla bir açılıp bir kapanıyordu...İyice yaklaştı dostuma ve boynuna sarılıp öylece kaldı...

 

''İşte şimdi İstanbul'sun...dedi dostum.

 

''Evet...şimdi seninle İstanbul'um'' dedi kadın...

 

Onları ardımda bırakıp Pera'nın koluna girdim ben de...

 

Dördümüzün az sonra Çiçek Pasajında...Madam Anahit'siz bir masada oturacağımızı biliyordum...

2 Yorum


Önerilen Yorumlar

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.