"...Her savaşta ilk ölen bir çocuk var.
O "başkasının" çocuğu olduğu zaman mı savaştan rahatça sözediliyor?
Siz bir insanın savaşta nasıl öldüğünü hiç düşündünüz mü?
Önce bir vınıltı duyulur, uğursuz, ürkütücü bir vınıltı, başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın, o vınıltı ani bir homurtuya dönüşür sonra, bir karaltı süratle yaklaşır ve dehşetli bir patlamayla etrafındaki hava boşalır, kolların, bacakların patlamanın olduğu yerden uzaklaşan havanın korkunç çekim gücüyle yerlerinden koparı
Zaman akıyordu;ben susuyordum...
Sabahları vardı çocukluğumun;yalınayaktı düşlerim.Zaman zamandı tüm sevinçlerim;sevinçlerde şaşırırdı küçük bedenim.Titrerdim;üşürdüm,sıkı sıkı tutardım babamın ellerinden;korkardım büyüklerden.
Sabahları vardı çocukluğumun;bana ait bir odam olmamıştı o zamanlar.Annem beni "Kürtçe konuşurdu" hepimizin olan odamda;bense annemi "Türkçe düşünürdüm" elimdeki misketleri paylaşmamak için direnirken.
Sabahları vardı çocukluğumun;her akşam nedensiz ağlardım.S
Sevgili Hrant,
Bugün 15 Eylül...
Senin doğduğun gün.
Doğum gününün ilk saatleri...
Birkez olsun konuşmadığım,çok da iyi tanımadığım bir insana içinden geçenleri yazmak;adresi bilmediğim duygulara tanıklık etmek;inan ki hiç basit değil.
Basit olan neydi peki...?
Dinlememek mi,anlamamak mı,nefret etmek mi,öfke duymak mı...arkasına bile bakmadan bir insanı sırtından vurmak mı...?
Evet,basit olan neydi...?
...
Köprü trafiğine takılmıştı servisimiz.Günün yorgunluğu
Diyarbakır'da güneş batıyordu.
Ve ben gidiyordum!
Diyarbakır surları güneşin batışını seyrediyor,Mardin Kapı,bütün görkemiyle yıllara inat "bugün de buradayım" diyordu.Balıkçılarbaşı,günün kalabalığını üstünden atmak için ilerleyen saatleri kolluyor,Dağkapı yorgun argın evine dönen resmi kıyafetleri ağırlıyordu.Ofis gürül gürül akıyordu...
Ve ben gidiyordum!
Sokağın hemen yanıbaşında oturan kadınlar birbirlerine dert yanıyordu.Yaşlı amca belirli belirsiz söyleniyor,elinde ki poşetle
“Sağın temsilcileri için entellektüel,ya karışıklık çıkarmaktan hoşlanan,huysuz,hırçın,ukala bir “deklase”;vekalatnamesi olmayan bir avukat;şarkı söyleyeceğine bildiriler imzalayan bir ağustos böceği;yahut da heyecansız,suya sabuna dokunmayan bir bilgi uzmanıdır.Sol,aydına bazen dost,bazan düşman.Daha doğrusu entelektüel,kendilerinden olmak şartıyla alkışlanmağa layıktır.Sağ entellektüel,bir çoban köpeğidir.Esasen entellektüelin sağı olmaz.Entellektüel yükselen bir sınıfın şuurudur,yani bir devr
Günlerdir kamoyunun bir numaralı gündemi haline gelmiş "Kürt Açılımı"na dair konuşulan ve yazılanları takip ederken,sadece MGK ile tarafı belirlenmeye çalışılan askerin ne düşündüğü kafamı fazlasıya kurcalamıştı.Yetki ve görevi "siyaset" olmasa da,ülkemizde en iyi "siyaset" i yapan(!) askerlerimizin suskunluğuna bir anlam verememiştim doğrusu.
Anlam veremediğim "oncalar" arasında bocalanırken,bugün aniden beni çarpan havanın sıcaklığından bir türlü bakamadığım gazetelere bir döndüm ki;tüm ma
http://video.google.com/videoplay?docid=-4915201889717220701
Yar, Yar Ben senden ayrılamam Yar
Yar, inan seni unutamam Yar
Gelsen gözüm yaşım silsen Yar
Zamanı, Zamanı tam Zamanı sevsen Yar
Dönsen, Yaralı sevdana Dönsen Yar
O Senin sevdan yalanmış,
Yola gelmezmiş, halim görmezmiş
Bu Benim Sevdam Yamanmış
Dile Gelmezmiş, beni bilmezmiş
Emekler Boşa Döndü Yar,
Yaz Bahar kışa döndü yar
O Gidenler hiç dönmedi yavrum,
Gelmedi Yavrum
Ömrüm Boran Kar
Biz ki çok uzaklardan geli
Sevdiceğim,
Yağmur çiseliyordu,ıslanıyordu yüreğim.Çamur rengine boyanmıştı sana gelen tüm yollar,koşuyordum,tökezleniyordum.Yalvarıyordum "bırakın o benim sevdiğim,bırakın varayım sevdiğime"....ellerimi uzatıyordum,tükendiğini görüyordum,ellerimi boşluğa bırakıyordum. Tükenişini seyrediyordum,tükeniyordum...
Ve ben susuyordum.
Seviyordun,çırpınıyordun.Birkez değil,onlarca kez "seni seviyorum" diyordun.Ve ben yine susuyordum;"belki,belki sende söylersin" diye bekleyişini gördükçe bit
Bir varmış bir yokmuş;zamanlardan bir zaman,mekanlardan bir mekan...Lenin'e benzemeyen Stalin'in geleneğinden beslenen bir aslanın pençesinde kıvranan bir Çeçenistan varmış.
Mış,mış,mış...Dışarda borana dönüşmüş bir yakarışın son çığlığı ve "mış"lar ile rivayet edilen geçmişin enkazı...
Çocuktum daha,büyüklerim haklıydı o zamanlar.Direniş deniliyordu Çeçenistan'a,zulüm deniliyordu tüm yaşananlara.Farkına varılmıştı tüm oyunların,düzen adı verilmişti aldırmazlığa...
Çocuktum daha,şaşk
Sayın Baykal,
"Savaş ilmi bir kişiyi basitçe saf diktatörlüğe yöneltir. Şiddet karşıtlığının ilmi ise yalnızca saf demokrasiye ulaştırır....Sevgiden kaynaklanan güç, cezalandırılma korkusundan kaynaklanandan binlerce kat daha etkili ve kalıcıdır.....Şiddet karşıtlığının yalnızca bireyler tarafından uygulanabileceğini ve bireylerin oluşturduğu uluslar tarafından uygulanamayacağını söylemek inançsızlıktır....En saf anarşiye en çok yaklaşan şiddet karşıtlığı üzerine kurulu olan demokrasidir....
Ergenekon tartışması felsefedeki idealizm materyalizm tartışmasına döndü. Temelinde metafizik bir tartışmaya.
Zamanında Dr. Johnson diye bir filozof, gelmiş geçmiş en kısa felsefe tebliğini vermişti. Amacı, binbir dereden su taşıyrak maddenin gerçekte var olmadığını ispatlamaya çalışan Berkeley’i alt etmek ve materyalizmin gerçekliğini kanıtlamaktı. Dr. Johnson kürsüye koskoca bir taş getirdi. Ve taşa olanca gücüyle tekme attı. Böyle bir tebliğ ‘derin’ filozoflara hitap etmez tabii, ama sıra
30 Temmuz 1943 tarihinde, Van’ın Özalp ilçesinde...33 Kurşun!İbret, yargısız bir infazdır;gelir ölüm emri... jandarma tarafından gözaltına alınan 33 köylü ibret olsun diye, hiç bir yargılama olmadan, sınırda elleri ve gözleri bağlanarak kurşuna dizilir. ..33 KURŞUN
1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler
“Bizi yakarak öldürdüler,bizi diri diri yaktılar”diyordu yanık bedeniyle yabancı olduğum kadın!
Diri diri yakılmışlardı…tecrite hayır derken,insan gibi yaşamak istiyoruz diye mücadale ederlerken;en temel hakları olan yaşama hakkı ellerinden fütursuzca alınmış,bizler de yaşananlara rağmen seyirci olmakta ki ustalıkla sadece “ah vah” demekle yetinmiştik!
Yaşama hakkı size neyi ifade ediyor?
Hiç önceliğinizde başkasının yaşamı oldu mu,hiç başkaları dediklerinizin canı yanarken,siz canı
"...Kulağımda ahize,mutfakta dururken karşı uçtakinin yalnızca Rahim Han olmadığını biliyordum...Kefareti ödenmemiş günahlarımla dolu geçmişimdi...Rahim Han;YENİDEN İYİ BİRİ OLMAK MÜMKÜN,diyordu"
Gecenin ilerleyen saatleri...Gökyüzü karanlık.İstanbul suskun.Elimde kendimle ertelediğim kitabım."Uçurtma Avcısı" demişti arkadaşım.Mutlaka okumalısın.Beyazı yutan bir dengeler çatışmasından yorulmuş beynim;Uçurtma Avcısı ile yeniden demişti...Yeniden iyi biri olmak mümkün!
Yeniden iyi biri o
Gökyüzünde kırılgan bir güvercin,gülümsüyor bana içten içe;günaydın diyorum aydınlık,günaydın diyorum Diyarbekir surları,Günaydın Dicle…
Gökyüzünde paramparça olmuş bir uçurtma,korkuyorum,güneşi diliyorum ışığıyla…Karanlık kolaçan ediyor sokakları,kulaklarımı tıkıyorum;dile geliyor 13 Kurşun!
13 Kurşun;reva mıdır ey insan!Reva mıdır aydınlığı karanlık ile yıkamak,reva mıdır 12 yaşında bir çocuğa 13 kurşun sıkmak?
Üşüyorum;Diyarbekir’in kavurucu sıcağında.Gözlerimi kapatıyorum;12 yaşı
Tarih 8 Ocak 1996…Gökyüzü dargın yeryüzüne.
Tarih 8 Ocak 1996…Eyüp Kapalı Salonun hemen yanıbaşında canından edilmiş gencecik bir beden.Yeryüzüne dargın gökyüzünde yürek yakan bir ağıt;
“Uyy uyy uyy uyy
Uyy ben ölim lo
Uyyyy Metin’im,beni öldürüün uyy”
...
Tarih 8 Ocak 1996…Ümraniye E Tipi Cezaevinde yaşamını yitiren Rıza Boybaş ile Orhan Özen’in Alibeyköyde ki cenaze törenine “Mutlaka ben izlemeliyim” diyerek giden Evrensel Gazetesi Muhabiri,Metin Göktepe “sarı kartı” olm